Bildiğiniz üzere düşünmenin, konuşmanın, yazışmanın ve
anlaşmanın aracı olan dil; aynı zaman milletlerin varlığının
ve devamlılığının olmazsa olmazlarındandır. Milletleri
millet yapan ana unsurların en başında şüphesiz ki dil
gelmektedir. Dil, sadece sanat ve edebiyat alanlarında değil
hemen her alanda kalkınmanın, ilerlemenin de mayasıdır. Dil
bir milletin en önemli varlığı, milli hazinesidir. Milli
hazinenin zenginliği ve güçlü oluşu da milli varlığın
dolayısı ile devletin geleceği ile doğrudan ilişkilidir.
Bundan dolayı her Türk insanı dilin bu özelliğini çok iyi
bilmesi onu vatan toprağı, bayrak gibi kutsalı olarak
görmesi ve gereken titizliği göstermesi gerekir.
Ancak, günümüz Türkiye’sinde dil konusunda gereken
hassasiyeti göstermek, onu sevmek, korumak ve yüceltmek bir
yana sinsi bir şekilde güzel Türkçemizi yok etmek isteyen
menfur emellere çanak tutulmakta; vurdumduymazlığın,
gafletin katmerlisi ile dilimizin gün geçtikçe
fakirleşmesine hatta yok olmasına göz yumulmaktadır.
Dilde özleşme hareketi adı altında Türkçe’yi dinamitleyen;
genç kuşakların, daha dün diyebileceğimiz verimli yazar ve
şairlerin eserlerini okuyup, anlamalarını engelleyen bu
çarpık düşünce ile nereye varılmak isteniyor doğrusu anlamak
mümkün değil.
Sorarım sizlere bugün dünyanın hangi ülkesinde, elli yıl
önce yazılmış bir eserin dili sadeleştirilmektedir? Bir
İngiliz 16.yüzyılda yaşamış Shakspeare’ ini, bir Fransız
16.yüzyılda yaşamış Montaigne’ini rahatça okuyup anlarken
bizim gençlerimiz maalesef Türk dilinin sadeleşmesine
öncülük eden Ömer Seyfettin’i ,Türk edebiyatının güçlü şairi
Yahya Kemal Beyatlı’yı, İstiklal Marşımızın yazarı Mehmet
Akif Ersoy’u Halde edip Adıvar’ı Reşat Nuri Gültekin’i,
devletimizin kurucusu Atatürk’ü sözlük yardımı ile okumak ve
anlamak zorunda bırakılmışsa burada durmak düşünmek ama çok
düşünmek gerekmez mi?
Bir taraftan Türkçe’mizin öz suyuyla yoğrulmuş; köylüsünden
kentlisine herkes tarafından anlaşılan sözcükleri sırf Doğu
asıllı diye dilden atar; diğer taraftan Batı’dan gelen her
kelimeye kapılarımızı ardına kadar açarsak, Türkçe’ye ihanet
etmiş olmaz mıyız?
Eğer kısa zamanda bu yanlışlıktan ve garabetten dönülmezse
korkarım Türkçe bir karnaval dili olup çıkar. İşte,
felaketler de o zaman başlar. Türkçe benim namusum, Türkçe
benim vatanım, Türkçe benim bayrağım diyen insanların bu
gidişe bir an önce dur demelerinin zamanı geçiyor.
Amacı milli kültürümüzü yaşatmak, Elazığ’da bir edebi muhit
oluşturarak güzel Türkçe’mize hizmet etmek olan Manas,
Türkçe’ye gönül verenleri bir araya topladı. İki yılı aşkın
bir süredir çalışmaları ile Doğu Anadolu’muzda adeta bir
çığır açan Manas bastırdığı kitapları, düzenledikleri “Manas
Şiir Günleri” ile dil ve kültür hizmetlerini sürdürüyor.
Aralık başında düzenlenen “Manas Şiir Günleri”nin konusu
Türkçe idi..
Türkçe’nin günümüzdeki durumunu değerlendiren Hasan Özçam:
“İnsan; kendisini anlatmak, kendisi dışında olup bitenleri
algılamak, anlamak için dil dediğimiz aracı kullanmak
zorundadır.” diye başladığı konuşmasını bundan dokuz yüz yıl
önce yaşamış Yusuf Has Hacib’in: “Dil, yaratıcının
insanoğluna lütfettiği, en geniş ve en güzel
imkândır.Yaradan Allah,insana erdem, bilgi, anlayış, gönül
zenginliği ve bütün bunları dil ile anlatma gücü verdi.”
diyerek yüzyıllar ötesinde dahi dilin öneminin
belirtildiğini söyledi. Kültürümüzün en mühim taşıyıcısı
olan Türkçe’mizin günümüzde okumuş veya okumamış pek çok
kişi tarafından yanlış yazıldığını hatalı bir biçimde ifâde
edildiğini örneklerle anlatan Özçam,. Türkçe’mizdeki yabancı
kelimelerin çokluğuna da dikkat çekti. “En büyük tehlike
yabancı dil bilgisi kurallarının dile hakim olmasıdır” diyen
konuşmacı : “Türkçe’mizin bu kadar kirlendiği bir dönemde
konuşurken ve yazarken dilimize özen göstermek hepimizin
görevi olmalıdır” dedi ve devamla Türkçe’mizin etkin ve
etkili bir dil olabilmesi için neler yapılması gerektiğini
sıraladı.
Şair Saim Öztrük:
Aşığım ben toprağına taşına
Dinimiz Müslüman,dilimiz Türkçe
Taşar gönlümüzden vatan sevdası
Dinimiz Müslüman,dilimiz Türkçe diye başladığı şiirini:
Ecdat kanından renk almış bayrağım
Cihana mührünü vurmuş hakanım
Tarihim şanımdır, Türkçe lisanım
Dinimiz Müslüman ,dilimiz Türkçe” diyerek devam ettiriyordu.
Şiirinin ilerleyen bölümlerinde tek çıkar yolun kendi
dilinin kıymetini bilmek olduğunu reklamlarla dilimizi
bozmaya çalışanlarla mücadele etmemiz gerektiğini
öneriyordu.
Hasan Ergün Yılmaz:
“Sevilmezi sevgi diye sundular
Özenti uğruna dil uydurdular” Diye başladığı şiirinin
devamında:
“Dil vatan gibidir, sakla ve akla
Saldırganları da lisanla hakla
Orhun kitabesi aklında sakla
En güzel dil bize soy, sürüp geldi.” diyerek güzel
Türkçe’mizin Orhun Kitabelerinden dahi dilin öneminin vurgu
yapıldığını belirtiyordu. Dilin vatan gibi korunması
gerektiğini söyleyen şair, “Kimseye çaldırmam benim özümü/
Ben söyledim millet anlar sözümü” diyerek devam ediyordu.
“Dayıhan” mahlası ile şiir yazan Hasan Ergün Yılmaz’a biz de
katıldık ve inşallah dedik..
Av.Doğan Özdal,
“Dilimizdir sevgilerin kaynağı
Şekillenir onda sözün kaymağı
Odur milletime birlik yumağı
Sen olmazsan ne yaparım can dilim. “diyor. Biz de yüreğine
sağlık Doğan Özdal diyoruz.
Şair İhsan Nazik, yazdığı şiirini:
“Tanrı dağlarından gelir neslimiz
Ben Türkoğlu Türk’üm dilim de Türkçe
Saltuk Buğra Han’dır İslam mührümüz
Ben Türkoğlu Türk’üm dilim de Türkçe”
“Gün geldi, yorulduk düştük çileye
Hiç boyun eğmedik bin bir hileye
Atamız can verdi cennet ülkeye
Ben Türkoğlu Türk’üm dilim de Türkçe” diye devam ettirdi.
Gönlüne sağlık dedik İhsan Nazik’e. İnşallah milletimiz
dilinin etrafında örülmek istenen kafesi parçalar.
Necati Demir:
“Analım tarihimizi,dünümüzü
Sevgi ile yaşatalım dilimizi
Biz bahçemizi korumasını bilmezsek
El koklar çiçeğimizi ,gülümüzü” diyor. Keşke koklasalar,
hoyratça koparıp ayak altında ezerler vallahi!
Hüseyin Poyraz “Tarihte Uluyuz Dilim Türkçe’dir” adlı
şiirini:
“Hüseyin der,Türkçe destan yazarım
Dil bilim diyarı, ben de pazarım
Nerde olsa onu orda ararım
Tarihte uluyuz dilim Türkçe’dir.” Mısraları ile bitiriyordu
şiirini.
Nusret Özgen“Dil Sevgisi” adını verdiği şiiri ile dilin
tarihini ve önemini şiir dili ile anlatıyor:
“Dilini yumuşat ki sevgi dolsun
Her kelimesi bal ile yoğrulsun
İçinde bulunduğun cemiyet bahtiyar olsun
Namın sanın ebediyen var olsun” diye şiirini noktalıyor.
Hüsamettin Septioğlu sevginin önemini vurguladığı “Uzlaşı”
adlı şiirinde:
“Duyulan nağmeler gönül sesidir
Bülbülün nağmesi bunun aksidir
Bilmeyen ne bilir neyin sesidir
Sevgiye susamış gönüller gördüm.”diye başladığı şiirini
“Sevgiyse Nakşi’nin gönlünden taşar” dizeleri ile sevginin
ifade aracı olan dilin önemini belirtiyordu.
Zekeriyya Bican Türkçe’mizin kudretini belirttiği kısa
konuşmasının sonunda dil ile ilgili şiir yazmadığını ancak
bir şiirini okumak istediğini beyan ediyor ve:
“Eğer geleceksen
Bir nisan yağmurunun , o ılık bulutuyla gel
Erikler çiçek açarken
Son cemre de düşüp toprağa,toprak buharlaşırken gel”diyordu.
Ne güzel değil mi? Türkçe gücü işte burada. Sadelik ve
derinlik.
Fadıl Karlıdağ “Kelimeler Yayılsın Geceme” adını verdiği
şiirinde:
“Kelimeler yayılsın geceme
Dili bağlanmış ozanların ahları
Sevdaları ki kadim medeniyetimizin
Mecnunun aşkı,Leyla’nın teslimiyeti
Ferhat’ın öfkesi,Kerem’in sabrı
Yayılsın geceme gündüzüme
Yayılsın atlas yorgan gibi
Göz nuru alın teri tarihim
Kelimeler yayılsın geceme
Arı duru hüznü halkımın
Yemen çölünün kızgınlığında çaresizlik
Çanakkale’nin kınalı destanında bir türkü
Afyon ovasının toz dumanında bir umut
Sarıkamış boranında bir beyaz bulut olsun
Kelimeler yayılsın geceme
Derviş kelamı kelimeler
Yunus misali munis
Korkut ata dilince bilge
Edibali hikmetince özge olsun
Kelimeler yayılsın geceme
Türkçe’min güzel kelimeleri
Şifreleri tarihimin
Kelimeler yayılsın geceme
Yapı taşları şiirimin
Kelimeler yayılsın geceme,gündüzüme
Dünün bugünün yarının
Varlığın ve yokluğumun hazinesi
İnsan oluşumun nişanesi” diyordu.
Her şiir toplantısının sonunda olduğu gibi günün son şiiri
okumak yine bana düştü. Ben de geçen yıl yazdığım şiirimi
okudum.
TÜRKÇEM
Düşüncemsin, duyarlığım, benliğim
Kıta kıta, ülke ülke dil Türkçe’m
Özlemimsin, içtenliğim, yüreğim
Gönül sazım türkü türkü tel Türkçe’m
Dedem Korkut, ölmez yaşar seninle
Köroğlu mu, çok bel aşar seninle
Türk evladı ilme koşar seninle
Kar suyundan çağlayanım, sel Türkçe’m
Kitabemsin, Yenisey’de dikili
Destanımsın tarla tarla ekili
Sensin Türkün göğe yükselen eli
Duam sana bunu böyle bil Türkçe’m
Altaylardan Kafkaslara yol gider
Mavera’dan Ötüken’e dal gider
Fırat deli, üzerinden sal gider
Umudum alp, ol bağrıma yel Türkçe’m
Söz, sultanı dille bulur; bu doğru
İşte Yunus, sanki gülün soluğu
Türkistan’da öksüz kalmasın kuğu
Hasretimi, gözyaşımı sil Türkçe’m
Gönül telim mızrabında ses versin
Dilim yazsın ozanlarım süs versin
Hoyratına yüce dağlar üst versin
Sevdan ile alev alsın; kül, Türkçe’m
Bayrağımda yıldızımsın, ayımsın
Mehmet’imin yüreğinde yayımsın
Ana sütüm, babam, amcam, dayımsın
Varlığıma birliğime il Türkçe’m
Kültürüme maya çalan can sende
Şu sevdama hayat veren kan sende
Birlik sende, dirlik sende, şan sende
Söze öğüt, öze erdem; bel, Türkçe’m
Hadi dile, kalem yazsın destanın
Güneşisin bu günümün, yarının
Sensin harcı şu koskoca Turan’ın
Nevruzusun demet demet gül Türkçe’m
On beş gün sonra iki kültür tek şehir olarak nitelediğimiz
komşularımız Malatyalı gönül dostlarını konuk etmek üzere
kavilleşerek “Manas Şiir Günlerini” noktaladık.