Tatlı ve ılık
bahar rüzgârları eser bu iklimde! Rüzgâr fısıldar hafif bir
nidayla, ‘—şad ol, Ey Aziz Şehir’ şiirin bahtlı, tahtlı
diyarı! Bu diyarda, ‘—tarih konaklar; o konaklarda gül
kokulu çiçekler açar!..’ Buhara, İslâm’ın ‘—Hadis’ Şehri;
Kaşgar,Türklüğün ‘Divan’ Şehri; Ve Elâzığ Belediye Başkanı
Süleyman Selmanoğlu’nun ifadesiyle diyoruz ki, Elâzığ, Gönül
dünyamızın ‘Vuslat’ Şehri!..
Elâzığ’da, bir sokağa, Hazarların şairi ‘—Elmas Yıldırım’
bir parka ise, ‘Kazakistan Akmola’ isimleri veriliyordu!..
Bir an gönül gözüyle baktım Uluğ Türkistan’a ve içimde ki
ses yankılandı, sizler; ‘—yaşayan Beleksiniz’
Elâzığ’la, Akmola Eyaletinin Başkenti Gökçedağ; ‘—kardeş
şehir’ oluyorlardı! Gökçedağ Şehrinde bir bulvar artık,
‘—Türkiye-Elâzığ’ ismiyle çağrılacaktı!
Gazi
Atatürk’ün en veciz ifadeleriyle, ‘—dil bir köprüdür; tarih
bir köprüdür; din bir köprüdür’ sözleri artık, Gazi
Atatürk’ün 1937 yılındaki ziyaretleriyle ismini verdikleri,
Elâzığ’da hayat buluyordu! Elâzığ, ‘—yürekli yöneticileri’
ve de, asrın Alperen ruhlu, Ahmet Yesevi meşrebli
yüzleriyle ‘—tarihi yazıyorlardı’
Kazakistanlı Şair Şeriazden Eleukenov, “—Mağcan Cumabay,
‘Uzaktaki Kardeşime’ şiiriyle Türk Dünyasına mal olmuştur;
Sizler Mağcan’ı anmakla onu Türk Dünyasına mal ettiniz.
Sizler Mağcan’ı seviyorsunuz. Bizde sizin Mağcan’ı seven
yüreklerinizi seviyoruz”
*** ***
Kazakistan Cumhuriyeti Akmola Eyaleti Vali Vekili Galim
Bekmagambetov ile birlikte Elâzığ’a gelen heyet,
‘—Cumhuriyet Bayramını’ milli hakimiyet ve hürriyet
coşkusunu bu şehir insanı ile, birlikte solukladılar!..
Gözlerdeki ıslak parıltılar beni, İstiklâl Savaşı günlerine
götürdü!.. Kazak Şairi Mağcan Cumabay’ın, ‘—Stalin
Zindanlarını’ bile, Yusufî bir yürekle aydınlatan mısraları
hafızama taşındı!.. İstiklâl Savaşının o zorlu günlerinde,
Anadolu insanının mukaddes savaşına katılıyordu! “—uzakta
ağır azap çeken kardeşim!/ Solmuş lâleler gibi kuruyan
kardeşim/ Etrafını sarmış düşman ortasında/ Göl gibi gözyaşı
döken kardeşim” Şimdilerde ise, 87 yıl aradan sonra,
‘—sevinç gözyaşları’ döküyorduk. Gerçekmiş, Uluğ Türkistan,
‘—iki dünya eşiği’ Gerçekmiş, ‘—Er Türk’ün beşiği’ Bu güzel
dekorda neyi düşünürüm bilir misiniz, ‘—Cumhuriyet Bayramını
bütün Türk Dünyası Liderleri ile birlikte kutlamak’
Çığlıkların, divanelerin, viranelerin, gönüllerin ve de,
mazlumların yurdu olduğumuzu haykırmadık mı! “—hürriyet
benim karakterimdir” diyen Gazi Atatürk
ve O’nu kendisine
‘—örnek’ alan asrımızın ‘—
parlayan yıldızı’
Nursultan Nazarbayev’de aynı hissiyatı taşıdığına göre;
Siriderya(Seyhun),ve Maveraünnehir(Ceyhun) ile Fırat’ın
suları birbirine karılıyordu! Bu ne müthiş bir hadise!..
*** ***
Kazakistan’dan gelen misafirlerimiz ile birlikte, Keban
Barajındayız!.. Azgın Fırat’ı uysallaştıran o gemler! Yedi
küpeli gerdanlık, ‘—bozkıra can veren bir mühendislik
harikası’ Bunu yürekten alkışlarken, Baraj Gölündeki su
seviyesinin düşmesine o kadar üzüldüler ki, Tatar Kültür
Merkezi Başkanı Faruk Bogapov ellerini açarak, ‘—haydi
Yaratan’a birlikte duada bulunalım’ dediler! Ve de, ‘—Dede
Korkut’u; Korkut Atamızı içimizde yaşatan bir ruhla’
yakarışta bulunduk... Rüzgârın usül usül sürüklediği
bulutlar da belki o yakarışı dinliyordu mutlaka! Rüzgârlar,
rahmet bulutlarını aşılayıcı hikmet dolu nazarlarla
kulaklarımıza bir şeyler fısıldıyordu! Bir Müslüman’ın kendi
kardeşi için el açması, Yaratan’a yakarması ne demekti?.
İşte, 70 yıl çileye/ızdıraba, ‘—sabırla göğüs geren’ vakar
abidesi bir Türkistan’î Hz. Ebubekir’deki sadakati, içindeki
cömertlik ile birlikte taşıyordu! Bu nedir? Müslüman Türk’ün
kaybolmayan asaletidir!..
***
***
22 Nisan 2007
akşamı F.Ü. Atatürk Kültür Merkezi’ndeyiz. Nefis bir musiki
şöleni! Eserler sizleri bir anda mest ediyor. Özellikle de,
Ahmet Yesevi Hazretlerinin 5 Hikmeti Yard. Doç. Dr. Güldeniz
Agiş tarafından bestelenmiş! Her eser sizleri, bir başka
aleme taşıyor. Vecdi, kalbi, hasbi bir terbiyeyi telkin
ediyor. Ahmet Yesevi’de ne vardır; Allah’a aşkla yöneliş,
İhlas, İnsan Sevgisi, Hoşgörü, Emek ve işin kutsiliği, bilim
ve hikmet!.. Bu Veli için yazdığımız bir şiirimizde ne
diyorduk; “Yesi,/ Türkistan Şehri!/ Resulün izinden
yürüyen/ Bir büyük Veli,/ Ahmet Yesevi/ Ahmet Yesevi/ Fethi
Anadolu’dur,/ Yesevi’deki, ocak!/ Hacı Bektaş Veli kadar,/
Yunus kadar sıcak! /O’ dur,/ İsmi ile Ahiyani Rum,/ O’ dur,/
Baciyani Rum! ../ O’ dur,/ her açan gülün Tomurcağı!/
Rüzgarın taşıdığı,/ Rahmet bulutları!/ Yesi,/ Türkistan
Şehri!/ Resulün izinden yürüyen/ Bir büyük Veli,”
Yunusların, Hacı Bektaşi Velilerin, Sarı Saltukların Hocası
Pirî Türkistan’i Hazretlerini bir daha yaşamak o kadar ulvi
bir haz veriyor ki insana, bizler Atayurt’tan gelen
kardeşlerimizle birlikte bu ruhu bir daha yaşadık!
*** ***
Kazakistan ‘Arka Ajarı’ Gazetesi Genel Başkanı Jabal
Ergaliyev, F.H.G.C. ziyaretlerimizde yaptığı konuşmalarında;
bir Abay gibi, bir Mağcan gibi rol üstlenilmesi gerektiğinin
altını çiziyordu! Tarih, bir milletin ‘—ortak hafızası’
‘—ortak aklı’ vurgusunu yapan Sn. Ergaliyev, bu coğrafyada
yaşayan Türk insanının ortak tarihini, ortak kültürünü
yazması gerektiğini vurguluyordu. Kazakistan’ın aydını,
‘—zamanı ve geleceği çok sarih bir şekilde’ okumaya başlamış
bile! Kazak Türk’ü, 70 yıl boyunca ‘—öfkesini yutarak’
yaşamış, ‘—sırlarını içine gömerek’ sessiz çığlığını
yüreklerde yakarak bugünlere gelmiş!.. Ergaliyev’de, ‘—milli
şuurun’ zinde oluşu inanın bizlere de güç verdi!..
***
*** ***
Bu
satırların altını bir daha, bir daha çizerek okuyunuz!
Unutmayınız ki, Avrupa’nın ve ABD’nin arkasında durduğu,
‘—Haçlı taassubudur’ Bu taassubun ne kadar büyük bir öfkeye
sahip olduğunu; Ermeni Militarizminin tarihi utanmazlığının
yanında yer almaları bile kendi yüzsüzlüklerine en büyük
delildir. AB’nin ve ABD’nin yaptıklarında, ‘—zulme alkış’
vardır! O alkışların kanlı yüzünü ve senaryolarını bütün
dünya Filistin’de, Irak’ta, Felluca’da, Dağlık Karabağ’da,
Bosna’da yaşamadı mı?. Ermeni terör örgütü ‘ASALA’NIN adına,
‘—asillik’mi diyelim! Çocuk katiline, ‘—başka bir sıfat mı’
bulalım! Onlar, asrın sırtlanları bile geçen ‘—asrın
vahşetini’ ya alkışlıyorlar veya temsil ediyorlar!..
“BU UNUTULUR MU ?
(Ama maalesef unuttuk...) Birinci Dünya Savaşı'nda
İngilizlere, 150 bin askerimiz esir düştü. Bu askerlerden
bir kısmi da Mısır'ın İskenderiye şehri yakınlarında bulunan
Seydibeşir Usare Kampı'na hapsedildi. Kampın tam adı, 'Seydibeşir
Kuveysna Osmanlı Useray-i Harbiye Kampı' idi. Bu kampta,
1918'de Filistin cephesinde esir düşen 16. Tumen'in 48.
Alayı'na bağlı Osmanlı askerleri tutuluyordu. 12Haziran
1920'ye kadar iki yıl boyunca her türlü işkence, eziyet,
ağır hakaret ve aşağılamaya maruz kaldılar.
Bu insanlık dışı
muamelenin nedeni ise Ermeniler idi... Kamptaki, Türkçe
bilen Ermeni tercümanların yalan, yanlış çevirileri ve
kışkırtmaları nedeniyle, kampların İngiliz komutanları,
azılı Türk düşmanı kesilmişlerdi. Savaş bitmişti. Ancak,
kamptaki ağır koşullar nedeniyle ölenler dışındaki askerleri
teslim etmek, Ingilizler'in işine gelmiyordu. Çünkü olası
yeni bir savaşta, bu askerlerin yeniden karşılarına
çıkabilecekleri, Ermeniler tarafından, İngilizlerin
beyinlerine işlenmişti. Çözüm toplu katliamdı...
Askerlerimiz, mikrop kırma bahanesiyle, süngü zoruyla arınık
havuzlarına sokuldu. Ancak suya normalin çok üzerinde krizol
maddesi katılmıştı. Mehmetçik, daha ayağını soktuğunda,
aşırı krizol maddesi nedeniyle haşlanıyorlardı. Ancak
İngiliz askerleri dipçik darbeleri ile askerlerimizin
havuzdan çıkmalarına izin vermiyorlardı. Mehmetçikler, bele
kadar gelen suya başlarını sokmak istemedi. Ancak bu kez
Ingilizler havaya ateş etmeye başladı. Askerlerimiz, ölmemek
için çömelerek başlarını suya soktular. Ancak başını sudan
kaldıran artık göremiyordu. Çünkü gözler yanmıştı... Dışarı
çıkanların halini gören sıradaki askerlerimizin direnişleri
de fayda etmedi ve 15 bin askerimiz kör oldu.
Bu vahşet, 25
Mayıs 1921 tarihinde TBMM'de görüşüldü. Milletvekilleri Faik
ve Şeref Beyler bir önerge vererek, Mısır’da esirlerin
krizol banyosuna sokularak 15 bin vatan evladının gözlerinin
kör edildiğini, bunun faili olan İngiliz tabip, garnizon
komutanı ve askerlerinin cezalandırılması için TBMM'nin
teşebbüse geçmesini istediler. Tabii ki yeni kurulan
devletin bin türlü sorunu vardı. Bu hesap sorma işi de
unutuldu gitti. Ama onlar unutmuyorlar... Kendi ihanetlerini
bile soykırım ambalajına sarıp, dünya kamuoyuna sunuyorlar.
En üzücü olanı da malum birilerinin, bu karalama
kampanyalarına çanak tutması... ŞEHİTLERİMİZE SAYGINIZ VARSA
3 dakikanızı almaz bu yazıyı arkadaşlarınıza göndermek.
ERMENİLER SOYKIRIM YAPILDI DIYE DÜNYAYI AYAĞA KALDIRIYOR
BİZİM TARİHİMİZDEN HABERİMİZ YOK.”