Manas, hayranı
olduğum bir destandır. 400 bin beyitlik bir edebi şaheser!
Dünya edebiyatının en uzun destanı! Her Kırgız, Manastan
binlerce beyti ezbere okur. O destan, bütün karakterleriyle
hafızasındadır.
Bu
şehrin son yirmi yılına damgasını vuran, ‘—gönül erenleri’
var. Onlar, bu memlekete bütün hayatlarını adadılar. Ses
getiren, kamu vicdanında derin izler bırakan her çalışmanın
harçlarında, ‘—fedakârlık’ vardı. Kuru bir sevdanın ve
kavganın tamamen ötesinde, ‘—vefa’ vardı. Asrın en fazla
muhtaç olduğu, ‘—samimiyet’ onların yüreklerinde okunuyordu.
O kahramanlar öyle asil bir duruşa sahiptiler ki, ‘—benim’
demediler, ‘—nefis’ mücadelesinden şiddetle kaçtılar.
Öncelikle, ‘—ahlak’ dediler. İlim ve hikmetin, bilgi ve
marifetin asrın en büyük silahı olduğunu haykırdılar.
Bu
yürekli insanları bu şehirde nerede, nerelerde görmedik ki!
Her kışın bir baharı var değil mi? Her gecenin bir sabahı
sizleri, ‘—yeni bir güne’ muştular. Bir büyük muştu, bir
büyük müjdedir bu! Gözlerim, perde perde bir aşina şehirde;
bir ışık seli misali hülyalarımın saçıldığını söylersem
yeridir. Gök gürültüsünü andıran bir seda; “—Matemi bırak Ey
Şehir, sana gülistan yakışır” o seda haykırışına devam
ediyor, “—Masmavi hülyalarınla uyan Ey Şehir, sana tebessüm
yakışır”
Evet,
tarihi Harput Şehrinin manevi ihtiramı önünde bir daha
eğiliyorum. Ondaki heybet o kadar ulvi değerlerle mücehhez
ki, ‘—mukaddes bir davaya’ bizleri bir daha bağlıyor!
İçimizde çağlayan bir kaynak halini alıyor, kalemin bir
seyyare halinde kâinatın resmini önümüze serdiği her eserde!
Sevgili dostlar, giderek çoraklaşan, dilim dilim doğranan
toprağın, ‘—yağmur sonrası kokusunu’ içinize sindirdiniz mi?
Susayan gönüllerin, gurbetin içli havasındaki garibin,
hasret dolu dudaklardan dökülen hüzzam makamındaki bir
ezginin yanıklığını yaşayamayanlar pek bilmezler!
Manas,
işte burada, ‘—kutlu bir iradeyi’ ortaya koyuyor; Bu
toprağın güzel insanını kendi tarihi ile kendi hatıraları
ile kendi hafızası ile kendi destanları ile kendi efsaneleri
ile kendi kahramanları ile kendi romanı ile velhasıl bütün
renkleri, desenleri ve çizgileri ile buluşturuyor!
Bir
gül bahçesine girercesine, rahmet damlalarının ışığın
raksında nasıl yedi ala renge boyandığını görmüşsünüzdür! Bu
milletin hatıralarına, ‘—yedi ayrı mana vererek’ sarılmak,
her manasından çıkartacağımız ibret şahikalarını asrın
burcuna taşımak basiretini göstermek bizlerin kavgasıdır!
Harputlu için ne derlerdi, “—İstanbul beyefendisi”
Elazığ
için ne derlerdi, “—Doğudaki Batı!”
Bu
şehrin davasını, ‘—bayrak yapanların’ nasıl mukaddes bir
irade ortaya koyduklarını şimdi daha iyi anlıyorum. Asrın en
büyük mücadelesinde, ‘—oku’ emrinin; dünden bugüne, bugünden
ahir zamana kadar bütün kâinatı kuşattığını görürsünüz!
Buradaki bahadırlar, ‘—kuşatılan veya kıskaca alınan’ bir
irade olmaktan çok,
‘kuşatan ve gönül
coğrafyasını ihata eden’ bir güçlü dinamizmin organik bağı
olmanın çabası içerisindeler! Manas’ı, onun çevresinde
halkalanan gönül insanlarını, bu sevdaya destek veren Elazığ
insanını yürekten kutlarım.
Şubat’ın bizlere kartpostal olarak hediye ettiği şu lahuti
resminde, ‘—kar çiçeklerini’ hayranlıkla seyre dalıyorum.
Öncelikle gönlümüze düşen cemrelerin dolayısı ile birbiri
ardı sıra; havaya, suya ve toprağa düşüşü nedir, ‘—kâinatın
hayata’ tekrar uyanışıdır. Manas’ı tarif ederken, ‘—kar
çiçeklerini’ düşündüm! Tarihi buluşturan bir büyük ideali
düşündüm! O ideal etrafında soluk soluğa bir uyanışı
düşündüm.