demiş “Harput Kalesi” şiirinde
Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu.
Bu taşlar, kaç ustanın
Eritti kaç murcunu…
Bu yapıda kaç insan
Ödedi can borcunu…
Kaç kral, kaç ülkenin
Toplayıp haracını
Diktiler Harput adlı
Bu efsane burcunu.
Efsaneler burcu Harput Kalesi’nde
üç yıldır süregelen bir kazı çalışması var. Geçen iki yıl
yaz aylarına tekabül eden bir zaman diliminde yapılan
kazılara bu yıl da ağustosun ilk günlerinde başlanıldı.
2006 yazında bir grup halinde kazı ekibini
çalışırken ziyaret etmiş, kendilerinden bilgi almıştık. Bu
yıl da böyle bir ziyarete karar verdik ve Manas
Yayıncılık’ta bir araya gelen on-onbeş kişilik bir ekip
Harput’a çıktık. Organize Şener Bulut’a aitti. Fakat
bu defa beraberimizde Fırat Tv’den kameraman da vardı. Fırat
Televizyonu’nda “Adım Adım Kültürümüz” programının
yapımcısı ve sunucusu Muammer Aksoy
getiriyordu kameramanı daha doğrusu. Yapılan
çalışmaları görüntüleyecek ve röportaj yapacaktı.
Az önce bir kısmını okuduğumuz
şiirinin sonunu şöyle bağlar
Gençosmanoğlu:
Çağlar eritemedi
Onun bur tek taşını
Dört bin yıl indiremedi
Bulutlardan başını
Doldurdu başbuğların
Kralların düşünü
Ve masallar demedi
Harput’un bir eşini…
İşte o eşsiz Harput’un temeline
ilk harcını kim bilir kimlerin koyduğu Kale’sine öğlen
sonlarıydı vardık. Vardık ki ve varalım, gördük ki ne
görelim; kırk derece sıcağın altında hummalı bir faaliyet…
Onlarca insan kazıyor, süpürüyor, yüklüyor, taşıyor,
döküyor… Başlarında işi bilen insanlar tarif ediyor,
gösteriyor, yolunu yöntemini açıklıyor… Bir an için insan,
binlerce yıl öncsinin bir savaş sonrasını yaşadığını
sanıyor. Başkonutanından komutanlarına, cengâver eratına
kadar oradalar… Prof. Dr. Veli Sevin, Prof. Dr.
Necla Sevin, Prof. Dr. M. Beşir Aşan, Prof.
Dr. Mustafa Öztürk, Elazığ Müzesi Müdürü Haydar
Kalsen, Yrd. Doç. Dr. Yüksel Aslantaş, Arkeolog
ve Fotoğraf Sanatçısı Feridun Şedele, üniversite
öğrencileri, işçiler, meraklılır…
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın
izni ve desteğiyle Elazığ Valiliği’nin öncülüğünde
yapılıyor bu kazı. Ödenek darlığı yüzünden kısıtlı bir
süreye sıkıştırılan çalışmalarla hayli mesafe alınmış yine
de. Fırat Tv. için Muammer Aksoy’a verdikleri
bilgilerden öğreniyoruz bunları biz. Muammer Aksoy
başta Veli Sevin olmak üzere oradaki yetkili-ilgili
zevattan M: Beşir Aşan’la, Prof. Dr. Mustafa
Öztürk’le, Yrd. Doç. Dr. Yüksel Aslantaş’la ve
Müze Müdürümüz Haydar Kalsen Beylerle bir bir
konuşuyor. Sunmakta olduğu Adım Adım Kültürümüz
programında yayınlayacak. Aksoy, bununla da yetinmeyip en az
üç kişiyi bir akşam canlı yayına da alacak. “Mezre
İlköğretim” gibi Elazığ’ın yoğunluğu en fazla bir okuluna
müdürlük yapmak azmış gibi, bir de böylesine sorumluluk
taşıyan bir kültür programının üstlenmek için doğrusu ancak
Muammer Aksoy kadar enerjisi bitmek bilmeyen bir
idealist olmak gerekir.
Sadece işin başındakilere
mikrofon tutmadı Muammer Aksoy. Birlikte Harput’a çıktığımız
“Behramoğlu Balak” romanının yazarı Lütfi Parlak’ı,
“Sekizinci Şehir”in araştırmacı yazarı Zekeriyya
Bican’ı da konuşturdu, Kale ve kazı hakkında görüşlerini
kayda aldı.
Ne yazık ki, Harput’a kadar
geldikleri halde rahatsızlıkları dolayısıyla Kale’ye
çıkamayan M.Şükrü Baş’la M.Faik Güngör
çalışmaları yerinde görmekten mahrum kaldılar. Hatta belki
Ömer Kayaoğlu’nun gör dediğini ve gördüğünü görmekten
de:
Tarihe tut ışığını
Gör uygarlık beşiğini
Kim eylemiş taş yığını
Yurdum Harput’u Harput’u.
Ötesi yanlış ifade;
Burda harap olan madde.
Ruh geziyor cadde cadde
Gördüm Harput’u Harput’u.
Kale içinde bir mahalle gün
yüzüne çıkarılıyor Harput’ta. Daha şimdiden bir sokak ve
çevresi belirlenmiş gibi. Bir ev, bir demirci dükkânı, bir
cami, bir sarnıç başkaca evler… Altı Artuklu üstü Osmanlı
bir miras böylece aydınlığa erecek. Evlâtlarına teşhir
içinse yeniden zaman ve tahsisat isteyecek.
Daha dipte hangi medeniyetler
var; orası meçhul. Zaten üssttekini, görüneni de biz kendi
elimizle yıkıp ortadan kaldırmak için yapmadığımızı
koymamışız. Bir zamanların valisi dahi Hurput’u yıkıp yıkıp
Elazığ’a taşıdığına göre ahalisi ne yapmaz ki?
Oda yapmış yapacağını ve okumuşu cahili ile iş birliği edip
bu tarihî şehri talan şehire dönüştürmüşüz. Şimdi bunca
insan talandan kalanı bulma gayretinde.
Harput’a gittiğinizde,
Kale’ye çıktığınızda başınızı kaldırın da etrafınızı
seyredin. Seyredin de düşünün; şu anda bir enkaz yığını
olan bu beldede bir zamanlar koca bir şehir vardı. Şimdi
taşı ile toprağı ile bir tarih olan bu şehir, o çağlarda
kılıcından kan damlayan hükümdarların rüyalarını süslerdi.
Siz, o an ne düşünürsünüz bilmem; ama ben sordum kendi
kendime:
Sen bu şehri temelsiz bir
kocakarı masalı, asılsız bir efsane mi sanırsın yoksa ey
acemi yazar, dedim. Yoksa sen sözü inciye dönüştüren
Fikret Memuşoğlu’nun şiirine kulak vermez misin?