Biz yaşlılar, güngörmüşler,
ister istemez bazan geçmişe dalıyor, eskidekileri şöyle bir
canlandırmağa çalışıyoruz.
Eskiler, artık bir bir
bırakılıyor. Yeniler, bizden olmayanlar gündem doldurmağa
çalışıyor.
Şöyle bir bakıyorum eskilere.
Babalarımızın,
ağabeylerimizin, zaman zaman ortaya koyduklarını, göz önüne
getirmeğe çaba gösteriyoruz.
Çoğunu unutmuş,
çoğunu şanki geçmişe gömmüşüz.
Zaman zaman yapılan cirit
oyunları, at koşulan, lenk ve pır.. Her biri başlı başına
bir güzellik sergiliyordu. Çaybağı İlkokulunda okurken, pır
oyununu ne kadar oynardık. Harmanlarda. İyi koşanlar, nasıl
da kanıtlamağa çalışırlardı kendilerini.
Kavaklıgöl’den Hacı Ağa
Dutlan'na doğru yapılan at koşuları. Düğünlerde bir başka
sergilenen cirit oyunları, geçmişi simgeleyen en güzel
hareketlerdi..
Ama nerede şimdi o oyunlar ve
o tatlı günler.
Televizyon bizleri ve
çocuklarımı, tümden
eve bağlamış gibi. Hele
internet tümden tutsak almış çocuklarımızı ve gençlerimizi.
Başka bir yana ilgileri de yok. Bir tarihte Kültür
Bakanlığı’nda çalışan hemşehrimiz Hanifi Bey, elli yıl
öncesi Elazığ'da oynanan oyunlan bir eser haline getirip
yayınlamıştı.
Araştırmacı yazar arkadaşımız
Günerkan Aydoğmuş da, geçtiğimiz Şubat ayında "Eğin'de Cirit
Oyunu" diye bir kitap yayınlamıştı. Manas Yayınları
arasında yayınlanan kitap, iyi de ses getirmişti. Ayrıca
kitabın tanıtımı için Öğretmenevi'nde büyük katılımlı bir
program da yapılmıştı. Hocaların Hocası Sadık Kemal Tural da
bu toplantıda bulunuyordu. Manas'ça düzenlenen toplantıda
kimler yoktu ki.. Biz de, hastaneden izin alarak toplantıya
katılmıştık. Sadık Kemal Tural'ın, kitap için hazırladığı Ön
söz ve toplantıda yaptığı konuşma da her şeye değerdi.
Günerkan Aydoğmuş'un öykücü
kişiliği de böylece ortaya çıkmıştı. O tarihe kadar, bu
yanını bilmiyorduk sevgili Aydoğmuş'un.
Şu bizim Bulut yok mu, ne
yapar bulur insanların bu yanını da, bir güzelce ortaya kor.
Sonra da zamanı gelince mızıkçılık yapmağa ve "Hocam siz,
bu Günerkan abeye bir ayrıcalık tanıyorsunuz" demeğe
çalışır.
Eh, biz öteden beri kalemi
güçlü, kendini öylesine kabul ettirmiş herkesi sever ve de
değer veririz.
Hani "Yiğidin hakkını yiğide
vermek" diye bir söz vardır, bizimki de öyle bir şey.