Elinizdeki eser, “Yazı Hayatının
60. Yılında Şükrü Kacar Armağanı” olarak kültür, sanat ve
edebiyat hayatında kendileriyle ‘yol arkadaşı’ olan gönül
dostları tarafından büyük bir dikkat, itina, titizlikle
kaleme alınan çok önemli araştırma-inceleme-eleştiri-makale
ve şiirlerden ibaret bir külliye niteliğindedir.
1071 Malazgirt Zaferinin hemen akabinde 1085
Tarihinde fethedilen Harput Tarihi 9 asrı aşan dönemleriyle
ele alındığında, Harput’un bölgesinde müstahkem bir kale
olduğu, tarihi boyunca yabancı işgal yüzü görmediği, Selçuk
ve Osmanlı kültür ve sanat eserlerinin iç içe ayakta kalan
mimari eserleriyle zarif bir estetik meydana getirdiği,
Divan Edebiyatı gibi saray kültürüne has bir zengin edebi
bir mirasa sahip olduğunu görürüz.
Harput, tarih boyunca bölgesinde; siyasi
istikrarın merkezi durumundadır. İstanbul Bağdat yolu
üzerinde ticari hareketliliğin canlılığı ile asırlarca
cazibesini korumuştur. Ve Harput bağrından çıkan büyük
mütefekkirlerle bölgesine ışık saçarak imrenilecek dehalar
yetiştiren arifane bir şehir olarak terennüm edilir.
Samiha Ayverdi Hanımefendi, o dönemlerin
canlı kültürünü çok veciz olarak dile getirir; “Yarım asır
evvel yedi yaşındaki çocukla yetmiş yaşındaki adamın
müşterek inanç ve zevk noktaları vardı. Bugün ise ne küçükte
ne de büyükte o birleştirici ve lehimleyici iman ve zevk
mihrapları kalmadıktan sonra Türk milletinden nasıl ikbal ve
istikbal beklenebilir”
Bu eser ve bu eserin muhatabı bütün
yönleriyle incelendiğinde; bir vaveyla görürsünüz!.. Birbiri
içerisinde kilitlenen sorular değil; ufuk açan bir mücadele
azmine şahit olursunuz. Tarihe milletlerin aynası deriz.
Puslu, kırık ve dökük bir mazi mi, yoksa gayet canlı
hatıralarla; bir şehrin kimliğini, duruşunu ortaya koyan
eserler demetinden damıtılarak rafineri edilmiş bir
objektiflik değerleriyle önümüze getirilen bilumum
dekorlar!.. Daha dün, İshak Sunguroğlu, Fikret Memişoğlu,
Nurettin Ardıçoğlu, Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu ve daha
niceleri bizlere, --her bakımdan zengin bir sofra
bıraktılar!..
Bizleri asıl mutlu eden, bu eser ile üzerinde
ittifak edilen bir şehrin genel panoramasının ele alınmış
olmasıdır. Ve --nesiller arasında ki kopukluğa asla müsaade
edilmemesidir. Hacı Hayrilerdeki, Rahmilerdeki, Hafız Osman
Ögelerdeki duruşun Fikret Memişoğlu ve onun dönemine olduğu
gibi yansımış olması. Aynı sağlam iradenin ve kararlılığın
1985 yılından itibaren Elazığ'da; dünden alınan feyiz ve
ilham kaynaklarıyla tekrar filizlenmesi ve günümüzde
ayaklarını yere sağlam basar duruma gelmesidir.
Bu eserde, kendi içerisinde bütünleşen, ortak
bir gaye ve ufuk etrafında birleşen, diriliği ve canlılığı
ile yarınlara sağlam mesajlar veren bir duygu, bir düşünce,
bir aksiyon hareketi görüyoruz. Şeref Tan Hoca’nın dediği
gibi “asırların feryadı yankılanıyor”
Şükrü Kacar ismi, bu eserde; Elazığ kimliği
ile bir duruşun ifadesi. Tabiatıyla bu duruşun içerisinde
siyaseti, eğitimi, devlet adabını, sanatı, kültürü ve kalem
ahlakını görebilirsiniz. Bu eserin ruhunda, Elâzığ insanı
bir dönemle buluşacaktır. Hafıza olarak gayet zengin,
hatıraları gayet diri ve canlı, ileriyi gören ve yorumlayan
her biri birbirinden güzel araştırma-inceleme yazıları ve
tarihe geçecek önemli bir anekdot, --ahde vefa!.. Özellikle
belirtmek isterim, bu şehir kendi insanına beslediği güzel
duyguların bir gül bahçesinden derlenerek kendilerine takdim
edilişinin özlemine de böylelikle kavuşmuş olacaktır.
Bütün güzelliklerin, bahar mevsimi gibi
gönüllerimizde yeşermesi arzusu ile saygılarımı belirtmek
isterim.