Önce, destanlar
hakkında genel bilgi edinelim isterseniz ve Ahmet
Kabaklı’nın hazırladığı Türk Edebiyatı’nın 1. cildine yol
düşürelim:
Destanlar, sözlü
halk ürünleridir, diyor Kabaklı. Tamamı sözlüdür ve çoğu
manzumdur. Etimolojik açıdan destan Farsça’dır. Şehname’nin
başkahramanlarından Rüstem’in babası Zal’ın diğer adı veya
lâkabı Dâsıtan’dır. Fransızlar ve Yunanlılar destana epope
derler. Türk halk edebiyatındaki koçaklamalar da destan
sayılır.
Destan motiflerine
biz bugün efsane gözüyle baksak bile, onlar millî vicdanı
besleyen ve güçlendiren ata yadigârlarıdır. Destanlar,
tarihin yazıya geçmediği dönemlerin verimleridir. Sözlü
gelenekten geliyor olmaları bu yüzdendir.
Destanların ana
teması vatan sevgisi, savaş, kahramanlık, yiğitlik, mertlik,
hürriyet, esaret, isyan, vefa, güvenirlik, dostluk,
arkadaşlık, aile, aşk, ahlâk, macera, ölümdür. Milletlerin
tarihî vasıflarını, ırk özellikleni ve millî değerlerini
ortaya koydukları destanlarda açıkça görmek mümkündür.
Halkın ruhunda teşekkül eden arzular, ülküler, hedefler ve
bütün ortak değerler destanlarda kendine yer bulmuştur.
Destanlar, bir bakıma ait oldukları milletin karakter
özelliklerini ortaya koyarlar.
Millî şuuru ve
ahlâkı tesis etmede, koruma ve derinleştirmede destanların
rolü oldukça büyüktür. İşte bu yüzden 1924 yılında
Türk-Kırgız destanı Manas’ın yayınlanması söz konusu
edildiğinde Sovyet Rusya tıpkı Dede Korkut’un yayını
sırasında olduğu gibi ayağa kalkmıştır. Denmiştir ki; “Bu
destan, Kırgızlar’da milliyetçiliği güçlendirecek, Pan-Türkizm’e
hizmet edecektir. Manas, ilmî ve yararlı bir materyal
vermekle birlikte gerek Kırgızların ve gerekse öteki
Türklerin kültür yönüyle gelişmelerine zararlı(!) bir
istikamet gösterebilir.”
İran millî destanı
Şehname’nin şairi Firdevsi; “Gerçi otuz yıl çok yoruldum ama
bu Farsça ile de İran milletini yeniden dirilttim.” derken
çok haklıdır. Keza Kalevela’nın Finlandiya için, Manas’ın
Kırgız Türkleri için önemi de bundan geri değildir.
MANAS, bininci
yılını geride bırakmış, dünyanın en uzun destanıdır.
Kırgızlarsa, Türk ırkının en eskilerinden biridir.
Kırgızların Çinliler tarafından MÖ 201 yılından beri
bilindiği kayıtlıdır. Prof. Sadık Tural der ki;
“Manas Destanı,
öncelikle Nogaylar devri Kırgızlarının, sonra 1100 yıllık
Kırgız Türklüğünün, daha sonra bütün Türk âleminin ortak
değerler dünyasının edebî ve ebedî bir sembolüdür./ Manas
Destanı, yerleşik hayata geçmemiş Türk topluluklarının
devlet olma, bağımsız kalma, kültürünü yaşatmaya çalışma
mücadelelerini anlatan millî değerler ansiklopedisidir. Bu
yüzdendir ki, hem Çarlık döneminde, hem de Sovyet zamanında
Manas Destanı, Rus milletini ve yönetimini rahatsız etmiş
görünmektedir.”
Şu bilgiler ise
Abdülkadir İnan’ın “Manas Destanı” adlı eserindendir:
“Türkoloji
edebiyatında Manas Destanı konusuna, son yıllara kadar pek
az dokunulmuştu. Bu destan hakkında ilk bilgi 1849 yılında
Franel adlı bir Rus memuru tarafından hükümete sunulan
raporla verilmiştir. ….Franel’den yedi yıl sonra Kazak
prenslerinden Çokan Velihanov 1856 yılında Kırgızlar
arasında yaptığı seyahat sırasında Manas Destana’nı
keşfetmiştir. …Çokan Velihanov’dan sonra Manas Destanı’nın
önemli bir rivayeti meşhur Türkolog Wilhelm Radloff
tarafından 1869 yılında tespit edilerek 1885’de ‘Türk Halk
Edebiyatı Örnekleri’ külliyatının V. cildi olarak
yayımlanmıştır.”
Prof. Dr. Tuncer
Gülensoy’un şu dedikleri çok ilgimizi çekti. Diyor ki
Gülensoy; “Manas adını kırk yıl önce Türkoloji öğrenimine
başlayınca, bir ansiklopedi maddesi olarak görmüştüm. O
zamanlar Türkiye’de yayımlanmış tam bir Manas neşri yoktu.
W. Radloff’un derlediği Kırgızca metnin Almanca tercümesi
dikkate alınarak, bir mezuniyet tezi yapıldığını biliyordum.
Fakat bu metin yayımlanmamıştı. Rahmetli Abdülkadir İnan’ın
neşri de serbest tercüme ve özet bir metindi. Aradan yıllar
geçti. Manas Destanı’nınyazılışının bininci yılı dolayısıyla
Emine Gürsoy-Naskali ve Naciye Yıldız neşirleriyle
Türkologlar için yeni bir kapı aralandı.”
Manas Destanı’nı
anlatan sanatçılara Manasçı denir. Özel olarak sadece Manas
Destanı’nı anlatmak üzere yetiştirilen bu sanatçılara
yirminci yüzyıla kadar comokçu (yomokçu-yumakçı) denildiği
ve cumokçuların dörde ayrıldığı da bilinmektedir. Manas’ın
anlatılmasında büyük yetenek gösteren, usta comokçulara “çon
comokçu” denildiği de bilinenler arasındadır. Bir çon
comokçu (nagız Manasçı, gerçek Manasçı) destanın tamamını
kesintisiz bir şekilde altı ayda anlatabilmektedir. Yirminci
yüzyılın meşhur iki çon comokçusu Sakımbay Orazbakov ile
Bayakbay Karalayev’dir.
Kırgız
Türkleri’nin efsanevî tarihi sayılabilecek Manas Destanı’nın
toplama, araştırma, yayım, çeviri, ilmî toplantılar
düzenleme, eğitime ve sinemaya uyarlanması gibi konularda
Prof. Dr. Sadık Tural’ın teklifleri bizce kulak ardı
edilmemesi gereken bir önem arzetmektedir.
Büyük Türk destanı
Manas’la ilgili diyeceklerimiz bu kadar. Gelecek haftaki
yazımızda Elazığ’ın Manas’ı ile ilgili diyeceklerimizi
yazmaya çalışacağız.
…………………………………………….
KABAKLI, Ahmet;
Türk Edebiyatı, Cilt 1, Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları,
İstanbul–1989.
TURAL, Prof. Dr.
Sadık; Tarihten Destana Akan Duyarlılık, Atatürk Kültür
Merkezi