Üç yıl önce bir
kıvılcım yakıldı; Anadolu’nun bahtlı, tahtlı, otağlı, Sahabe
meşrepli, Yesevi duruşlu güzel insanların yaşadığı
Elâzığ’dan!.. Ve, bu şehrin ‘aydınlar ocağı..’ rolünü en iyi
şekilde üstlenen gaye ve ufuk gazetesi, Günışığı
Gazetesinden.. O kıvılcım gönüllerde yangına; bir ses, bir
büyük çığa/çığlığa dönüştü!.. Şairin dediği gibi, “Anayurt
uyanmasıydı..” Bir koca fırtına kopacaktı, Türkistan’dan,
Ahmet Yesevi ocağından!..
Günışığı Gazetesi,
bu şehirde; --tarihin buluşmasına vesile olurken şehri de,
bir ortak gayede, bir ortak idede buluşturuyordu!..
‘--Türk Dünyası
Hizmet Ödülleri Seçici Kuruluna..’ şöyle bir bakınız…
--Bir şehrin
inisiyatifi ortaya çıkıyor!.
Ve, ‘ortak bir
akıl..’ öylesine güçlü bir şekilde yankılanıyor ki!..
Şehrin Valisi bu
güzel çalışmayı himayelerine alıyorlar, Belediye Başkanı
kol ve kanat geriyorlar, F.Ü. Rektörü akademik bütün
imkanlarını seferber ediyorlar, Ticaret ve Sanayi Odası bu
kutlu yürüyüşün külfetine katılıyorlar ve bütün gönüllü
kuruluşları, ‘ortak bir şuur..’ ‘ortak bir yürek..’
etrafında fedakarlığın zirvesinde kenetlenmiş bir halde
görmenin tarihi huzurunu yaşadığımı şükran duygularımla
belirtmek isterim. Bu çalışma, inanınız; tarihe, zamana,
mekana;örnek/model olabilecek soylu ve asil bir ruhu ortaya
koymaktadır..
2003 yılı Türk
Dünyası Hizmet Ödülü KKTC Cumhurbaşkanı Sayın
Denktaş’a,—makamlarında takdim edilirken Anavatan’ın, Yavru
vatan’da soluğunu hissettik…Bu bir köprüdür; ahde vefa ile
başlayan, tarihe sahiplenme ile kendi varlığını gün yüzüne
çıkaran soylu bir bakış!. Bu bakışı, Kıbrıs Bayrak TV’de
yapılan programda, yapımcı bizlere, Elâzığ’da Uluslar arası
Hazar Şiir Akşamlarından da bahisle şu sözleri, sarf
ediyorlardı; “Sizler, şu güzel coğrafyamızda
dilin/sözün/sanatın devletini kurmuşsunuz!.
2004 yılı, Türk
Dünyası Hizmet Ödülü Anavatan’dan, Evlad-ı Fatihan Yurduna
bizleri taşıyordu, bir anda.. İskeçe Müftüsü Mehmet Emin Aga
ile Gümülcine Müftüsü İbrahim Şerif’e verilen Hizmet
Ödülünün manevi alemde o kadar büyük bir yeri olduğunu
yüreklerimizin çarpıntısında anladım!..
Kaderi İlahi ne de
güzel tecelli ediyor. Bu tecelli de, şüphesiz ki; şu şehrin
gönül ikliminin saflığı, samimiyeti, duruluğu ve
inanmışlığı yatmaktadır.
Evet, Türk Dünyası
Hizmet Ödüllerinin şekillenmesinde ki manevi hazzı ve o
hazzın verdiği irade bizleri tarihin güzel akışına
götürmektedir.
Geçen yıl, Türk
Dünyası Hizmet Ödüllerinin, Balkan Türklüğünü gündeme
getirmesi konusunda neler söylemiştik; “Ata Yurdu Orta Asya,
Ana Yurdu Anadolu’da özünden ne varsa büyük fedakarlıklarla
Balkanlara taşımıştır!.. Gaziyan-ı Rum, Baciyan-ı Rum,
Ahiyan-ı Rum, Abdalan-ı Rum kavramları ilk defa buralarda
kullanmış.. Geleceğinin hoş sedası olarak isimlendirdiği,
Evlad-ı Fatihan Yurdu demiş!.. Türk-İslâm kültürünün bütün
yapı taşlarını görmeniz mümkündür..
Kartal
Yuvası’ndan, --Belekçe Bakışlar!. . Ve, o koskoca Fırat’ı
bütün hatıralarıyla kâh Nil’in kardeşi, kâh yeşil Tuna’nın
yay kirişi düşünmek!.. Böyle bir düşünce de, tarihi
hatıralarla ufkunuz açılacak.. Her tarihi mekân sizlere yâr
olacak, tarihi yâd edecektir!..”
Ve, bu
yıl Türk Dünyası Hizmet Ödülünün, --Kazakistan Cumhuriyeti
Cumhurbaşkanı Nur Sultan Nazarbeyav’a’ verilmesi, gerçekten
çok anlamlı!.. Kazakistan ile ilk hafızalara, Büyük İslâm
Mutasavvıfı Ahmet Yesevi hafızalarımıza gelir. Yahya Kemal
şöyle der; “Şu Ahmet Yesevi Kim? Bir araştırın göreceksiniz.
Bizim milliyetimizi asıl O’nda bulacaksınız”
Anadolu’nun
Türkleşmesinde, en önemli rolü oynayanlar, --Ahmet
Yesevi’nin talebeleridir!.. Yunus, o yolun yolcusudur..
Yesevi Dervişleri derler adına, ‘başları açık, ayakları
yalın..’ fütuhat erenleri ki, onlardır; Anadolu’da ve
Rumeli’de Türk varlığını kökleştirenler.. Bir Hacı Bektaş-i
Veli, Ahmet Yesevi talebesidir.. Yeniçeri ocağı onun duası
ile tütmeye başlamıştır.. Sarı Saltuk ki, Balkanların manevi
fatihidir!.. Türk fütuhatındaki ince ruh, gönülleri okşayan
derinlik, doğrudan akla ve vicdanlara hükmeden manevi
tesir!..
Bugün Elâzığ,
tarihi bir görevi yerine getirmenin huzuru içerisinde çok
önemli bir kapıyı aralamış bulunmaktadır. Kendisine yakışan
da budur. İnşallah bugün, tarihin şu karanlık günlerinde;
Uluğ Türkistan’ın kalbi olarak bilinen ve de Oğuz atamızın
başşehri olmuş; Yesi/ veya Türkistan şehrimiz olarak da
adlandırılan; Piri Türkistan, Ahmet Yesevi’nin manevi
ihtiramı ile tekrar bu coğrafya ayağa kalkar!..
Bugün, Ahmet
Yesevi adını taşıyan; Türk-Kazak Üniversitesi binlerce
öğrencinin aynı duygu ve düşünce ortamı etrafında öğrenim
gördüğü bir büyük eğitim kurumudur. Bu kurumun başında kim
var; Ahmet Yesevi davasına kendisini bütünüyle vermiş bir
devlet adamı, Namık Kemal Zeybek!..
Zeybek, Ahmet
Yesevi Hazretlerinin Felsefesini bizlere yedi önemli ilkede
anlatıyorlar; Birincisi, Allah'a aşkla yöneliş; İkincisi,
ihlas; Üçüncüsü, insan sevgisi; Dördüncüsü, hoşgörü;
Beşincisi; kadın ve erkek eşitliği; Altıncısı, emek ve işin
kutsallığı; Yedincisi, bilim...
Evet, Asya ile
Avrupa arasında en önemli geçiş ülkelerinden birisi olan
Kazakistan, 2.717.000 km2’lik yüzölçümü ile, Orta Asya Türk
Dünyasında Nur Sultan Nazarbeyav’ın öncülüğünde çok önemli
rolleri üstlenmiş bulunmaktadır. Bu rollerin en önemlisi
de; Orta Asya Türk Dünyasında; artık makus talihin değişmeye
başlamasıdır.. Şefkat ve merhamet köklerimizin bulunduğu Ata
Yurdunun tekrar dirilişe doğru emin adımlarını atışıdır.
Kazak, kelime
olarak; ‘hür, yiğit, bağımsız, cesur’ anlamlarına geliyor.
Kızıl diktanın, Rus emperyalizminin dağılmasından sonra;
Kazakistan diğer Türkî Cumhuriyetler gibi, 16 Aralık 1991
tarihinde bağımsızlığına kavuşuyor.. Nüfusu, 17 milyonun
üzerindedir.. Bu nüfusun %48’leri Kazak, %34 Rus, %6
Ukraynalı, %4 Alman, %8 diğer uluslardır. 1926-1989 yılları
arasında ki nüfus değişimine şöyle bir baktığımızda; Ruslar
tarafından Kazak Türk’üne ne gibi katliamların ve asimile
politikalarının uygulandığını rahatlıkla görmemiz mümkündür.
Ama, bütün menfi şartlar, Kazak Türk’ündeki, hürriyet ve
Türklük ateşini söndürememiştir. Kazakistan, Türki
Cumhuriyetler içerisinde, Sayın Nur Sultan Nazarbayav
tarafından, Türk dünyası ile sıcak bağların kurulduğu bir
merkez durumundadır..
Nur Sultan
Nazarbayav’in akıllı politikası sayesinde, ülke kısa zamanda
siyasi istikrarını yakalamış ve bunun neticesinde de,
ekonomik iyileşme de tabana yayılmaya başlamıştır.Ve, hızla
kalkınma trendini yakalamış bulunmaktadır. Aynı zamanda,
büyük Türkçü, İsmail Gaspıralı’nın Kazak Türk’ü üzerinde
derin etkileri vardır.
Sürekli üzerinde
vurgu yaparak söylerim; Elâzığ, Artukoğlu diyarıdır!. Bu
diyarın özelliği nedir biliyor musunuz?. Tarihte, tıpkı
Osmanlı gibi; --birleyici, derleyici, toparlayıcı,
kaynaştırıcı, uzlaştırıcı, bir rol oynamasıdır!.
Harput/Elâzığ;
Doğu ve Güneydoğu’nun İç-Batı Anadolu’ya açılan huzur, güven
ve istikrar penceresi olmuştur!. Öyle ki, Doğu ve batı
kültürünü buluşturan bir ilim, irfan ve ulema merkezi
konumunu asırlarca korumuştur.
1992 Tarihinden
itibaren uluslar arası Hazar Şiir Akşamları ile, küçük
Hazar’da; gönül coğrafyamızın aydınlarını, ediplerini, saz
ve söz ustalarını bir araya getiren Elâzığ, --Türk Dünyasını
kültür sofralarında buluşturmuş!. Ve, o efsunlu gecelerin
ortak duyguların yankılandığı sohbetlerle; 1990’ların
getirdiği şartlarda; kültürüyle, ekonomisiyle, ortak
kurumları ile bütünleşmiş; “bir millet, çok devletiz..”
heyecanını soluklatmıştır.
Günışığı
Gazetesi’nin, bir önemli soluk olarak, ilk kıvılcımlarını üç
yıl önce yaktığı ve artık, ‘şehrin ödülü..’ olarak, bu yıl
üçüncüsünü birlikte gerçekleştireceğimiz, Türk Dünyası
Hizmet Ödülü bir önemli vesile ile, --şehrimiz ile birlikte
bölgemize yüksek bir moral depolayacak; ortak tarih şuurunu
daha da güçlendirerek depreştirecek; dili bir, dini bir,
tarihi ve hukuku bir, irfanı bir; bir büyük coğrafyada;
barışı, huzuru, güveni, istikrarı kamçılayacaktır!.
“Rüzgara bir koku
ver ki hırkandan
Gideyim izine
doğru arkandan,
Bırakmam, tutmuşum
artık arkandan...”
Evet!. “El var
titrer durur, el var yumuk yumuk/ El var pençe olmuş, el
var yumruk” On elinde, on marifet olan usta eller!. Bizleri
tekrar, kendi izimizle ve güzel olan örflerimizle buluşturan
eller!. Kilim dokur o eller, bir elinde çekiş, nakış çizer o
eller, tuvalin karşısında ruhumdan bir şeyler katar o
eller!. Göz nurunun akışkanlığı ile ‘mermerlerin nabzını’
tutar o eller!.
O eller, Dede
Korkut diyarının nefesini bizlere soluklatacak olan,
Kazakistan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayav’i
gönül alkışlarıyla karşılayarak bağrına basacağını belirtmek
ister…
Mağcan Cumabay, Bu
milletin İstiklâl Savaşının o badireli günlerinde
hissiyatını o kadar güçlü bir şekilde ortaya koylar ki,
yüreklerimizin ortak çarpışını mısraların efsunkar havasında
soluklandırırlar..
“Kardeşim! Sen o
yanda, ben bu yanda/Kaygıdan kan yutarız, bizim ada/Lâyık mı
kul olup durmak? Gel gidelim/ Altay’a, atadan miras Altın
tahta”
Ve, Feyzullah
Budak 90 yıl sonra bir nazire yazar bu güzel şiire;
“Kardeşim sen o
yanda, ben bu yanda/Kudret doğmaz ayrı ayrı
yatanda/Gücü-kuvveti toplamak gerek/ Atalardan miras ortak
vatanda.”