CENGİZ AYTMATOV’UN
DÜNYA EDEBİYATINA KAZANDIRDIĞI KAVRAM:
MANKURTLAŞMA VE MANKURTİZM
Mankurt ve Mankurtlaşma deyiminin telaffuzu ve anlamı
dünyanın hemen bütün dillerinde aynıdır. Bu kelimeyi dünya
edebiyatına kazandıran kişi ise çağımızın en büyük
romancısı, destan diliyle yazan Kırgız Türk’ü Cengiz
Aytmatov’dur.
Cengiz Aytmatov,“Gün Olur Asra Bedel” romanında yer verdiği
bu deyim bir Kırgız efsanesinde geçmektedir. Ölüme dahi
rahmet okutan mankurtlaşma nedir?
Efsaneye göre Kırgızların komşusu ve can düşmanı olan Juan-Juanlar
( tarihte bizim Cücenler olarak tanıdığımız kavim) son
derece gaddar ve acımasızdırlar. Juan-Juanlar, her fırsatta
komşu kabilelere, oymaklara baskınlar düzenlemekte bu
saldırı ve baskınlarla ortalığı cehenneme çevirip; yakıp
yıkmakta, yağmalamaktadırlar. Juan-Juanlar, bütün bunlarla
da yetinmeyip alıp götürdükleri genç tutsakları
Mankurtlaştırarak ölünceye kadar kendilerine köle
yapmaktadırlar.
Juan-Juanların geliştirdikleri özel bir metot vardır. Esir
gençlerin önce kafa derileri yüzülür; yeni kesilmiş deve
derisinden bir parça alınarak esir gençlerin başlarına
dikilir. Gençler, başlarını yere sürtmesinler diye de
boyunları bir ağaç kütüğü ile sağlamlaştırılır. Elleri
bağlı, aç susuz kızgın güneşin altında bırakılan gençlerin
başlarına dikilen taze deve derisi, güneş altında kuruyup
çekildikçe dayanılmaz bir acı verir. Alttan gelen kıllar,
kalın deve derisinden geçemeyerek geri döndüğünde esir
gençler için derilerinin yüzülmesinden daha büyük yeni bir
işkence başlar. Gençlerden çoğu bu işkenceye ve acıya
dayanamayarak ölürler. Ancak; bütün işkence ve acılara
karşısında şuurunu kaybetmenin dışında hayatta kalabilenler
de vardır. Hayatta kalabilen kişi artık bir “Mankurt”tur.
Kim olduğunu, soyunu, anasını, babasını, çocukluğunu
bilmeyen gencin efendisine bağlılığından ve onun emirlerini
yerine getirmekten başka hiçbir gayesi yoktur.
İşte, Nayman Ana Efsanesi de geçmişini unutan, ailesini,
mensup olduğu milleti ve kendi değerlerini bilmeyen,
bedeniyle efendisinin buyruğu altına girmiş, efendisine
hizmetin ötesinde yaşama gayesi olmayan Yolaman adlı bir
gencin ve annesinin dramı anlatılmaktadır
Juan-Juanlar( Cücenler) Nayman Ana’nın yetişkin oğlu
Yolaman’ı tutsak edip götürmüşler ve Mankurtlaştırmışlardır..
Oğlunun yaşadığını öğrenen Nayman Ana, onu bulup geri
getirmeye kararlıdır. Nayman Ana, cins devesi Akmar' a
binerek bozkırda günlerce evladını arar. Nihayet onu bulur.
Yolaman, efendisinin develerini gütmektedir. Efendisinin
getirdiği azıkla beslenen oğlunu gören Nayman Ana’nın içi
parçalanır. Oğlunu yalnız yakalama fırsatı bulan Nayman Ana
onu bağrına basar. Ona; adını, kendisini, babasını, boyunu,
soyunu anlatmaya çalışır: ''Adını hatırla oğlum. Mankurt
değilsin sen, Yolaman'sın. Babanın adı Dönenbay, babanı
hatırla. Beni hatırla ben senin annenim'' der. Oğul, boş
gözlerle bakar Nayman Ana’ya. Hiçbir şey hatırlamaz. Hiç bir
tepkide bulunmaz. Nayman Ana, karnında taşıdığı, canından
bir parça olarak doğurduğu, emzirdiği, büyüttüğü, nice acı
ve sevinçlerinin meyvesi olan biricik oğlunun böyle bir
saman çuvalı gibi hissiz oluşu ve hareketsizliği karşısında
kahrolur. Çaresizdir. Çocukluğundaki gibi ninniler söylemeye
başlar oğluna. Mankurt oğul, etkilenir bu ninnilerden.
Nayman Ana ümitlenir, heyecanlanır. Bu durum birkaç gün
devam eder. Ancak, oğlunun efendisine yakalanır bir gün
Nayman Ana. Efendi, kesin emir verir kölesine: “Karşısına
çıkacak yabancı kim olursa olsun onu öldür” der.
Nayman Ana’nın son gördüğü oğlunun kendisine doğru
yönelttiği yay ve ok olur. Köle, efendisinin buyruğunu
yerine getirmekte bir an bile tereddüt etmeden oku,
annesinin kalbine saplar.
Efsaneye göre göre zavallı Nayman Ana’nın ruhu bir kuş olur
ve sürekli olarak Juan-Juanların Mankurtlaştırdığı biricik
oğlunun başının üstünde durmadan döner. Dönerken de devamlı
olarak “Senin Atan Dönenbay! Senin Atan Dönenbay! Dönenbay”
diye tekrarlayıp durur. Bundan dolayı da havada çember
çizerek dönen bu kuşa, “Dönenbay” kuşu derler.
Efsane bu.
Tarihine küsen, geçmişini unutan, ailesine, mensup olduğu
milletine ve öz değerlerine yabancılaşan; onları inkâr eden,
bedeniyle ve ruhuyla buyruğu altına girdiği efendisine
yaranmanın ötesinde yaşama gayesi olmayan ve olamayacak
insanları uyarmak için kaleme alınan bu efsaneden alınacak o
kadar çok ders var ki…