Acaba, bu kavram asrımızda
unutulmuş mu?.. İnsanımız sadece, ‘ben merkezli..’ olarak da
tarifini bulan, --bireyselliğin/ferdiyetçiliğin tamamen
mahkumu durumunda mı?..
Elâzığ belki de, bütün Türkiye’ye örnek
olacak bir organizasyonun içerisinde; ‘--60. yılında Şükrü
Kacar armağanı..’ isimli eser, kendisinin fikir ve düşünce
ekseninde ki izdüşümünü en sıcak duygularla dile getiren
araştırmacı-yazar ve sanat dostları tarafından büyük bir
titizlikle kaleme alınarak baskı aşamasına getirildi.
Bütün bu çalışmalarda, bir dönem
başkanlığında bulunduğu Fırat Havzası Gazeteciler Cemiyeti,
halen başyazarlığını yaptığı Nurhak Gazetesi ve Manas
yayıncılık ortak bir anlayış ve duyarlılık içerisinde bu
sıcak atmosferin hazırlanması için gönül birliği yaptılar.
Özellikle, bugün Elâzığ
Öğretmenevi’nde saat, 14.30’da oturumunu Yrd. Doç. Dr. Naci
Onur’un oturum başkanlığında gerçekleştirilen “Dört Mevsim
Harput” konulu panele, Prof. Dr. Kerim Sunguroğlu, Ali
Akbaş, Rahim Er, Naci Sönmez çok güzel konulara temas
ettiler. Bu panel ile öyle inanıyorum ki, --Cumhuriyet
dönemi Elazığ şehri dünü ve bugünü ile irdelenmiştir.
Şükrü Kacar’da, Elazığ’ın tarihe
izdüşümünü bulacaksınız. 60 yıl kalemi ile bu şehrin konuşan
yüzü olmuştur. 1930’lardan günümüz Elazığ’ına doğru uzanan
inişli çıkışlı yolculuğunda; Şüphesiz, Kacar ismi, Elazığ
adı ile birlikte anılacak, birlikte söylenecektir.
Burada önemli bir vurgu yapmak
istiyeceğim; Anadolu basınında, belki de bir ilki Elazığ
gerçekleştiriyor. Kendi sağlığında, kalem dostlarının/
kadirşinas meslekdaşlarının/ uzun süre yol arkadaşlığı
yaptığı insanların; yazılı, sözlü ve belgesel manada bir
büyük projeye imza atmaları takdire şayan!.. Özellikle,
basın camiamızda bu nev’i sıcak yaklaşımlar çok önemlidir.
Ve öyle ki diğer mesleklere örnek olabilecek müşterek
işbirliğini/ dayanışmayı da yakalayabilelim...
Bir arkadaşıma şunu söyledim;
--Basın 4. kuvvet olarak bilinir. Doğrudur!. Böyle bir
doğruyu yaşadığımız şehre, şehrimizin kalkınması için
hasretsek; böyle bir doğruyu kendi insanımızın iç
dinamiklerini harekete geçirme için emek sarf etsek!..
Arkadaşıma devamla;
--Bizler, gazeteci olarak, fikir ve düşünce
hayatında yaygın eğitime hizmet ettiğimizin şuurunda olarak
neler başarmayabiliriz ki?.. Bu bağlam da, gazetecinin üst
kimliğinde; aydın kimliği vardır. Bu kimliğin vebalinin ne
kadar ağır olduğunu da idrak edelim.
Şehrin içerisinde yaşadığı
problemlerde; yazılarımızla ne ifrat noktasında olacağız, ne
de tefrik!.. Elimizi taşın altına koyma gibi bir
sorumlulukla projeler geliştirmeliyiz. Ve bu projelerimizle;
şu şehirde dün Fikret Memişoğlu’nun, Nurettin Ardıçoğlu’nun
ve daha nice kalem ve fikir erbabının yaptığı gibi şehrin
ana meselelerine birlikte öncülük etmeliyiz.
İşte, Şükrü Kacar isminde; dünün
yaşayan ve bizlere miras bırakacağı hatıraları vardır.
Kaleminde de, dün ile bugün arasında ki mukayeseleri sürekli
görmekteyiz. Şahsen ben, yazılı basını bu şehrin –tarihi
yazılı belgeleri olarak yorumlarım. Bu yürüyüşte, elbette
ahfe vefa olacaktır. Elbette, dünün hatıraları hayırla yâd
edilecektir. Aynı yolun yolcuları aynı arzu ve istekle bu
bayrak yürüyüşünü birlikte yapmanın gayreti içerisinde
olacaktır.