Geçen yıl beş kişi gitmiştik
Elazığ’dan Gümüşhane’ye. Bu şirin ilimizde her yıl
düzenlenen “Kuşburnu ve Pestil Şenlikleri”ne. Şimdi
on beşincisi düzenleniyor bu şenliklerin ve bu çerçevede “Kuşakkaya
Şiir Akşamları”nın sekizincisi.
Kuşakkaya, Gümüşhane’nin başı
kıltında hem bir tehdit, hem bir teminat gibi duran dağın
adıdır. Tehdittir; aykırı bir hâlini gördüğünde taşını,
kayasını şehrin başına yığacaktır. Teminattır; her türlü
kötü niyete, saldırıya karşı “Önce ben varım!” dercesine hem
maddî, hem manevî bir korumadır. Gözü şehrin üzeinde!
Beş kişilik ekibimiz dörde düştü
bu sene. Şener Bulut, Manas’taki işlerinin çokluğu
sebebiyle gelemedi. Muammer Aksoy, Lütfi Parlak,
M. Şükrü Baş ve bu fakir gittik. Yine sevgili
Aksoy’un vefakâr-cefakâr arabasıyla ve Bingöl-Erzurum
üzerinden.
Erzurum’da bir durak yaptık;
M. Dursun Aksoy’a uğramadan geçmek olmazdı. Fakat hiç
haber vermeden, aniden dükkânını basarak sürpriz yaptık.
Şaşırdı, sevindi, ne yapacağını bilemedi. Harput Çiğköfte
Salonu’nu kapatıp bize Erzurum’u gezdirdi, rehberlik
etti. Geçen yıl da böyle yapmıştı. Biz bu Dursun Aksoy’un
hakkını ödeyemeyiz. Sırf bu yüzden dönüşte ona uğramamaya
karar alıyoruz.
Yolda yağmura tutulduğumuzu,
üşüdüğümüzü, arabamızın ön lastiğinin patladığını,
benzinlikte yedek lastiği taktırdığımızı uzun uzadıya
yazmayacağım. Sadece şunu kaydedeyim; bir verdiğimiz varmış
ki lastik patlama kazasını ucuz atlattık. Oysa bu bir
felâket olabilirdi. Doğrusu, geçen yıl da söylediğimiz
gibi Muammer Aksoy’un
şoförlüğüne diyecek yoktu. Onun ehliyeti tarafımızdan ikinci
kere testten geçmiş oldu.
M. Şükrü Baş ve Lütfi Parlak
Beyler ilk kez geliyorlar bu Gümüş-şehir’e. Muammer’le ben
onlara ön bilgiler aktarıyoruz sanki her şeyi
biliyormuşçasına. İnsanını da, tabiatını da, şehrini de öve
öve bitiremiyoruz. Derken Gümüşhane!
Bizi yine Talat Ülker
karşılıyor yollarda. Bu şenlikler Belediye’nin
organizasyonu; fakat Şiir Akşamı daha çok Talat Ülker’in.
Ülker ve etrafındaki bir grup sanatçının, edebiyatçının…
O bir grup insan artık bir de
mevsimlik dergi çıkarıyorlar. “Cümle” adını
verdikleri büyük boy, yetmiş altı sayfa düşünce-edebiyat
dergisi. Cümle’nin sahibi Bayram Karabulut, Sorumlu
Yazı İşleri Müdürü Yusuf Özgün ve ilk üç sayıda Genel
Yayın Yönetmeni Mümin Hakkıoğlu. Yayın Kurulu’na
gelince (4. son sayıda); Talat Ülker, Niyazi
Karabulut, Fatih Yalçın, Mesut Olgun,
Sinan Yalçın. Üç de gazetesiyle tanış olduk
Gümüşhane’nin; Gümüşkent, Gümüşkoza, Kuşakkaya.
27 Temmuz, Cuma günü bir
Trabzon ziyareti düştü aklımıza. Gidip gelebilir miyiz;
gidip gelebiliriz, dedik. Maçka Merkez Camii’nde Cuma
namazı, sonra Sümela Manastırı. Yahya Kemal’in Slav
kederinden zevk almadığı kadar biz de Sümela’dan zevek
almadık. Onca vakti o yıllarda harcadığımıza yandık. Yaya
olarak yokuşa gözü kesmediği için geri dönen M. Şükrü Beye,
pek de bir kaybı olmadığını söyledik. Bizimle gelemediği
için esef etmekten vazgeçti o da.
Boztepe’den şehri, limanı, denizi
seyretmemizi saymazsak Trabzon’u görüp tanıdığımız
söylenemez. Hâlbuki Akçaabat’a kadar gidecek, oranın meşhur
köftesinden yiyecektik. Niyete değil, kısmete bak.
Bir de hemşehri bulduk
Gümüşhane’de; daha doğrusu;-sağ olsun- o bizi buldu.
İlköğretim Müfettişi Zülküf Darcan. Elazığ’da Kâzım
Karabekir İlköğretim’de müdürlük yapmış. Sıcak, samimi,
gurbetteki bütün Elazığlılar gibi hemşehriperest. Orda
geçirdiğimiz son günün gecesine kadar bizi terk etmedi, hep
bizimle oldu.
Cumartesi günü bizzat
Talat Ülker refaketinde Karaca Mağarası’na gittik. Bu
mağara Gümüşhane’ye 17 km, Torul ilçesine bağlı Cebeli Köyü
sınırları içerisinde, denizden 1550 m. yükseklikte. 1983’te
keşfolunan Karaca Mağarası 1996’da turizme açılmış. Çift
şerit mükemmel bir yolu olan Karaca’nın bulunduğu yerde kır
kahvesi, dinlenme tesisleri mevcut. Tesislerin müsteciri ve
aynı zamanda Gümüşhane’de pestilin, kömenin, kuşburnunun bir
sektör hâline gelmesini sağlayan müteşebbis iş adamı Kaya
Büyükbayraktar ile tanışıyoruz. Kral Pestil ve Köme’nin
de sahibi Büyükbayraktar. Halis niyetli, memleketine hizmet
aşkıyla dolu. Keşke yurdumuzunu her köşesinde böyle “gümüş”
şehirlerini “altın” etme ülküsünde “büyük bayraktarlar”
bulunsa.
Karaca Mağarası tabiat
harikası bir yer; uzunluğu 105 metre, ortalama
yüksekliği 18 metre, toplam iç alanı 1500 metrekare. Şahsım
adına ben ilk kez böyle bir mağara görüyorum.
8. Kuşakkaya Şiir Akşamı,
Atatürk Parkı’nda seçkin bir dinleyici huzurunda yapıldı.
İlin Valisi Enver Salihoğlu, Vali Yardımcıları,
Belediye Başkanı Mustafa Canlı, yeni milletvekili
Yahya Doğan da oradaydı.
Şiirin başında ve sonunda
Özgür Erol Çevik’le Selçuk Çelik’ten bağlamaları
eşliğinde türküler dinledik. Ayrıca Trabzon’dan katılan
Harun Yavruoğlu’nun karikatür sergisi görülmeye değerdi.
O gün, Yavruoğlu’nun usta işi çizimlerini seyrederken bir
tespite vardık; şiirin mazmunları kelimelerse, karikatürünki
çizgilerdir. İkisinin de arkasını doğru okumak gerek.
Sunucumuz Mesut Olgun
başarılıydı ve şairleri şu sıra ile kürsüye çağırdı:
Fatih Yalçın (Gümüşhane),
Talat Ülker (Gümüşhane), Niyazi Karabulut
(Gümüşhane), Zülfikâr Yapar Kaleli (Gümüşhane),
Osman Nebioğlu (Gümüşhane), Hayati Ayçiçek
(Trabzon), Mehmet Gözükara (Kahramanmaraş), Ahmet
Kurnaz (Kahramanmaraş), Lütfi Parlak (Elazığ),
Necip Saraçoğlu (Gümüşhane), Tacettin Şimşek
(Gümüşhane), Hanifi İspirli (Erzurum), Hanifi
Kara (Kahramanmaraş), Ekrem Karadişoğulları
(Gaziantep), Ali Kurt (Erzurum), Rıdvan Canım
(Edirne), R. Mithat Yılmaz (Elazığ), Âdem Konan
(Kahramanmaraş), Harun Yavruoğlu
(Trabzon).
Ertesi günün gümüş sabahında
güneş Kuşakkaya’ya altın ışıklarıyla henüz merhaba derken
biz Allahaısmarladık diyerek duta ve şiire bal tadı katan bu
şehirden ayrılıyorduk. Adı gümüş, kendi altın şehirden...