Manas / Haber- M. Şener Bulut / Hadi Önal
Fethi Gemuhluoğlu, Ağın ilçemizin Gemuhu köyü’den Arapgir
ilçesine göç eden, Millî Mücadele’nin son bulduğu yıllarda
da görev nedeniyle İstanbul’da bulunan bir ailenin evladı
olarak 1923 yılında Göztepe semtinde dünyaya geldi.
Fikir dünyamızın örnek şahsiyeti Fethi Gemuhluoğlu için
Manas Yayıncılık olarak 2-3 Mayıs 2008 tarihlerinde bir anma
toplantısı düzenledik.
Elazığ Valiliği, Elazığ Belediye Başkanlığı, Fırat
Üniversitesi Rektörlüğü, Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek
Kurumu, Elazığ Ticaret ve Sanayi Odası Başkanlığı, Ağın
Kaymakamlığı, Ağın Belediye Başkanlığı, Arapgir
Kaymakamlığı, Arapgir Belediye Başkanlığı, Elazığ Ticaret
Borsası, Elazığ Kültür ve Turizm Müdürlüğü, Elazığ Musiki
Konservatuarı Derneği, Arapgir Postası Gazetesi, Gemuhu Köyü
Muhtarlığı, Malatya Fethi Gemuhluoğlu Anadolu Öğretmen
Lisesi ve Elazığ Anadolu İletişim Meslek Lisesi ile
işbirliği yapılarak hazırladığımız programı, Elazığ’dan
başlayarak Keban, Ağın ve Arapgir’e uzanan bir kültür
çizgisinde ve ikliminde gerçekleştirdik.
8.Hazar Şiir Akşamları’nı
Gemuhluoğlu Anısına Düzenlemiştik…
5 Aralık 1992 tarihinden bu yana Elazığ’da, gerçekleştirilen
Hazar Şiir Akşamları’nın 8. sini de 13–15 Haziran 2000
tarihlerinde Fethi Gemuhluoğlu anısına düzenlemiştik
Elazığ Valiliği’nin himayelerinde, Elazığ Belediye
Başkanlığı, Fırat Üniversitesi Rektörlüğü, Sivrice
Kaymakamlığı, Sivrice Belediyesi, Elazığ Musiki
Konservatuarı’nca hazırlanan etkinliklere; Kültür ve Turizm
Bakanlığı, Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Türk
İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı (TİKA), Türk
Edebiyatı Vakfı, Türk Dünyası yazarlar ve Sanatçılar Vakfı
katkı sağlarken, bu büyük ve anlamlı faaliyetin hazırlık
çalışmaları Elazığ Vali Yardımcısı Erdoğan Bektaş’ın
başkanlığında yayın koordinatörümüz M. Şener Bulut’un yer
aldığı bir düzenleme kurulu tarafından yürütülmüştü.
Fethi Gemuhluoğlu anısına düzenlediğimiz 8. Uluslararası
Hazar Şiir Akşamları’na Türkmenistan, İran, Altay Özerk
Cumhuriyeti, Özbekistan, Kırgızistan, Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti, Azerbaycan, Kerkük ve Türkiye’den toplam 33
şair katılırken; kültür dünyamızın seçkin birçok temsilcisi
de etkinlikler kapsamında düzenlenen programlara iştirak
ederek katkı sağlamıştı.
13–15 Haziran 2000 tarihleri arasında gerçekleştirilen 8.
Hazar Şiir Akşamları’na Elazığ halkı büyük ilgi gösterirken
devlet protokolü de etkinlikleri yakından izlemişti.
Programa; Elazığ Valisi M. Lütfullah Bilgin, Azerbaycan’ın
Ankara Büyükelçisi Mehmet Nevruzoğlu, Kırgızistan’ın Ankara
büyükelçisi Medethan Serimkulov, Türkmenistan’ın Ankara
Büyükelçiliği Müsteşarı Annagulı Nurmemmed, Atatürk Kültür
Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanı Prof. Dr. Sadık Tural,
TİKA Başkanı Dr. Öner Kabasakal, Cumhuriyet Başsavcısı
İlmettin Köklü, Fırat Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Eyüp G.
İspir, Sivrice Kaymakamı Ahmet Zateroğulları, Fethi
Gemuhluoğlu Ali Gemuhluoğlu’nun büyük oğlu Ali
Gemuhluoğlu’nun yanısıra çok sayıda daire müdürü de
katılmıştı.
8. Hazar Şiir Akşamları’na Türk Dünyasından toplam 33 şair
katılmıştı. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden Sevilay
Sadıkoğlu, Mahmut İslamoğlu, Azerbaycan’dan Memmed Aslan,
Abbas Abdulla Hacaloğlu, Türkmenistan’dan Annagulı Nurmemmed,
Kerkük’ten Mustafa Ziya, Altay Özerk Cumhuriyeti’nden Nadya
Yaguşeva, İran’dan Kadir Güldiken ile Nesir Paygozar’ın yanı
sıra Türkiye’den Bekir Sıtkı Erdoğan, Yahya Akengin, Tarık
Özcan, Yavuz Bülent Bakiler, Lale Müldür, Mehmet Ocaktan, R.
Mithat Yılmaz, Mehmet Zeki Akdağ, Ahmet Tevfik Ozan, Ataol
Behramoğlu, İrfan Çiftçi, Filiz Bedük, Gazi Özcan, Nazım
Payam, Mahir Gürbüz, Mevlüt Uluğtekin Yılmaz, A. Murat
Kuşçubaşı, Halil Soyuer, Mahmut Bahar, Ethem Günen, Ozan
Taşdemir, Cemal Safi, Ömer Kazazoğlu Tamer Kavuran da
katılımcılar arasındaydı.
Etkinlikler kapsamında sergilenen konserlerde Kültür ve
Turizm Bakanlığı Elazığ Devlet Klasik Türk Müziği Korosu,
Elazığ Musiki Konservatuarı Derneği program yapmıştı. Yine
bu kapsamda düzenlenen Türk Dünyası Aşıklar Şölenine
Türkiye’den Nuri Çırağı, Kırgızistan’dan Toganbay Abdiyev,
Özbekistan’dan Abdunazar Payanov ve Azerbaycan’dan zülfiye
İbadova ve Solmaz Köseyeva katılmışlardı.
Berceste Dergisinde Fethi
Gemuhluoğlu Başlıklı Bir Yazı..
Manas Yayıncılık bünyesinde yürütülen çalışmalardan biri de
Anadolu’da yayınlanan edebiyat dergilerinin gündemleriyle
ilgiliydi. Bu çerçevede Türk Edebiyatı, Yenises, Erciyes,
Kümbet, Bizim Ece, Akpınar, Kardeş Kalemler, Çemen, Türk
Dili, Bilge, Esinti, Yüzakı, Ada, Yeniden Diriliş, Mavi,
Bizim Külliye, Maki, Berceste ve ayrıca birçok dergi
yayınevimizin üyeleri tarafından düzenli olarak takip
edilmektedir. R. Mithat Yılmaz, Hasan Özçam, Tarık Özcan,
Şükrü Kacar, Bedrettin Keleştimur, Günerkan Aydoğmuş, M.
Faik Güngör ve Hadi Önal gibi mensuplarımız aynı zamanda bu
kıymetli dergilerimizin yazı ailesi arasında yer alırlar.
Kayseri şehrimizdeki bilim ve sanat adamlarının büyük bir
özveriyle kültür dünyamıza sundukları Berceste Dergisi’nin
2007 yılında yayınlanan bir sayısında değerli büyüğümüz
Rıdvan Çongur, Fethi Gemuhluoğlu başlıklı yazısında fikir ve
sanat dünyasına ısrarlı bir çağrıda bulunmuştu: “Fethi
Gemuhluoğlu 30. ölüm yılında hatırlanmalı ve bu değerli
şahsiyete layık toplantılar yapılmalı… “
O yazıyı okuduktan kısa bir süre sonra Rıdvan Hoca’mızı
Ankara’da ki evinden aradık: “Hocam, biz Elazığ şehri olarak
Fethi Gemuhluoğlu için bir toplantı yapmaya hazırız.”,dedik.
Rıdvan Hoca Elazığ’da yapılan faaliyetlere yabancı değildi.
Hazar Şiir Akşamları’na sık katılan bir şairimizdi.
Çağrısına Elazığ’dan karşılık bulmasından dolayı büyük bir
memnuniyet duymuştu.
“Elazığ Valiliğini de katmalısınız bu etkinliğe, Elazığ
Belediyesi de destek olmalı, Fırat Üniversitesi’ni de
almalısınız bu faaliyetin içerisine.” diye de tembihlerini
tekrarlıyordu.
“Fethi Bey’i nasıl anlatsam…” diye devam eden telefon
görüşmemiz uzadıkça uzuyordu Rıdvan Hoca ile. Fethi Bey’in
vatana hizmet yolunda kalbinin nasıl heyecanla attığına
örnekler verirken de Şener evladım Fethi Bey bu memleketin
üniversite tahsili yapan gençlerine öyle bir ağabeylik yaptı
ki…
“Ali ile Selman’a haber vereceğim...”
“Sadık hoca da bir konuşma yapmalı…”
“Fethi Gemuhluoğlu hakkında hazırlayacağım kitabı da Manas
Yayıncılık olarak yayınlamalısınız…”
Merak ettiği her soruya cevap vererek: “İçiniz rahat olsun
Rıdvan Hoca’m; Elazığ, Fethi Gemuhluoğlu’nu bağrına
basacaktır.”,dedim. Bu sözlerimiz onu rahatlattı; çünkü o
gayet iyi biliyordu ki Elazığ kültür ve sanat
faaliyetlerinde oldukça deneyimli, Elazığ’ın bu işlere
sevdalı insanları var. Ve söz dedikleri her faaliyet
istenilen düzeyin üzerinde gerçekleşir.
Ve Hazırlıklar Başlıyor..
Manasçılar memnundu, biri biri ardınca gerçekleştirilen
faaliyetlere bir yenisi daha eklenecekti. Ölümünün 30.
Yılında Fethi Gemuhluoğlu buluşması için hazırlıklar işte
böyle başladı.
Elazığ Kültür ve Turizm Müdürü Tahsin Öztürk’ün
başkanlığında oluşturulan düzenleme kurulunda Elazığ
Belediyesi Kültür Müdürü Mustafa Ayık, Elazığ Valiliği Basın
ve Halkla İlişkiler Müdürü Özcan Yalçın, Fırat Üniversitesi
Devlet Konservatuarı Müdürü Yrd. Doç. Güldeniz Ekmen Agiş,
Arapgir Postası Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Kamuran Sezer,
Fırat Üniversitesi Grafik Bölümü Başkanı Dr. Tamer Kavuran,
Fırat Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Görevlisi
Recep Bağcı, İletişim Lisesi Müdürü Ali Canpolat, Gemuhu
Köyü Muhtarı Şevket Çelik, Ağın Kültür Derneği Başkanı Av.
Tan Yıldırım, Manas’ın vefalı üyelerinden Bedrettin
Keleştimur, R. Mithat Yılmaz, Yurdal Demirel, Mehmet Şükrü
Baş, Hadi Önal, Veysel Karaca yer aldılar. M. Şener Bulut
her zaman olduğu gibi kendine özgü tarzı ile programı
yönetmeye hazırdı.
Bu çerçevede Elazığ valisi Muammer Muşmal
bilgilendiriliyordu.
Elazığ Belediye Başkanı M. Süleyman Selmanoğlu, bu değerli
şahsiyetin ismini bir sokağımıza vermeliyiz diyerek
belediyenin tavrını ortaya koyuyordu.
Fırat Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. M. Hamdi Muz:
faaliyetin bilimsel boyutuyla ilgili katkı sağlayabiliriz
diyordu. Üniversitemizin bu desteği önemli idi. Böylesine
değerli bir şahsiyetin ortaya koyduğu çalışmaları bilimsel
bir yaklaşım ile halka anlatılmalıydı.
Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu başkanı Prof. Dr.
Sadık Tural, Elazığ’dan yeni bir faaliyet haberi veya daveti
onu her zaman memnun eder. O, yüreği Elazığ için çarpan bir
devlet büyüğümüz de Fethi Gemuhluoğlu için böyle bir program
düşünmenizi çok isabetli bulmuştu.
Elazığ’da kültür ve sanat hayatı yeni bir faaliyetle daha
renklenecekti. Programın hazırlıkları için yapılan
çalışmalar büyük bir titizlikle yürütülüyordu. Rıdvan Hoca
ile Ali Gemuhluoğlu yürütülen bu çalışmalardan haberdardı.
Yapılması kararlaştırılan her hususta onların görüşleri
alınıyordu.
Onlar Gemuhluoğlu İçin Geldiler…
Ölümünün 30. Yılında Fethi Gemuhluoğlu toplantısı kapsamında
düzenlediğimiz etkinliklere Ankara başta olmak üzere
Malatya, Arapgir, Ağın ve ilimizden çok sayıda bilim kültür
ve sanat adamı katılıyor.
2 Mayıs Cuma günü Prof. Dr. Ahmet Buran, Prof. Dr. Ramazan
Korkmaz, Prof. Dr. Hasan Kürüm, Öğr. Gör. Recep Bağcı,
Bedrettin Keleştimur, Ali Canpolat, Şener Bulut ve İletişim
Lisesinden bir grup öğrenci ile Elazığ Havaalanında
Ankara’dan gelecek misafirlerimizi bekliyoruz.
Uçak alana iniyor. Adalet ve Kalkınma Partisi Elazığ
milletvekili Tahir Öztürk, Atatürk Kültür Dil ve Tarih
Yüksek Kurumu başkanı Prof. Dr. Sadık Tural, TRT Genel
sekreteri Ali Gemuhluoğlu, Rıdvan Çongur ve Azerbaycanlı
şair Elmas Yıldırım’ın oğlu Azer Elmas ile kucaklaşıyoruz.
Konuklarımıza VİP salonunda çay ikram ediliyor. Bu arada
milletvekilimiz Tahir Öztürk Prof. Dr. Sadık Tural ve TRT
Genel sekreteri Ali Gemuhluoğlu basın kuruluşlarımıza ilk
açıklamalarını yapıyorlar.
Milletvekilimiz Tahir Öztürk Mart ayının ikinci haftasında
yayınevimize yaptığı bir ziyaretinde henüz hazırlık
aşamasında olan bu etkinliğimize katılacağına dair söz
vermişti. Meclisteki yoğun çalışmalarına ara verip Elazığ’a
gelmesi bizleri mutlu ediyor. Konuşmasında Elazığ’ın
Harput’tan devraldığı zengin bir kültür mirasına sahip
olduğunu ifade ediyor. Ortaya konulan çalışmalardan
memnuniyet duyduğunu vurguluyor: “Fethi Gemuhluoğlu bu
coğrafyanın yetiştirdiği bir büyük şahsiyet olarak yaşadı ve
Türkiye’ye hizmet etti. Düzenlenen bu toplantı vesilesiyle
hakkında daha detaylı bilgilere sahip olacağız.” diyerek
sürdürüyor konuşmasını…
Fahri hemşerimiz Prof. Dr. Sadık Tural’ın hayatında
Elazığ’ın ayrı bir yeri ve önemi olduğunu biliyoruz. Değerli
hocamızın birçok zamanlar önemli çalışmalarını dahi
erteleyerek Elazığ’da düzenlenen faaliyetlere katıldığını da
biliyoruz. Dinleyenleri hayran bırakan hitabetiyle
dikkatlerimiz yine hocamızın konuşmasına yöneliyor.
Fahri Hemşerimiz Prof. Dr. Sadık Tural: “Elazığ’da olmaktan
bahtiyarım. Biz bu gelişimizde Türkiye’nin yetiştirdiği
irfan adamı Fethi Gemuhluoğlu’nu konuşacağız. Hem Elazığ’da
hem de Ağın’a onun doğduğu köye gideceğiz. Gençliğin bir
neslini irşat etmiş bir insanın ruhuyla bütünleşeceğiz.
Toprağın ruhunu, mezarların ruhunu, tarihin ruhunu tekrar
bir irşat şulesine dönüştürüp kalbimize taşıyacağız. Onun
için buradayız. Gemuhluoğlu Fethi Bey’in rahmete gittiği
günden beridir ona layık iki oğlu ve torunları var.
Torunları burada biraz önce uçağa binerken elini öptüğüm
Alican buraya yanıma gelsin. Fetih Bey bir çok değerleri
yaşatan ve yaşayan insandı. Kendisi için bu cemiyetten bir
şey istememişti. Küçük çocukların ellerini öperdi. Niçin
diye sorduğumuzda, ‘ben o çekirdeğin içindekini görür gibi
oluyorum ellini öpersem biraz daha hissederim’ derdi. Şimdi
bu uçağa binerken Alican’ın dedesinin yaptığını yaptım; onun
elini öptüm. İnşallah o babasının, dedesinin ve bizim
yürümeye çalıştığımız yoldan yürüyecek.”
Elazığ’a çocukları Alişan ve Alican ile beraber gelen TRT
Genel Sekreteri Ali Gemuhluoğlu 2000 yılının 13-15 Haziran
tarihlerinde merhum babası Fethi Gemuhluoğlu anısına
düzenlediğimiz Hazar Şiir Akşamları’na da katılmış ve
konuğumuz olmuştu. Sekiz yıl aradan sonra yine konuğumuzdu.
Ama bu kez iki oğlu ile beraber Alişan ve Alican ile
birlikte ata yurtları Elazığ’a geliyorlardı. Ali Bey:
“Elazığ’ın değerli yöneticilerine ve duyarlı insanlarına
teşekkürlerimizi sunuyorum.” diyerek başlıyordu sözlerine ve
Valiliğimize, Belediyemize, Üniversitemize, Manas
Yayıncılığa başta Şener Bey ve Bedrettin Bey olmak üzere
kendilerine çok teşekkür ediyordu. Konuşmalarını; “Elazığ’ın
farklı bir kültür şehri olduğunu Manas Yayıncılık uzun
süredir ortaya koymaya çalışıyor Elazığ’ın önemli bir
entelektüel alt yapısını gerçekleştirdiğini yeni bir Türk
medeniyeti oluşumunda Elazığ’ın Anadolu’da öncü bir rol
oynayacağı Elazığ her faaliyetiyle başta Hazar Şiir
Akşamları olmak üzere bütün Türkiye’ye yayıyor. Bu sebeple
Elazığlılara, Elazığlı aydınlara, Elazığlı entelektüellere,
Manas Yayıncılığa teşekkür ediyoruz.”diye sürdürüyordu.
Yapılan bu ilk konuşmaların adından Elazığ hava alanından
ayrılıyoruz.
Misafirlerimiz Elazığ Polis Evi’nde istirahat edecekler.
Ankara’dan gelen misafirlerimizin ardından Arapgir Belediye
Başkanı Halit Konukçu, Arapgir postası Gazetesi yazı işleri
müdürü Kamuran Sezer, Malatya Fethi Gemuhluoğlu Anadolu
Öğretmen Lisesi Müdürü Mustafa Adıgüzel, Malatyalı
araştırmacı Celal Yalvaç, Gemuhu Köyü Muhtarı Şevket Çelik
ve Merdin’in Kızıltepe ilçesinde görev yapan araştırmacı
yazarımız Yurdal Demirel toplantıya katılmak üzere Elazığ’a
geliyor..
Etkinliklere Basın ve Yayın
Kuruluşlarında Geniş Yer Verildi.
Fethi Gemuhluoğlu’nun 30. ölüm yıldönümü münasebetiyle
düzenlediğimiz programa basın ve yayın kuruluşlarında geniş
yer verildi. Etkinliklerin büyük bir bölümü Fırat TV
tarafından canlı olarak yayınlandı. TRT Diyarbakır Bölge
Müdürlüğünden bir yayın ekibi iki gün devam eden
etkinlikleri yakından takip ederek programlarla ilgili
yaptıkları çekimleri daha sonra geniş olarak yayınladılar.
Toplantı, gazetelerde de geniş olarak yer aldı.
Manas’ta Elazığlı Yazarlar ile
Birlikte oldular...
Ölümünün 30. Yılında Fethi Gemuhluoğlu toplantısı kapsamında
düzenlediğimiz etkinliklere katılmak üzere Elazığ’a gelen
misafirlerimiz 2 Mayıs Cuma günü saat 13.00’te Manas
Yayıncılık’ı ziyaret ederek Elazığlı şair ve yazarlarla bir
araya geldi.
Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu başkanı Prof. Dr.
Sadık Tural, TRT Genel sekreteri Ali Gemuhluoğlu, Şair ve
yazar Rıdvan Çogur, Azerbaycanlı şair Elmas Yıldırım’ın oğlu
Azer Elmas, Arapgir Belediye başkanı Halit Konukçu, Arapgir
Postası Gazetesi yazı İşleri Müdürü Kamuran Sezer, Gemuhu
Köyü Muhtarı Şevket Çelik, Malatya Fethi Gemuhluoğlu Anadolu
Öğretmen Lisesi Müdürü Mustafa Adıgüzel, Malatyalı
araştırmacı Celal Yalvaç yayınevimizde Elazığlı yazarlar
tarafından karşılandı. Prof. Dr. Ahmet Buran, Prof. Dr.
Ramazan Korkmaz, Yrd. Doç. Güldeniz Ekmen Agiş, Yrd. Doç.
Dr. Davut Kılıç, Yrd. Doç. Dr. Tarık Özcan, Yrd. Doç. Dr.
Ercan Alkaya, Yrd. Doç. Dr. Ahmet Turan Sinan, Öğr. Gör.
Hasan Özçam, Av. Doğan Özdal Şükrü Kacar, Bedrettin
Keleştimur, R. Mithat Yılmaz, Hadi Önal, Günerkan Aydoğmuş,
Yurdal Demirel, Öğr. Gör. Recep Bağcı, Saim Öztürk, Necati
Demir, Mahir Gürbüz, Hüseyin Poyraz, Muammer Aksoy, M. Faik
Güngör, Doğan Sever, Lütfü Parlak, Zekeriyya Bican, Nusret
Özgen, Karani Arda ve Yayın Koordinatörümüz M. Şener
Bulut’un hazır bulunduğu bu ziyarette misafirlere Manas
Yayıncılık tarafından gerçekleştirilen faaliyetler hakkında
bilgi verildi. Sohbet halinde devam eden görüşmenin ardından
konuklara öğlen yemeği ikram edildi.
Konuklarımız Elazığ Valisi Muammer
Muşmal ve Belediye Başkanımız Süleyman Selmanoğlu Tarafından
Kabul Edildi..
Ölümünün 30. Yılında Fethi Gemuhluoğlu programı
münasebetiyle Elazığ’a gelen konuklarımız program kapsamında
ilk olarak Elazığ Valisi Muammer Muşmal tarafından kabul
ediyor.
Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu başkanı Prof. Dr.
Sadık Tural, TRT Genel sekreteri Ali Gemuhluoğlu, Şair ve
yazar Rıdvan Çongur, Azerbaycanlı şair Elmas Yıldırım’ın
oğlu Azer Elmas, Arapgir Belediye başkanı Halit Konukçu,
Arapgir Postası Gazetesi yazı İşleri Müdürü Kamuran Sezer,
Gemuhu Köyü Muhtarı Şevket Çelik, Malatya Fethi Gemuhluoğlu
Anadolu Öğretmen Lisesi Müdürü Mustafa Adıgüzel, Malatyalı
araştırmacı Celal Yalvaç ve bir grup Elazığlı yazarı sıcak
bir ilgiyle karşılayan Vali Muşmal bu ziyaret vesilesiyle
yaptığı konuşmasında gerçekleştirilen faaliyetlerden büyük
bir memnuniyet duyduğunu ifade ediyor. Elazığ’ın vefalı bir
şehir olduğuna da dikkat çeken Valimiz Muammer Muşmal
kendine özgü tavrı ve samimi ifadeleriyle Elazığ’ı anlatıyor
ve “Kadirşinas hemşerilerinin Fethi Gemuhluoğlu’nu daha da
yakından tanımamıza vesile olacak bir anma toplantısı
düzenledikleri için memnuniyetini dile getiriyordu.
Ve Fethi Gemuhluoğlu hakkında sürüyordu konuşmalar...
Konuklar bu ziyaretten memnundu. Şiirin başkentinde olmaktan
mutluyuz diyorlardı. Vali Bey’in makamında bu çerçevede
devam eden bir kültür sohbeti yapılıyor.
Konuklarımız Elazığ Belediye başkanlığını da ziyaret etmek
üzere Valilikten ayrılıyor. Kısa bir süre sonra
belediyedeyiz. Başkanımız M. Süleyman Selmanoğlu gülen yüzü
ile karşılıyordu misafirlerini. Elazığ’da ki olumlu
gelişmelerden söz açıyor, Fethi Gemuhluoğlu dostlarını
Elazığ’da misafir etmekten büyük bir memnuniyet duyduklarını
dile getiriyor ve onlara teşekkür ediyordu. Başkan
Selmanoğlu Belediye tarafından düzenlenen Fethi Gemuhluoğlu
Sokağı’nın açılışa hazır hale getirildiğini büyük bir
heyecanla anlatıyordu konuklarımıza. İkram edilen çaylar ve
devam eden konuşmalarda Elazığ’da ki yeşil alanların
arttığına dikkatlerimiz çekiliyordu. Ancak konuşmalar daha
çok Fethi Gemuhluoğlu üzerinde yoğunlaşıyordu. Sadık Hoca,
Ali Bey ve Rıdvan Çongur çok az insanın ancak şahit
olacakları hatıralarını anlatıyorlardı. Zamanın ilerlediğini
fark edince de kalkıyoruz. Konuklar Başkan Selmanoğlu’na
teşekkür ediyorlar. Program Fırat Üniversitesini ziyaret ile
devam edecek. Elazığ’da mesafeler kısa. Üniversitedeyiz.
Fırat Üniversitesi rektörü Prof. Dr. Mehmet Hamdi Muz,
Elazığ’da yapılan kültür faaliyetlerine sürekli katkı
sağladıklarını ifade ederek üniversitenin önemini anlatıyor.
Konuklarımız yapılan ziyaretlerden memnun ayrılıyorlar.
Resmi kurum ve sivil kuruluşlarımız arasındaki sıcak
ilişkiler konuklarımızın dikkatlerini çekiyor.
Fethi Gemuhluoğlu Sokağı’nın Açılış
Töreni…
Elazığ Belediye Başkanlığı, Fethi Gemuhluoğlu adının bir
sokağa verilerek yaşatılması amacıyla yürüttüğü çalışmalar
tamamlanıyor. Belediye Meclisinin almış olduğu karar
uygulamaya konuluyor. Fethi Gemuhluoğlu Sokağı’nın açılışı
için düzenlenen tören 2 Mayıs 2008 Cuma günü saat 17.00’de
gerçekleştiriliyordu.. Mezre İlköğretim Okulu’nun yanı
başındaki bu sokağın açılışına Elazığ Belediye Başkanı
Süleyman Selmanoğlu, İl Kültür ve Turizm Müdürü Tahsin
Öztürk, İl Müftüsü Ömer Kocaoğul, Fırat üniversitesi eski
rektörlerinden Prof. Dr, Feyzi Bingöl, Elazığ Milli Eğitim
Şube Müdürü Mehmet Karaca, Atatürk Kültür Dil ve Tarih
Yüksek Kurumu Başkanı Prof. Dr. Sadık Tural, TRT Genel
Sekreteri Ali Gemuhluoğlu, Rıdvan Çongur, Azerbaycanlı Şair
Elmas Yıldırım’ın oğlu Azer Elmas, Arapgir Belediye Başkanı
Halit Konukçu, Arapgir Postası Gazetesi Yazı İşleri Müdürü
Kamuran Sezer, Malatya Fethi Gemuhluoğlu Anadolu Öğretmen
Lisesi Müdürü Mustafa Adıgüzel, Malatyalı araştırmacı Celal
Yalvaç ile Elazığlı yazarlar ve çok sayıda vatandaş
katılıyor. Baştanbaşa bayraklarıyla donatılan sokağın adeta
bir bayram yeri gibi bezenmesi konuklarımızı
duygulandırıyor. Elazığ Belediye Başkanı M. Süleyman
Selmanoğlu’nun ev sahipliğinde TRT Genel sekreteri Ali
Gemuhluoğlu ve törene katılan diğer konuklar toplu halde
“Fethi Gemuhluoğlu Sokağı tabelası yerine konuluyor.
Faaliyetin bu en heyecanlı anında Elazığ Belediyesi Mehter
Takımının konseri başlıyor.
Fethi Gemuhluoğlu Sokağı, bütün hayatını milletine adayan bu
gönül insanının hatıralarına tanıklık ediyordu. Kaldırımın
hemen yanı başına konulan kürsüden başlayan konuşmalarda
yakın tarihimizin önemli bir aydını olan Fethi
Gemuhluoğlu’nun kişiliği ve hizmetleri üzerinde duruluyordu.
Gazeteci-yazar Bedrettin Keleştimur
bu duygularla sürdürdüğü konuşmasına:
“Sayın Başkanım, Daire Müdürlerim, Şiir Sanat ve Edebiyat
sevdalıları, Ankara’dan, İstanbul’dan, Malatya’dan,
Arapkir’den buraya, bu tarihi müstesna açılışta bizlerle
birlikte olan kadirşinas misafirlerimiz her birinize hoş
geldiniz diyorum, saygı, sevgi ve muhabbetlerimi sunuyorum.
Diye başlıyor ve devamla: “Bugün burada, Elâzığ kendi
bağrından çıkan asrın gönül erenine, asrın sevda erenine
olan muhabbetini tasdik ederken bir yandan da kendilerine
olan vefa borcunu ödüyorlar. Fethi Gemuhluoğlu Beyefendi,
bütün ömrünü bir neslin yetişmesine adayan bir bilge
kişidir, asrın Yunus’u olarak da tarif edebileceğimiz bir
alperendir. Elâzığ kendi kimliğine sahip çıkıyor. Elâzığ,
kendi sokaklarına, bulvarlarına, park ve bahçelerine kendi
içerisinden çıkan değerlere isimlerini vererek bir sevda,
bir gönül tarihi yazıyor. Manas Yayıncılık bütün faaliyet ve
çalışmalarında bu şehrin kimliğiyle, değerleriyle bizleri
buluşturdu. Daha yeni bir şiir kaleme aldım. Bu şiirimde
rahmet mekân Fethi Gemuhluoğlu’nun gönül dünyasına girmeye
çalıştım. Buraya gelmeden önce bizleri hiçbir zaman yalnız
bırakmayan hemşerimiz Prof. Dr. Sadık Tural Hocamıza da
okudum. Kendileri bizlere bu şiirde rahmetli Fethi
Gemuhluoğlu’nu yaşadıklarını ifade edince bende bu şiirimi
sizlerle paylaşmak istedim. Bütün güzelliklerin, bütün
erdemliklerin ve dostlukların ebedi kalması dileklerimle;
diyor ve kaleme aldığı şiirini seslendiriyordu:
Ben fakir, /Ben hakir, /Ben kimsesiz, /Bütün çığlıkların
yurduyum! . Ben sabi, /Ben sefil, -Ben derbeder, /Bütün
divanelerin yurduyum! /Ben masum, /Ben mağdur, /Ben çilekeş,
/Bütün viranelerin yurduyum! /Ben kırık, /Ben dökük, /Ben
yıkık, /Bütün gönüllerin yurduyum! /Bir gönül yapmaya
/Geldim! /‘Bin ah! ’İşittim /Ben ‘binlerin ahıyla /Taht
kuranların /Masumların yurduyum”,diyor ve sözlerini: “Elazığ
böylesine yüce böylesine karakter sahibi böylesine dost
yüzlü insanlar yetirdiği için ne mutlu hepinizi saygıyla
selamlıyorum.” Cümleleri ile tamamlıyor.
Ali Gemuhluoğlu babası merhum Fethi Gemuhluoğlu için
düzenlenen sokağın açılışında bulunmanın memnuniyetini dile
gererek:
“Değerli hemşerilerimiz hepinizi selamlıyor Sayın Belediye
Başkanımıza gerçekten minnetlerimi ifade etmek istiyorum.
Çünkü Elazığ’ın Fethi Gemuhluoğlu ismiyle birlikte geçmişe
doğru bir kültür ocağı olduğu ve geçmişteki bu kültür
ocağının gelecekte de devam edeceğini Sayın Belediye
Başkanımızın nezdinde bize çok derin bir şekilde
göstermiştir.
Kısaca Fethi Gemuhluoğlu’ndan bahsetmek istiyorum. Merhum
Fethi Gemuhluoğlu, yaptığı hizmetlerle yaşadığı döneme bir
gönül ve hizmet adamı olarak damgasını vurdu. Zarif bir
İstanbul Türkçesiyle yaptığı konuşmalarında, mektup ve
makalelerinde iman, aşk, emek, hürriyet, güzel ahlak,
çalışkanlık gibi değerlerin savunucusu oldu. Ve bir dönemin
yüksek öğrenim gençliğine ve bu değerleri aşılamada büyük
bir rol oynadı. Bulunduğu bütün görevlerde batılılaşmanın,
Türk toplumunda meydana getirdiği tahribatın onarılması için
büyük çaba sarf etti. Fikirlerini işlediği yazılarını;
Arapgir Postası, Türk Yurdu, Düşünen Adam, Yeni Sabah,
Beydağı, gibi gazete ve dergilerde yayınladı. Büyük
şehirlere göçlerin, gelecekte doğuracağı tehlikelerden Macar
özgürlük savaşçılarını destelemeye, mazlum ve masum
milletlerin bağımsızlığına, İslam ülkelerinin bir birine
yakınlaşmasının öneminden Müslümanların bir birinin tenkit
etmesinin yanlışlığına, sanattan siyasete, ahlaktan eğitim
ve tarihi meselelere kadar hemen her konuda yazılar yazdı.
Bir yandan millî meseleler üzerine yetkililerin dikkatini
çekerek çözüm teklifleri getirirken öte yandan da
milletlerarası bazı konular üzerine eğildi. Faaliyetlerini
sevgi ve dostluk ekolü şekline dönüştüren bir disiplin
içerisinde sürdüren Fethi Gemuhluoğlu, gençlere sadece maddi
ve manevi açıdan destek olmakla kalmayıp gençlerimizde
bilgi, cesaret, zekâ ve sanat pırıltısı gördüğü yetenekleri
yönlendirdi ve onların önünü açtı. Fethi Gemuhluoğlu, hayatı
boyunca tasavvufu, riya ve şöhretten uzak durmayı telkin
eden anlayışına bağlı kaldı. İnsanın başta kendisiyle dost,
kendi içerisinde dengeli ve tutarlı olmasını önemli bir
varlık şartı olarak ele aldı. Ferdin iç dünyasının
güzelliğinin; insana, dünyaya, hayata ve olaylara bakışta
temel rol oynadığına inandı. İnsanla insan, insanla eşya ve
insanla mücerret kavramlar arasındaki dostluğu çok ileri
noktalara taşıdı. Şöhret, mal ve uyku dışında her şeyle ve
herkesle dost olunması gerektiğini ısrarla belirtti
konuşmalarında, makale ve mektuplarında sevgi ve dostluk
kavramları üzerinde titizlikle duran Fethi Gemuhluoğlu;
bunların ölçüsünün insana hizmet etmek olduğunu, sevginin
hiçbir karşılığının bulunmadığını, insan hayatının aşk ve
cezbe üzerine kurulduğunu ifade etti. Gençlere geçmişi
geleceğe bağlamanın, insanları birbiriyle kaynaştırmanın,
istikbale umutla bakmanın en temel yolunun sevgi olduğunu
söylerken düşüncelerini kabul ettirmek yerine özümsetmek
çabası içerisinde bulundu.
Değerli hemşerilerimiz Belediye Başkanımız başta olmak
üzere, buraya teşrif eden bütün hemşerilerimize Gemuhluoğlu
ailesi adına, teşekkürlerimizi belirtiyor, saygıyla huzurla
aranızdan ayrılıyorum.”, diyerek tamamlıyor konuşmalarını.
Elazığ Belediye Başkanı M. Süleyman Selmanoğlu şehrin
sokaklarına fikir ve sanat dünyamızın örnek şahsiyetlerinin
isimlerinin verildiğine dikkat çekerek konuşmasına devam
ediyor:
“Sayın Ali Gemuhluoğlu, Sayın Hocam Rıdvan Çongur Bey,
üniversitemizin eski rektörü Sayın Prof..Dr. Feyzi Bingöl
Beyefendi, Sayın Müftüm, Elmas yıldırım’ın kıymetli evladı
Azer Bey, çok kıymetli daire müdürlerimiz, basınımızın
güzide temsilcileri, sevgili hemşerilerim sizleri sevgiyle
saygıyla ve muhabbetle selamlıyorum.
Bugün ülkemizin kültür hayatına önemli katkıda bulunmuş
değerli hemşerimiz ve gönül adamı Fethi Gemuhluoğlu’nu anmak
ve ismini ebedileştirmek amacıyla toplanmış bulunuyoruz.
Yüzyıllar boyunca birçok medeniyetlere otak birçok
uygarlıklara neşv-i nema bulunduğu mekân olmuş Harput bir
kültür merkezi olarak da bizlere zengin bir miras
bırakmıştır. Her dönem önemli bir kültür muhiti olarak
varlığını devam ettiren Harput, bağrından önemli fikir,
düşünce ve gönül adamları yetiştirmiştir. Atatürk’ün
öğretmeni Yakup Şevki Paşa, Divan Şairi Rahmi Bey, Hacı
Hayri Bey, Şeyh-ül Muharririn Ahmet Kabaklı Bey, Destanlar
Şairi Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu, Fikret Memişoğlu gibi
birçok önemli şahsiyetler hep bu toprağın armağanıdır.
Bu topraklarda yetişen gönül adamı ve alperen kişiliğiyle
dostluk meşalesini göklere yükselten Fethi Gemuhluoğlu da
varlıklarından gurur duyduğumuz şahsiyetler arasında yer
almıştır. Bu güzel insanı ölümünün otuzuncu yılında
mayasının yoğrulduğu bu topraklarda anmakla ona olan vefa
borcumuzu bir nebze getiriyorsak ne mutlu bize.
Kavgayı değil sevgiyi, karamsarlığı değil her zaman her
yerde umudu insanımıza ve insanlığa aşılamaya çalışan,
hemşerisi olmaktan gurur duyduğumuz Fethi Gemuhluoğlu
müstesna kişiliği, hizmetleri ve yetiştirdi insanlarla
sadece yaşadığı zaman diliminde değil yüzyılımıza damgasını
vurmuştur. Sevgi ve hoşgörüyü temel alan, barışı huzuru
insanların ve insanlığın vazgeçilmezi olarak gören bu gani
gönüllü insanın tek düşüncesi: “Ben gelmedim dua için benim
işim sevgi işi, dostun evi gönüldedir gönüller yapmaya
geldim” diyen Yunus Emre izinden yürüyerek insanı kucaklamak
ve ona hizmet etmek olmuştur. Dostu ve dostluğu ön planda
tutan Gemuhluoğlu kendi insanıyla olduğu kadar kâinatla da
dost geçinmek istediğini söylemiştir. Engin hoşgörüsü ve
sevgisiyle gönüllerde taht kuran bu Anadolu ereni yaşadığı
sürece hizmeti en önde ödülü en kendisinden sonra yetişen
nesilde görmüş, yetiştirdiği sayısız Türk aydını’na da bu
güzelliği aşılamıştır. Cumhuriyetle yaşıt olan Fethi
Gemuhluoğlu ardından ne ciltler dolusu kitap ne maddi bir
servet bırakmıştır. Onun bıraktığı tek şey sevgi ile
donanımlı ülke bütünlüğünü kendilerine gaye eden Türk
aydınları olmuştur. Bu yüce gönüllü kişi insan sarrafıdır.
En büyük eseri de yetiştirdiği insanlardır.
“Ben nefsimi katlettim. Hem şehidim hem gazi” diyerek
kendisini hiçlik mertebesine indiren, dostluğa ve sevgiyle
yüceleşen Anadolu muzun yetiştirdiği bu müstesna insandan
alınacak ders var ki “Hiç âşık oldunuz mu? Bir dağ başında
bir ağaçla baş başa kalsaydım bu ağaca âşık olurdum” diyen
bu gönül adamı nefes aldığı her anı sevgiyle süslemiştir.
Söylediği her sözden fazlasıyla birçok insan kendine pay
çıkarmış, onun fikir ve düşüncelerinden istifade etmiştir.
Onun sevgi hanesinde kimler yoktur ki: Ahmet Kabaklı, Arif
Nihat Asya, Özdemir ASAF, Erdem Beyazıt, Kaya Bilgegil, Asaf
Halet Çelebi, Ergün Göze, Sezai Karakoç, Hilmi Yavuz, Cahit
Zarifoğlu ve onlarca aydın ve sanatkâr…
İşte Fethi Gemuhluoğlu’nun yüreği Allah için, vatan için,
bayrak için, Kur’an için, memleket için çarpan hepimizin
yakından tanıdığı bu serden gençlerin Fethi Ağabeyleri yüce
gönüllü dostlarıyla Fethi Gemuhluoğlu sadece bu inançlı
aydınların değil, bunalımlı tereddütte hatta küfür batağına
saplananlarında ağabeyi olmuştur.
O çevresine yaşattığı yüce sevgi ışınlarıyla oluşturduğu
hoşgörü ortamında insanı insan olarak kucaklamış ve ona yol
göstermiştir. “Kendine dost olmayan gayrı dost olmaz,
kendisiyle barışa varamayan gayrı barışa varamazlar. Kaldı
ki savaş yoktur. Dünya dostluk üzerine halk edilmiştir.”
düşüncesini kendine ilke edinen gönül adamını bir kez daha
saygıyla sevgiyle ve şükranla anıyorum. Hepinize saygı ve
sevgiler diliyorum.
Konuşmaların tamamlanmasının ardından Fethi Gemuhluoğlu
tabelası önünde konuklarımız ve diğer bütün davetlilerin
katıldıkları hatıra fotoğrafları çekiliyor. Bu örnek
düzenlemeden dolayı yetkililer içtenlikle kutlanıyor…
Fethi Gemuhluoğlu Türkiye’nin
Muhtarı…
Ölümünün 30. Yılında Fethi Gemuhluoğlu programı çerçevesinde
yapılan ilk ilmi toplantı 2 Mayıs 2008 Cuma günü Devlet
Korosu Konser Salonunda saat 19.30’da gerçekleştirildi.
Türkiye’nin Muhtarı başlığıyla Fethi Gemuhluoğlu bir
şahsiyet olarak ortaya konularak değerlendirildi. Toplantıya
kültür ve sanat çevrelerinin ilgisi büyüktü. Elazığ Valisi
Muammer Muşmal, Elazığ Milletvekili Tahir Öztürk, Elazığ
Belediye Başkanı M. Süleyman Selmanoğlu, Cumhuriyet Baş
Savcısı Behiç Şahin, Fırat Üniversitesi Rektörü Prof. Dr.
Mehmet Hamdi Muz, Elazığ Emniyet Müdürü Mehmet Tekin, Zülfü
Ağar Polis Okulu Müdürü Âdem Kızılkaya, İl Milli Eğitim
Müdürü Nihat Büyükbaş, İl Kültür ve Turizm Müdürü Tahsin
Öztürk, Elazığ Belediye başkan yardımcısı İbrahim Özgen
Erdoğmuş’un yanı sıra bu etkinlik çerçevesinde ilimize gelen
Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanı Prof. Dr.
Sadık Tural, TRT Genel sekreteri Ali Gemuhluoğlu, Rıdvan
Çogur, Azerbaycanlı şair Elmas Yıldırım’ın oğlu Azer Elmas,
Arapgir Belediye başkanı Halit Konukçu, Arapgir Postası
Gazetesi yazı İşleri Müdürü Kamuran Sezer, Gemuhu Köyü
Muhtarı Şevket Çelik, Malatya Fethi Gemuhluoğlu Anadolu
Öğretmen Lisesi Müdürü Mustafa Adıgüzel, Malatyalı
araştırmacı Celal Yalvaç, Elazığlı yazarlar, öğretim üyeleri
ve kalabalık bir davetli topluluğu salonu doldurmuştu.
Saygı Duruşu ve İstiklâl Marşının okunmasından sonra panelin
açılış konuşmaları yapıldı. Elazığ Valisi Muammer Muşmal,
Adalet ve Kalkınma partisi Elazığ Milletvekili Tahir Öztürk,
Elazığ Belediye Başkanı M. Süleyman Selmanoğlu, TRT Genel
sekreteri Ali Gemuhluoğlu, Arapgir Belediye başkanı Halit
Konukçu ve Gazeteci yazar Bedrettin Keleştimur saygı içeren
ifadeleriyle Türkiye’nin muhtarı olarak ünlenen Fethi
Gemuhluoğlu’nu andılar.
Oturum başkanlığını Fırat Üniversitesi Türk dili ve
Edebiyatı bölüm başkanı Prof. Dr. Ahmet Buran’ın yaptı.
Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanı Prof. Dr.
Sadık Tural, Elazığ Müftüsü Ömer Kocaoğul, Yazar H. Rıdvan
Çongur, Fırat Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ramazan
Korkmaz ve Arapgir Postası Gazetesi Yazı İşleri Müdürü
Kamuran Sezer bu güzel ve anlamlı toplantıda hazırladıkları
konuşmalarını yaptılar. Yaşadığı yıllarda kendisini özenle
gizleyen Fethi Gemuhluoğlu’nu Sadık Hoca’dan dinlemenin
mutluluğunu yaşadık. Zamanın nasıl geçtiğini fark edemedik.
İşte,Fırat Üniversitesi Eğitim Fakültesi öğrencisi Veysel
Karaca’nın davetiyle başlayan panel ve panelde söylenenler:
Veysel Karaca
Sayın Valim,
Sayın Milletvekilim,
Sayın Belediye Başkanım
Sayın Atatürk Yüksek Kurum Başkanım,
Sayın Rektörüm,
Fethi Gemuhluoğlu’nun evlatları Sayın Ali ve Selman
Gemuhluoğlu,
Sayın Dernek ve Oda Başkanlarım,
Sayın Basınımızın Güzide Elçileri,
Kültür ve Sanat Dünyamızın Mümtaz şahsiyetleri ve Değerli
Gönül Dostları,
Bir insan düşününüz, ümitsizlik selinin başlardan aştığı bir
anda etrafına ümit aşılasın
Dostluk kelimesi lügatlere hapsedilip çok kimse tarafından
yalnızca şarkıların sözlerinde zikredilirken o ‘hakiki dost’
aşkına dostluğun kitabını yazsın. Ömrü boyunca hep sevsin;
ama bir kişiyi, bin kişiyi, yalnızca kendisine güler yüz
gösterenleri değil, bütün insanları sevsin. Koca kâinatı
gönül kazanında kaynayan ‘muhabbet’ potasında eritip ‘bir’
kılsın. Yurdunu, milletini, bütün insanlığı huzura
kavuşturmak için herkesin elinden tutsun, ileriye sürsün;
ama kendisi hep geri planda kalsın. Tanınan, bilinen,
sevilen pek çok kişinin hamurunda onun mayası bulunsun; ama
o ‘sır hırkası’na bürünmeyi şiar edinsin. İşte tam 30 yıl
önce, 5 Ekim 1977’de böyle bir alperen göçtü bu faniden.
Bugün burada işte bu derya gönüllü alpereni Arapgir’den,
Ağın’dan İstanbul’a göç eden ancak mayası Harput Kültürü ile
yoğrulu Anadolu ereni Fethi Gemuhluoğlu’nu anmak için
toplandık.
Programı arz ediyorum.
Saygı Duruşu ve İstiklâl Marşı
Açılış Konuşmaları
Panel “Türkiye’nin Muhtarı”
Fethi Gemuhluoğlu’nun Ardından Bestelenenler
Plaket Takdimi ve Kapanış
Şimdi sizleri devletimizin kurucusu ulu önder gazi Mustafa
Kemal Atatürk, şehitlerimiz ve ebediyete intikal etmiş fikir
ve sanat adamlarımızın manevi huzurlarında saygı duruşuna
akabinde İstiklal Maşı’na davet ediyorum.
Şimal dağların kâfir sarmış şimallim,
Sevişmek olmaz bize...
Şimal dağlarının en yücesine,
Kayaları aşarak, rüzgârlara binip kartallaşarak,
Sakladığımız soyumuzu buldular.
Vurdular, onun arta kalanını vurdular,
Kör ve kızıl kurşunlar.
Yukarılardan senin ve benim,
Kalbime çarparak yuvarlananlar var.
Sevişmek olmaz bize şimallim,
Sevişmek olmaz!
Aynı zamanda şair olan fethi Gemuhluoğlu işte böyle
sesleniyor Şimale ve şimallilere programın açılış
konuşmasını gazeteci yazar Bedrettin Keleştimur
yapacaklardır.
Buyurun Keleştimur
Bedrettin Keleştimur
Sayın Valim, Sayın Milletvekilim, Sayın Yüksek Kurum
Başkanım, Sayın Belediye Başkanım, Sayın Rektörüm, Fırat
Üniversitesinin Öğretim Üyeleri, rahmet mekân İrfan Fethi
Gemuhluoğlu’nun oğlu, manevi hatırası Ali Gemuhluoğlu,
Ankara’dan, Malatya’dan, Ağın’dan ve Arapkir’den gelen
saygıdeğer misafirlerimiz, basınımızın güzide temsilcileri,
şair, yazar ve sanat dostları ve Elâzığ’ın kadirşinas dost
yüzlü misafirleri hepinizi bu güzel gecenin güzellikleri
içerisinde saygı ve şükranla selamlar, hepinize hoş geldiniz
diyorum.
Fethi Gemuhluoğlu’nda toprağın kokusunu aldım. Anadolu’yu
vatan yapan o asil ruha bir daha şahit oldum. Şu coğrafya da
huzurun sigortası olan mütevazı kişilikleriyle ön plana
çıkan şahsiyetlerdir. Bugün 2 Mayıs 2008 söz ustalarının
dilinden Prof. Dr. Sadık. Tural, Rıdvan Çongur, Prof. Dr.
Ahmet Buran, Prof. Dr. Ramazan Korkmaz, Kamuran Sezer
Beyefendiler bizlere bir vakar abidesini birlikte dinleme
fırsatını bulacağız. Üniversitemizden Devlet Konservatuarı
Müdiresi Sayın Yrd. Doç. Güldeniz Ekmen Agiş sözü sese
dönüştüren eserlerle bir dönemi soluklayacağız.
Hayatı bilerek yaşamak, insana o kadar vakar veriyor ki!
Hele yollarının üzerindeki işaretleri görenler, bil cümle
âlemin efkârını dağıtıyorlar. Hadis, “Bir milletin efendisi,
onlara hizmet edenlerdir” Su taşıyan sakalar, omuzlamış
cennet testilerini. Bezm-i Elest süslemiş rüyalarını.
Gayretleri müthiştir. ‘Hayratın görünmez payitahtı olmak
isterler.’ Bilirler ecirlerinin Hak katında olduğunu!
Bilirler şandan, namdan, şöhretten, makamdan daha evla bir
makam olduğunu! Bilirler de, onun için nefislerinden, nefsin
bütün alametlerinden kaçarlar!
Devlet gibi bir yürek vardır, Fethi Gemuhluoğlu’nda. Bir
ömür boyu milletinin mihnet küreğini zevkle, huşu
içerisinde, çekmişlerdir. İsmi ile müsemma, irfan mektebinin
fanusu olmak ne demektir? Söz orucunda, gönül iftar eder.
Hak kuluyla iftihar eder. Nefis dayanamaz, bu edep, bu
vuslat karşısında intihar eder. Böyle bir sima, elbet
derdini ummana dökecek, elbette, asumana inleyecek! Bize de,
‘dinle dinle hayatı elezberden’ diyecek!. Öfke sağılır mı?
Yıldırımlarla bulutlar nasıl nar tanelerine dönüşüp
dağılırsa, içimizde ki öfkeler, ‘himmet ateşinde kavrula
kavrula’ dağılır!
Beyim, beylerim; Düştü mü yolunuz Ağın’a! Düşlerle büyür bir
dünyanız! Toprağa bulanır bünyeniz! (orada) Bir hayat, damar
damar solur. O damarda kendin(izi )bulur. Gemuhu dediğin bir
ince söz! Sözün, kelamın tesbihi! Burada, vatan kasidesi!
Burada, Yesevi rahlesi! Burada Alperen duası! Dualar, bir
kurra alayı! Yürür Anadolu balayı! Söz fırçası, Türkçem
cilası! Çeker, derviş gönül halayı!
Bugün, bir hikmet günüdür. Bir zamanın hikayet anıdır. “Kar
beyazı bir sayfa/ Açık mavi bir deniz/ Pembe bir bulut/ Alıp
götürsün beni bu diyardan, bu karmaşık duygulardan.”
diyebileceğimiz bir vuslat toplantısıdır.
Ne diyor o muhterem zat, “İnsana dost olmak, fikre dost
olmak, coğrafyaya dost olmak, tarihe dost olmak, kendi
vücûduna dost olmak, komşuya dost olmak gibi kademe kademe,
ama entegre, bir bütün içinde bütün dostluklar söylenmeye
mecbûrdur.” Dost, bütün zerrelerin kemal halidir. Sağımıza
dönsek, solumuza dönsek, yanımıza dönsek, kendimize dönsek,
Hakk’ın esmasını görürüz. Söylerim bu hali yaşayan bir kutlu
zevatta, ‘gönülden gayri ne kalır’
İşte, Gemuhluoğlu’nda, hayatı bütün çilelerine, bütün
ezalarına rağmen göğüsleyen bu hamiyetli yarışıdır. O
hamiyetle, o muhabbetle vatan coğrafyasına hizmeti büyük bir
gayretle, büyük bir arzuyla sarışı, sarmalayışıdır. Bab-ı
Ali, onun usta kalemleri Sahabe yürekli şahsiyet için haklı
olarak, ‘Fethi ağabey’ demeyi edepten saymışlardır. ‘Edep’
sözlerin en âlâsıdır. Fethi Bey’in sığındığı, sırlarının
kalesidir.
Bir ömür, bir neslin yetişmesi için onun ahlakında ‘feda’
anlamına gelir. O bilir ki, o feda ahir zamanda ‘vefa
bayrağı’ olarak kendisine teslim edilecektir. Ferhat’ın
feryadını duyar mısın? Aslı’nın nazını hisseder misin?
Yusuf’un yüzünde mum gibi eriyen Zeliha’yı görür müsün?
Mecnun’un ayaklarında kum tanelerinin ışıldadığını fark eder
misin? Bütün bunlar bizim, bu milletin hafızalardan asla
silinmez hikmet kıssalarıdır.
Elbette, Gönül pınarlarıdır, çağlayanlar! Edepten arlarıdır,
ağlayanlar! Bir nefes tarlarıdır, bağlayanlar! Kâinatın
mükemmel bir ilahisi, bir musikisi vardır. Belki bunun
farkına varan Farabiler, İbn Sinalar, Dede Efendiler,
Itriler bizlere o müthiş eserleriyle bir şeyleri haberdar
etmişlerdir. Gemuhluoğlu ‘türkülerimiz’ isimli makalesinde;
“Türküler ve şarkılar var. Türküler ve şarkılarda halk var.
Millet var. İnsan var. Türkülerde ve şarkılarda şiir var,
hikmet var, yaşama kuralları var. Türkülerde ve şarkılarda
ahlak var, töreler var gelenekler var. Ve asıl en mühimi
yüreğimiz ve gönlümüz var. Müşahhas olarak yürek, mücerret
olarak gönül var.” diyerek, bir milletin hayatının bu asil
eserlerde yorumlandığını söylerler.
Dağlar deriz, ‘yaslandığımız’ ona omuz verdiğimiz dağlar
deriz. Allah’ın Veli kulları, Hakk’a dost insanlar, tıpkı
milletin yaslandıkları, ona omuz verdikleri dağlar
gibidirler. Kur’an buyuruyor: “Dağlar, yeryüzünün
kazıklarıdır.” Tıpkı bir binayı ayakta tutan sütunlar
gibidirler. O sebepledir ki, “Bir âlimin ölümü, âlemin
göçmesi gibidir” Dağları, metanet ile biliriz. Dağları,
sükûnet ile biliriz. Dağları, Allah’ın azametinden en fazla
korkan kâinatın ulu çınarları biliriz. Dağlar bizlere neleri
terennüm eder; yeryüzünü emziren ab-ı hayat kaynaklarını! O
kaynakları havadar eden mineralleri! Ve arzın nefeslendiği
dokuz boğumu! Kamil insanlar, kuvve-i can gibidirler!
Bir can, bir gönül dostunun aramızdan ayrılışının 30.
yılında elbette tevazu görevimizi yapacağız. “Ben giderim
adım kalır/ dostlar beni hatırlasın/ Düğün olur, bayram
gelir/ Dostlar beni hatırlasın.” Hatırlanmak, sadece geçmişi
değil bu toplumun geleceğini de bir manada okumaya
çalışmaktır. Kopacak fırtınaları, kasırgaları göğüsleyecek
bir niyete, bir ihlâsa sahip olmaktır. “Dost sanma şanlı
vaktinde dost olanı, dost bil gamlı vaktinde elinden
tutanı...” Bir gam ortağını, Anadolu’nun şefkat damarlarıyla
beslenen irfan meclisinin kâh Aslı’m diyen, kâh Leyla’m
diyen bir mütefekkirini anıyoruz. Bu kişi, bu zat, ‘dost’
gibi sırra kadem basan bir ifadeyle anılır. Bu öyle bir
ifade ki, kendisinde; “Sıddık” “Sadık Dost” lâkabı ile
bildiğimiz Hazreti Ebubekir’in hayatımıza ışık veren
sıfatını bulur. İnancımız, “Bir binanın iç içe geçmiş
taşları gibi…” dost kavramını en âlâ bir makama taşır. Bizim
kimliğimiz dostluğa ezeli bir tarif getirmiştir; Burada,
kendimizi vicdan terazisine alıp da, ‘ben bu terazinin
neresindeyim?’
“Dostlukta ittifak, koltukta ihtilâf.” vardır. “Ben yıkık
çeşmeler gibi, göçük duvarlar gibiyim” diyen Fethi
Gemuhluoğlu’nu Hakk’a ruhunu teslim edişlerinin 30.yılında
rahmetle anıyoruz. O, bu milletin yüzlerini ağartan
Cumhuriyetle birlikte 1923’te dünyaya gelmişlerdi. Bu
millete adadığı bir ömrü bir bayrak koşusu, bir vefa koşusu
haline getirdiler.
Gemuhluoğlu’nda, bir milletin bahar muştusunu alırım. Bu
coğrafyanın şefkat damarlarında gezinirim. Her kışın bir
baharı, her gecenin bir gündüzü, her zorluğun bir kolaylığı
olduğuna bir daha kalbim gibi iman getiririm. Üstat Necip
Fazıl Kısakürek’in, ‘su sakası’ olarak doyumsuz bir mana
elbisesi giydirdiği asrımızın Yunus’u, ‘dost insan’ İrfan
Fethi Gemuhluoğlu hatırası için kaleme aldığım ve
kendilerine ithaf ettiğim ‘çığlıkların yurduyum’ isimli
şiiri sizlerle paylaşmak istiyorum;
Ben fakir,
Ben hakir,
Ben kimsesiz,
Bütün çığlıkların yurduyum! ..
Ben sabi,
Ben sefil,
Ben derbeder,
Bütün divanelerin yurduyum! ..
Ben masum,
Ben mağdur,
Ben çilekeş,
Bütün viranelerin yurduyum! ..
Ben kırık,
Ben dökük,
Ben yıkık,
Bütün gönüllerin yurduyum! ..
Bir gönül yapmaya
Geldim!
‘Bin ah! ’İşittim
Ben ‘binlerin ahı’yla,
Taht kuranların
Masumların yurduyum”
Veysel Karaca
Sayın Keleştimur’a çok teşekkür ediyoruz. Arapgir Belediye
Başkanı Sayın Halit Konukçu’yu konuşmalarını yapmak üzere
kürsüye arz ediyorum.
Halit Konukçu
Sayın Valim, Sayın Milletvekilim, Sayın Belediye Başkanım,
Sayın Rektörüm, Saygıdeğer Misafirler,
Büyük düşünce ve gönül adamı olan Fethi Gemuhluoğlu’nun
ölümünün otuzuncu yılında düzenlenen anma törenine hoş
geldiniz diyor hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Mesleği insan yetiştirmek olan Fethi Gemuhluoğlu yaşadığı
dönem ve şartlarına bağlı olarak eğitim hayatına İstanbul’
da başlamış ve devletin birçok kademesinde birçok üst düzey
görevlerde bulunmuştur. Yaptığı hizmetlerle yaşadığı döneme
fikir ve gönül adamı olarak damgasını vurmuştur. Sağlam
karakterli, toplumu bir bütün olarak ele alan ve hoşgörülü
tutumu ve herkese sevgiyle yaklaşmasından dolayı etrafında
aydın bir çevre oluşturdu. Konusu hep insandı. İnsanı
araştırıyordu. Onun manevi eğitiminden geçen genlerin
birçoğu edebiyatçı, yazar, sanatçı ve bürokrattır.
Saygıdeğer misafirler; Türk tarihinde önemli bir yere sahip
olan Fethi Gemuhluoğlu anısına 1990 yılında ilçemizde geniş
katılımlı bir organizasyon gerçekleştirildi. Biz de Arapgir
Bağ Bozumu Şenlikleri bünyesinde bir panel düzenleyeceğiz.
Yapacağımız bu panele sizleri de davet ediyorum. İlçemizin
büyük bir caddesine 2005 yılında Fethi Gemuhluoğlu Caddesi
olarak düzenledik ve ismini bu caddede yaşıyor ve
yaşatıyoruz.
Böylesine önemli bir organizasyonu düzenleyerek bizleri de
davet eden Elazığ Valiliği’ ne Elazığ Belediyesi’ ne Atatürk
Kültür ve Dil Tarih Yüksek Kurumu’na Fırat Üniversitesi
Rektörlüğü’ne Elazığ Ticaret Odası Başkanlığı’na ve buradaki
tüm katılımcılara teşekkür ediyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Veysel Karaca
Şamil'im diyen köpüklü ağızlara,
Yalınkılıç şimşek gözlü, bizim yağızlara,
Dipçik basıyorlar şimallim.
Şimali asıyorlar,
Dedenin at oynattığı bozkırlarda.
Şimalde kızıl bir kar!
Şimalde kızıl bir çarlık!
Şimal avullarında kıtlık var,
Şimallim kıtlık!
Dağ çocukları kızıl kardan önce eriyor,
Karıştı kanları Karadenize...
Ak denizim ak, köpüklen, şahlan,
Bahtı karam, adı karam.
Boğazda duruyoruz, selam sularına.
Depreşti yaram, yaram depreşti de şimallim,
Sevişmek olmaz bize!...
Huzurlarınıza şimdi de “Dostluk Umanının İncisi Fethi
Gemuhluoğlu’”nun evladı TRT Genel Sekreteri Ali
Gemuhluoğlu’nu davet ediyorum.
Ali Gemuhluoğlu
Sayın Valim, Sayın Milletvekilim, Sayın Belediye Başkanım,
Sayın Rektör, Elazığlı değerli hemşerilerimiz hepinize hoş
geldiniz diyorum.
Rahmetli Fethi Gemuhluoğlu için değerli hocamız Ahmet
Kabaklı şöyle diyor: “Fethi Ağabey’in ardından çok gözler
ıslandı. Gerçektende masallarımızı hayallerimizi süsleyen
hüma kuşu gibi gölgesiyle ruhaniyeti üstümüze düşsün diye
beklenen bir efsane varlığa benziyordu o. O öyle bir
muhabbetti ki sizin iyiliğinizi ve bahtınızı mutlaka
düşünürdü. Kimde bir memleket için bir iyilik ümidi, bir
çare, ilim, bilgi, sanat, cesaret görebilirse onun
yanındaydı. O ferah günlerimizi, mutluluk ve eğlencelerimizi
bize bırakırdı. Ama bir yanımız kırıldı mı bir haksızlığa
uğradık mı, ülkeye hizmet etme imkânlarımız bir tehlikeye mi
girdi o mutlaka ortaya çıkar kendini feda edercesine her
şeyi düzeltinceye kadar çırpınır, sonra teşekkürden rahatsız
olurcasına kenara çekilirdi. Görünen hizmetlerin değil
görünmeyen hizmetlerin adamıydı.” Böle söylüyor rahmetli
hocamız Ahmet Kabaklı.
Rahmetli hemşerimiz Yıldırım Gençosmanoğlu ise Fethi
Gemuhluoğlu için yazdığı şiirde şöyle hitap ediyor:
Hak yolunu gönül yolu bilmişti
Hakk’a yürüdü
Değişmez töredir
Hak’tan gelmişti Hakk’a yürüdü
Ne gezindi azda çokta
Ne yıldız aradı gökte
Mutlak güzelliği Hak’ta bulmuştu
Hakk’a yürüdü
Giyinip ak önlüğünü
Seçti vuslat şenliğini
Aynalardan benliğini silmişti
Hakk’a yürüdü
Titremeden eli dizi
Aştı yokuşları düzü
Hakk’a yürüdü
Bir almadan bin veren
Dikenlerden gül deren
Yesevî’ den bir ağıt eren bir dervişti
Hakk’a yürüdü
İyi geceler diliyorum efendim.
Veysel Karaca
Dağıt saçlarını şimallim dağıt,
Rüzgâr dağıtsın, efkâr dağıtsın,
Ver saçlarını şimallim ver,
Bayrak olsun ellerime!
Ger saçlarını şimallim ger,
Önüne koy kalbimi.
Siper doğacak yavrularına,
Siper dağ çocuklarına,
Siper toprağımıza!
Elazığ Belediye Başkanımız Sayın Süleyman Selmanoğlu sizlere
hitap edeceklerdir. Arz ederim.
M. Süleyman Selmanoğlu
Sayın Milletvekilim, Sayın Valim, Sayın Rektörüm, Sayın
hocamız Prof..Dr. Sadık Tural, Sayın Rıdvan Çongur, Sayın
Ali Gemuhluoğlu, çok kıymetli misafirler, basınımızın güzide
temsilcileri, sevgili gençler sizleri sevgiyle saygıyla ve
muhabbetle selamlıyorum.
Bugün ülkemizin kültür hayatına önemli katkıda bulunmuş
değerli hemşerimiz ve gönül adamı Fethi Gemuhluoğlu’nu anmak
ve ismini ebedileştirmek amacıyla toplanmış bulunuyoruz.
Yüzyıllar boyunca birçok medeniyetlere otak birçok
uygarlıklara neşvi nema bulunduğu mekân olmuş Harput bir
kültür merkezi olarak da bizlere zengin bir miras
bırakmıştır. Her dönem önemli bir kültür muhiti olarak
varlığını devam ettiren Harput, bağrından önemli fikir,
düşünce ve gönül adamları yetiştirmiştir. Atatürk’ün
öğretmeni Yakup Şevki Paşa, divan şairi Rahmi Bey, Hacı
Hayri Bey, Şeyh-ül muharririn Ahmet Kabaklı Bey, destanlar
şairi Niyazi Yıldırım, Fikret Memişoğlu gibi birçok önemli
şahsiyetler hep bu toprağın armağanıdır.
Bu topraklarda yetişen gönül adamı ve alperen kişiliğiyle
dostluk meşalesini göklere yükselten Fethi Gemuhluoğlu da
varlıklarından gurur duyduğumuz şahsiyetler arasında yer
almıştır. Bu güzel insanı ölümünün otuzuncu yılında
mayasının yoğrulduğu bu topraklarda anmakla ona olan vefa
borcumuzu bir nebze getiriyorsak ne mutlu bize.
Kavgayı değil sevgiyi, karamsarlığı değil her zaman her
yerde umudu insanımıza ve insanlığa aşılamaya çalışan,
hemşerisi olmaktan gurur duyduğumuz Fethi Gemuhluoğlu
müstesna kişiliği, hizmetleri ve yetiştirdi insanlarla
sadece yaşadığı zaman diliminde değil yüzyılımıza damgasını
vurmuştur. Sevgi ve hoşgörüyü temel alan, barışı huzuru
insanların ve insanlığın vazgeçilmezi olarak gören bu gani
gönüllü insanın tek düşüncesi “ben gelmedim dua için benim
işim sevgi işi, dostun evi gönüldedir gönüller yapmaya
geldim” diyen Yunus EMRE izinden yürüyerek insanı kucaklamak
ve ona hizmet etmek olmuştur. Dostu ve dostluğu ön planda
tutan Gemuhluoğlu kendi insanıyla olduğu kadar kâinatla da
dost geçinmek istediğini söylemiştir. Engin hoşgörüsü ve
sevgisiyle gönüllerde taht kuran bu Anadolu ereni yaşadığı
sürece hizmeti en önde ödülü en geride görmüş, yetiştirdiği
sayısız Türk aydını ile bu güzelliği aşılamıştır.
Cumhuriyetle yaşıt olan Fethi Gemuhluoğlu ardından ne
ciltler dolusu kitap ne maddi bir servet bırakmıştır. Onun
bıraktığı tek şey sevgi ile donanımlı ülke bütünlüğünü
kendilerine gaye eden Türk aydınları olmuştur. Bu yüce
gönüllü kişi insan sarrafıdır. En büyük eseri de
yetiştirdiği insanlardır.
“Ben nefsimi katlettim. Hem şehidim hem gazi” diyerek
kendisini hiçlik mertebesine indiren, dostluğa ve sevgiyle
yüceleşen Anadolu muzun yetiştirdiği bu müstesna insandan
alınacak ders var ki “Hiç aşık oldunuz mu? Bir dağ başında
bir ağaçla baş başa kalsaydım bu ağaca aşık olurdum” diyen
bu gönül adamı nefes aldığı her anı sevgiyle süslemiştir.
Söylediği her sözden fazlasıyla birçok insan kendine pay
çıkarmış, onun fikir ve düşüncelerinden istifade etmiştir.
Onun sevgi hanesinde kimler yoktur ki: Ahmet Kabaklı, Arif
Nihat Asya, Özdemir Asaf, Erdem Beyazıt, Kaya Bilgegil, Asaf
Halet Çelebi, Ergün Göze, Sezai Karakoç, Hilmi Yavuz, Cahit
Zarifoğlu ve onlarca aydın ve sanatkâr.
İşte Fethi Gemuhluoğlu’nun yüreği Allah için, vatan için,
bayrak için, Kur’an için, memleket için çarpan hepimizin
yakından tanıdığı bu serden gençlerin Fethi ağabeyleri yüce
gönüllü dostlarıyla Fethi Gemuhluoğlu sadece bu inançlı
aydınların değil, bunalımlı tereddütte hatta küfür batağına
saplananlarında ağabeyi olmuştur.
O çevresine yaşattığı yüce sevgi ışınlarıyla oluşturduğu
hoşgörü ortamında insanı insan olarak kucaklamış ve ona yol
göstermiştir. “Kendine dost olmayan gayrı dost olmaz,
kendisiyle barışa varamayan gayrı barışa varamazlar. Kaldı
ki savaş yoktur. Dünya dostluk üzerine halk edilmiştir.”
düşüncesini kendine ilke edinen gönül adamını bir kez daha
saygıyla sevgiyle ve şükranla anıyorum. Hepinize saygı ve
sevgiler diliyorum.
Veysel Karaca
Elazığ Milletvekilimiz Sayın Tahir Öztürk’ü kürsüye arz
ediyorum.
Tahir Öztürk
Sayın Valim, kıymetli gönül dostları hepinizi saygıyla ve
muhabbetle selamlıyorum.
Milletlerin varlıklarını yücelterek devam ettiren fikir ve
düşünce adamları vardır. Milletleri oluşturan fertlerin
örnek aldıkları bir önder ve örnek kişiler fikirleri ve
yaptıkları çalışmalarıyla mensup oldukları millete ufuk ve
hedef çizerler.
Bugün burada ölümünün otuzuncu yılında bizleri bir araya
getiren Fethi Gemuhluoğlu da Anadolu kültürünün yetiştirdiği
bir önder, bir örnek kişidir. Mayasında var olan Harput
kültürünü sevgi ve hoşgörüyle besleyen yakın tarihimizin
yetiştirdiği değerli bir insandır.
“Akıl kutsaldır beyler! Din akıl sahibi müminlere teklif
edilir. Fakat akıl akılsızlara gereklidir. Aklı olanlar aşkı
seçerler. Kendi kendine dost olmayanlar gayrıyla dost
olmazlar. Kendisiyle barışa varamayanlar gayrıyla barışa
varamazlar. Kaldı ki savaş yoktur. Kâinatta her şey dostluk
üzerine hâlk edilmiştir. Gerçek olan aşktır. İstikbal,
gözyaşını taşıyanındır. Ağlamayan gözün gördüğünden hayır
gelmez. Allah göz pınarlarınızı kurutmasın. Yeryüzü ve
insanların problemi Kuran’ı anlamamaktan kaynaklanıyor.”
diyen bir gönül adamıdır.
Fethi Gemuhluoğlu’nun en büyük eseri yetiştirdiği fikir ve
gönül dünyamıza yön veren insanlar olmuştur. Ben Elazığ
milletvekili olarak böyle güzelliklere sahip olan bir
hemşehriye sahip olduğum için mutluyum. Şiirin ve kültürün
merkezi olan Elazığ’da Fethi Gemuhoğlu gibi önder ve örnek
kişilerin olması ne güzel. En büyük güzelliklerde böylesine
değerli insanlara sahip çıkmak, onları çocuklarımıza ve
gençlerimize tanıtmaktır. Uluslar arası Hazar Şiir
Akşamları, Türk Dünyası Hizmet ödülü, Elazığ Okuyor
faaliyetleriyle şehrimizi ulusal ve uluslararası boyuta
taşıma görevi üstlenen ve bu görevi en güzel şekilde yürüten
başta Valimiz Muammer Muşmal’ı, Belediyemizi, Üniversitemizi
ve gönül kuruluşlarını kutluyorum. Elazığ’ımızın daha nice
Gemuhluoğlu gibi değerler yetiştirmesini diliyorum ve bu
gönül insanını rahmetle anıyorum.
Sayın Milletvekilim, Sayın Belediye Başkanım, Atatürk Kültür
Dil ve Tarih Kurumu’nun Değerli Başkanı, Sayın Rektörüm, çok
değerli bilim adamları, aziz Elazığlılar hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Elazığlılar gerçekten şanslı. Harput gibi çok önemli bir
yere sahipler. Asırlardır bilim insanları yetişmiş, gönül
insanları yetişmiş ve bugün ki Elazığlılara da onları anmak
düşüyor.
İnşallah bundan sonra da bunun gibi ve bundan daha da ünlü
daha da büyük kişiler yetişir ve bundan sonraki kişiler de
onları anar.
Türkler yaradılış olarak dünyanın en kadirbilir milleti
olarak tanınırlar. Bu sebepsiz değildir. Türk milleti
tarihin akışı içerisinde insanı insan yapan değerlerin
billurlaştığı bir toplum olma örneğini her vesilede her
durumda ortaya koymuştur. Yaşadığı her coğrafyada olduğu
gibi Anadolu’da da bu özelliğini ön plana çıkarmasını
bilmiştir. Anadolu Orta Asya’dan kopup gelen atalarımızın
milyonlarca kilometrekarede bulunan bir cihan devletinin
temellerinin atıldığı bir coğrafyadır. Bu sözlerimin en
canlı bir örneği valisi olmakla her zaman övündüğümüz güzel
ve tarihi şehir Elazığ’dır.
Hayatını vatanına ve milletine adayan kalemiyle sanat ve
düşüncesine bilgi becerisiyle bilim ve insanlık alanına
adını altın harflerle kazıtan Fethi Gemuhluoğlu işte bu
kültür ve şiirin başkenti güzide ilimizin yetiştirdiği
değerlerden biridir. Onu hiçbir zaman unutmadık
unutmayacağız.
Yaşı ellinin üzerinde olan pek çok aydınımızın adını bugün
de gönlümüzde sakladığımız her hatırladığımızda minnetle
andığı bir Fethi Ağabeyi vardı. Biz onunla birlikte
yaşayamadık. Onun sohbetlerini onun ağzıyla dinleyerek
büyüyemedik. Onu tanıyan bahtiyar kişiler kervanında yer
alamadık. Üzgünüz. Ancak, “Türkiye’nin Muhtarı” olarak
bilinen bu gönül adamını üçüncü kişilerden dinleyerek tanıma
bahtiyarına eriştik. Biz otuzuncu ölüm yıldönümü anma
toplantısı tertip ederek bu değerli şahsiyeti yetişen yeni
nesillere tanıtmak istedik.
Valilik görevine atandığımız ve hizmete ilk başladığımız
günden beri ne zaman Elazığ için bir kültür sanat faaliyeti
olmuşsa bu çalışmaları yapanların yanında olmak onları
desteklemek konusunda daima bir kararlılık gösterdik.
Elbette üstlendiğimiz bu görev şehrin sadece idari, hukuki,
iktisadi meselelerini çözmekle yükümlü değildir. Harput
kültürünün yetiştirdiği seçkin insanları; ömürlerini Türk
Kültürüne adamış kişilerin anılarını yaşatmak ve onlar için
törenler tertip etmek ve gerekirse yapılan sanat şenlikleri
ve yapılan faaliyetlerinde onlara da yer vermek bizim
görevlerimizdendir.
Fethi Gemuhluoğlu Ağın ilçemizin bir evladıdır. Genç Türkiye
Cumhuriyeti’nin gelişmesinde aktif rol alarak kendisi ve
yetiştirdiği yüzlerce vatan evladı ve millet sevdalısı
insanların bulunduğunu biliyoruz. İşte kültür ve gönül
dünyamızın yetiştirdiği bu eşsiz insanı bugün burada yâd
etmek ve ona olan gönül borcumuzu bir nebze yerine
getirebildikse kendimizi bahtiyar addedebiliriz.
Ölümünün otuzuncu yılında gönül insanını rahmetle bir daha
yâd ederken hepinize en derin sevgi ve saygılarımı sunarım.
Veysel Karaca
Kalbimi oymuşlar, oymuşlar da şimâllim
Hayâlini, resmini değil
seni koymuşlar içine
Onun içindir adınla atışı
Adını besteleyen kanlı bir kalb
Bir fildişi kule değil
Ötesi berisi toprak
Bir Mecnûn, bir Kerem, bir Ferhat
Gören göz, duyan kulak o
Alperenler imanı
Bir derviş sabrı, ganî
Unutmuş deliye çıkan adını
Kalbimi oymuşlar, oymuşlar da şimâllim
Hayâlini, resmini değil
seni koymuşlar içine
Onun içindir adınla atışı
Programın bu bölümünde Türkiye’nin Muhtarı adlı paneli
yönetmek üzere Fırat Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı
Bölümü Başkanı Prof. Dr. Ahmet Buran’ı . Arz ediyorum.
Prof. Dr. Ahmet Buran
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Hemen paneli açmak ve
panelistleri davet etmek istiyorum:
Atatürk Kültür Dil ve Tarih yüksek Kurumu Başkanı Prof. Dr.
Sadık Tural, Elazığ Müftüsü Ömer Kocaoğul, Değerli büyüğümüz
şair ve yazar Rıdvan Çongur, Fırat Üniversitesi Türk Dili ve
Edebiyatı öğretim üyesi Prof. Dr. Ramazan Korkmaz, Arapgir
Gazetesi Yazarı Kamuran Sezer
Rıdvan Çongur
Önce selam sonra kelam diye başlayayım söze. Allah’ın
yarattığı biz insanlar ete kemiğe bürünür, bir bedenin
serüvenini yaşıyoruz. İnsan ömrü bundan ibaret mi diye
soranlara benim yetmiş beş yaşında bir adama cevabım bu;
peki insanlar birbirlerini nasıl tanır? Çoğunuz nasıl
bakıyorlarsa öyle diyeceksiniz. İlk bakışta doğru gibi
görünen bu cevabı gelin biraz deşelim, bakalım altından ne
çıkacak. Bakmak görmek demektir. Bunun için bir çift göz
yeterli. Bu da karşımızdakinin suretini görmeye yarar. Suret
görünüş, kılık kıyafet demektir. Bakmakla yetinirseniz
surete görünüşte olanı tanırsınız. O insan değildir. Hâlbuki
görünüş çoğu zaman aldatıcıdır. Tanımak için bakmak lazım.
İnsan derine inebilmeli, iç dünyasını görebilmelisiniz.
Sevmek sevilmek gerek ancak bunu yapabilmek için; ama bu
televizyonlarda şurada burada lafı edilen sevgi değil, ta
ucu Allah’a varan sevgiden söz ediyorum insan sevgisinden.
İnsan bu dünyada Allah’ın yeryüzündeki halifesidir. Bir
parçasıdır. Çünkü ruhundan üflemiştir. Hani görmeden
bakarsınız birilerine ama gönülden gönüle bir alışveriş
olur, her şeyi bir anda görür seversiniz. Tanırsınız o
insanı. Öle işte gönül manevi bir şey varın anlayın.
Fethi ağabeyi de herkesten farklı kılan da böyle biri, böyle
bir gönül adamı olmasıydı. Fethi ağabeyi görenler
tanıdıklarını söyleyenler için böyle bir giriş yaptım.
Özellikle onu dinleyerek seyrederek tanıyan “büyük bir
adamdı, gönül adamıydı” vb. diyenler onu gerçekten tanır,
gerçekten sever miydi? Ben elli yıllık tanığıyım. O gencecik
bir insandı. Ben yeni biten bir delikanlı bu geçen elli
yıllık zaman içinde o benim derunuma nasıl vardıysa ve ondan
sonraki adam ben oldumsa doğruladımsa hayatımda onun
görüşünü bende onu öyle tanıdım öyle sevdim. Onun için
unutmadım onun için unutulmasın diyorum.
Ben Elazığlı mıyım? Hemşerisi bile değilim. Belge bile
vermedi bu reis ama niye bu çırayı çakıyorum? Niye
düzenledim bu törenleri? Bakın tam anlamıyla sıradan bir
insandı Hayatı mesela onun ifadesiyle söyleyeyim; “Bizzat
benim ve hayatıma girmiş olan binlerce kişinin dışında
başkalarını ilgilendirecek kadar enteresan değil hayatım”
diyor hayatı için. Bu tevazu falan değil. Bu dosdoğru bir
cümle ama nasıl bir cümle? Biraz sonra onu anlatmaya
çalışacağım.
O sözü şöyle tamamlar. Kahırlı ateş çemberiyle dolu fakat
daima imanlı ümitli bir hal alarak derinini görürdü yüzüne
baktığı insanın. O insanda bir şeyler görürse hemen sever,
hemen kanatları altına alıverirdi. İşte biz bu kanatlar
altında büyüyen insanlardanız. On yıl, otuz yıl, elli yıl
zaman nasıl da akıp geçmiş. Bir kış ortası yeni bir yıla
başlarken onun Hak’a yürüyüşünden yıllar sonra bahar
çiçekleriyle karşıladığımız bir gün yani bugün onunla geçen
unutulmaz günleri saatleri elli yıl öncesini düşünüyorum. Şu
an bakmıyorum yüzüne. Ben şimdi Fethi Ağabey’in ruhuyla baş
başayım. Onunla konuşuyorum, onun huzurundayım, onun ruhu
burada. Kalbi burada atıyor. Ölen kim? Et kemik beden. Ete
kemiğe bürünmüş insan diye görünmüş. Yunus diye derler onu
‘biz ete kemiğe bürünmüş ruhuz aslında.’Ruhsuz adam falan
filan demeleri bundan. Devam edeyim ve bağlayayım sözlerimi.
Kimimiz üniversiteye yeni başlamışız o dönem. Kimimiz okumak
için maddi imkânlar sıkıntılar içinde bir şeyler arıyoruz.
Kimimiz evliliğe yeni adım atmışız, geçim derdindeyiz. Bakın
bu cümleleri kurarken insanlar bir bir aklıma geliyor.
Birisi Mustafa Amca’n Ali Fiskobirlik’e girmiş evlendiği
sıralarda Fethi Ağabey’i tanımış elimize ilk defa bir
yerlerde yemek yiyecek para geçmiş. Elimizden biri tutsa
diye düşündüğümüz günler olmuş. Yokluk çektiğimiz çaresizlik
içinde kaldığımız o günlerde hepimizi kucaklayan bu Elazığlı
Anadolu çocuğu çıkar karşımıza, kol kanat gerer az önce
söylediğim gibi. Önümüze düşer yanımızda durur dertlerimizi
paylaşır. Niçin neden ve ne şekilde, birlikte olduğunu hiç
ama hiçbir zaman bilmediğimiz sırrını çözmediğimiz bir adam
bu Fethi ağabey.
Bilmem ne kadar anlatabildim veya anlatabildim mi?
O bir gönül, bir kültür adamıydı. Çok sözü edildi ve
edilecek bir adamdı. Elli yılı biraz aşan ve çok uzun
sayılmayan bir zaman dilimini bizimle paylaştı ve bir gün
sessizce yanımızdan ayrıldı. Ölümü vakitsiz geldi sözü çok
söylenir. Gerçekte de öyle. İnsanlar ve Fethi ağabey için
gerçekten elli beş yaşında ölümü vakitsiz geldi.
Fethi Gemuhluoğlu ne verdiği eserler ne yazdığı yazılar
kitaplar bunlarla üne kavuşmuş bir şair, ne milletvekili, ne
üniversitede hoca, ne bakan olmuş bir adamdı. Peki, niye
oturmuş bu kadar adam onu anlatmaya çalışıyoruz? Peki kimdi?
Onunla karşılaştığımızda, beraber olduğumuzda gözlerden çok
derinden yansıyan bir ışıkla ısındığımızı aydınlandığımızı
hissederdik. Öyle kaç adam gördünüz ya da gördünüz mü diye
sorayım. O bize ayırdığı saatlerde zaman aklına gelmez sözün
bittiği yer neresiyse oraya kadar konuşur anlatırdı. O
konuşurken sesinin sıcaklığından söze kattığı şiir, beyit,
mısra örgüsünden ne kadar tat alırdık. Hiç böyle bu sağcı bu
solcu böyle davası olmayan bir adamdı.
Bir tek Allah ve insan davası olan bir adamdı. Fethi Ağabey
konuşurken çevresindekilerle bağ kurmayı bilen, her sözüyle
dinleyenleri kendine bağlayan tam bir söz eriydi. O “konuşma
su gibi berrak, ana sütü gibi ak ve helal bir Türk çayıyla
olmalı” derdi.
Var oluşu beden içinde yaşar insan. Ölümlüdür. Her canlı,
her yaratılan gibi insanda uzun veya kısa bir ömür sürer ve
ölür. Giden bedendir. Et, kemik, bağırsak falan. Kalan
sevgidir, güzelliktir, ruhtur. Sadece Fethi Gemuhluoğlu bir
isimdi. Ölümlü bedene konan bir isim. Ama o dostluk, sevgi
ve güzelliğin bir bayrağıydı. Gönüllerimize taht kurdu.
Göklerde dalgalanan ay yıldızlı bayrağımız gibi bizi korudu,
ısıttı, kucakladı ve bir gün Hakla buluştu. Öldü ama
unutulmadı. Öldü ama ebedi oluşunu korudu gönüllerimizde.
Saygılarımla…
Prof. Dr. Sadık Tural
Değerli Valim, Sayın Milletvekilimiz ve beldesinin altın
isimlerini sayarken çok nefis bir defteri önümüze koyan
Sayın Selmanoğlu Süleyman Bey ve bizi burada dinlemek üzere
bulunan değerli dinleyenler,
Kader diye bir kavram var. Kaderi bilimin reddettiği gibi
görünen ancak önce tanımlarsak ittifakın teşekkül ettiği,
felsefenin ürettiği, dinin ve erbabın ehlin bildiği bir
kavramdır. Kader; tutmak ve onu sınırlandırmak demektir.
Hangi hücre sağlık birimlerinde kendi yapısının dışına doğru
fışkırmak ve ona tayin edilen zamanı bölünme sınırlarını
aşmak isterse bu hücre kanserleşir. Kader; sınırların içinde
kalmak, kendi olmak şartıyla varlığını sürdürebilme
hürriyetidir. Kader belirlenmişlik sınırları daha önceden
konulmuşluktur. Annelerin rahimlerine isimlerle kaderler
aynı anda inerler. Onlar doğduklarında biz öbür âlemdeki
adlarını doğru adlarını bulup koyarsak onlar kaderlerine
doğru giderler. Eğer gerçek adlarına ulamazsak ve koyamazsak
onlar kaderlerine ulaşamaz ve yoldan çıkarlar. Ben demiyorum
“Sadi” diyor. Bakın bunlardan sonra insanların adlarına.
Adlarıyla adlarının anlamlarına, kaderle hayatlarına dikkat
buyurun. Süleyman mührün sahibidir ve çok enteresandır. Bu
aklınızda kalsın, şimdi başka bir şey: Ne diyormuş?
“Annelerin rahimlerine bir yerlerde kaderle isimler aynı
anda iner. Biz onların o âlemdeki adlarını bulup doğru
koyarsak onlar da kaderlerini doğru yaşarlar.” Ben
söylemiyorum, Sadi söylüyor. Sadi’nin söylediği doğru mu
bakalım.
Fethi Fetehan diye Arapçada bir fiil var. Feta’nın ilk
anlamı açmak ama kavram bilgisi olarak inanmayanların elinde
olan bir toprak parçasının inanlar tarafından asker
kullanarak almaya fetih denir. İnanlardan bir kısmı yoldan
çıkmışsa onların elinden almaya zapt denir. Zapt etmek.
Bağdat’ı zapt ettik ama İstanbul’u fethettik.
Fatih denecek fetih eden. Buradaki fetih gönlü fetih eden ve
daima fetih işiyle kendi hücrelerinden başka hücrelere doğru
giden kaleleri bir bir tek ek yakalayan demek.
İkinci adı İrfan’dı. İrfan sizin bilmediğiniz bir kaynaktan
sizin bilmediğiniz bir yöntemle ve hiçbir zaman ulaşılamayan
bir yerden alınan bir cümleciktir, bilgidir. Bir sınırlı
bilgi, bir özel bilgi demektir. Adı neymiş Fetih İrfan
Gemuhluoğlu.
Gemuhu bir köy adı. Onu koymayabilirdi ama bir tercih
yapmış. Bununla ne ifade ediyor bir cümleyle söyleyip
geçeyim. Sonra siz benim içimden geçenleri düşünmeye
çalışın. Kökü olmayan varlıklar Tanrı’nın lanetledikleridir.
İnsanlar ise toprağın ruhunu tarihin ruhunu tanıdıkları
bildikleri nefisleriyle buluştukları ölçüde insan olurlar
yoksa hayvandırlar. Hayvan olmamanın bir tek yolu ise kök
sahibi olmaktır. Köksüzler önce öksüzlerdir. Sonradan insan
değildir.
Fethi Bey o kökleri hatırlayan ve hatırlatan muhteşem bir
şahsiyetti. Herhangi bir insanın sizin beklediğiniz bir
davranışı yapması, beklemediğiniz katiyen yapmaması
yönündeki değer ve davranışları bir çizginin üstündeyse ona
şahsiyet diyoruz. Fethi Bey bir şahsiyetti. Peki, Fethi Bey
nasıl bir şahsiyetti? Hikmetin peşine düşmüş bir şahsiyetti.
Mizacının mahkûmu bir şahsiyetti. Hikmet diye bir kelime var
Arapça’ da anlamı önünü çevirmektir. Aklınız bir yana
kaçtığı zaman onu yerine getirme işlemine hikmet bilgelik
denir.
Fethi Bey’le ilgili hatıralarımı anlatacağım demeye gönlüm
razı değil, edebim müsait değil. Çünkü onu bir yirmi sene
sonra yapacağım şimdi değil. Ama Fethi Bey müthiş bir
insandı. Her türlü cemaatleşmeye her türlü tefrikaya her
türlü bölünmeye şiddetle karşı cumhur olmanın önce fert
sonra cumhur olmanın derdine düşmüş müthiş bir milli
mizaçtı. Ben öyle sağcılar tanırım ki ondan ürkerlerdi
yanlış bir laf söyleyeceğim diye. Öyle solcular tanırım ki o
zaman Marksistler ona âşıktılar. Onu dinlemeye gelirlerdi.
En uçtaki insanın en uçtaki inanmayanın onun kapısını
çaldığını bilirim. Ben hatıra anlatmak istemiyorum. Benim
öyle yetkim ve hakkım yok. Yıllar sonra belki anlatırım.
Edep adamıydı. Öyle edepti ki sakin duruşlu heyecan doluydu.
O bir yere girdi mi biraz sonra orayı dağıtacağını bütün
insanların hücrelerine bir şeyler zerk edeceğini
hissederdiniz. Çocukluğundan itibaren gelen menhus ve ağır
ağır seyreden şeker onun kalbini ve tüm vücudunu perişan
ediyordu. Herkesin kapısın çalardı. Kendi için değil
katiyen. Yardım ve dağıtıcılıkta öyle müthiş bir insandı ki
bir Rektör Bey’in odasında onun aziz oğlu Gemuhluoğlu
konuşurken açıkladı. Sekiz yüz kişiye şu anda ki
Cumhurbaşkanımızdan profesörlere kadar sekiz yüz kişiye burs
vermiş. Çocuklarına değil, vatan çocuklarına kendisinden
ümit bekleyenlere.
Artık onlar gittiler. Onları anıyorsunuz. Eğer bir gün siz
anılmak istiyorsanız cilt cilt eser bırakacağınıza onun
yaptığı gibi sevmeyi öğretin. “Âşık oldun mu sen?” “Hiç âşık
olacak kadar yüreğinin kapıları açık değil mi?” “Bu ne öfke,
bu ne kin sen Allah’tan büyük müsün?” diyecek kadar adamın
kilitli kapılarını zorlardı. Ona göre aşk, insanı sevmekti.
Ona göre aşk cemaatleşmenin bölünmenin zıddıydı. Ona göre
aşk insan olmanın anahtarıydı. Şimdi o, sizden artık aşk
beklemiyor. Hepinizden şu anda burada olan ruhu selamlıyor
sizi ve sizden bir Fatiha bekliyor.
Ben de teşekkür ediyorum.
Ömer Kocaoğul
Sayın Valim; Sayın Belediye Başkanım, Sayın Milletvekilim,
Sayın Rektörüm, değerli misafirler,
İki tane söz ustası büyük şahsiyetlerden sonra benim
konuşmam kısa ve çok yavan kalacak. Ama o değerli insan
gönül ehli Fethi Gemuhluoğlu hakkında birkaç söz söylemeden
geçemeyeceğim.
İnsan hayatının aşk ve cezbe üzerine kurulduğunu ifade
etmiş. İnsanın iyi tarafının öne çıkarmanın ancak sevgi ve
dostlukla olabileceğini söylemiş, istikbale umutla bakmanın
temelinin sevgi olduğunu ifade etmiş, insanın iyi tarafının
öne çıkarmanın en iyi yolunun ancak sevgi ve dostlukla
olacağını söylemiş. İstikbale umutla bakmanın temelinin
sevgi olduğunu ifade etmiştir. Mevlana’nın dediği gibi “Biz
pergel gibiyiz. Bir ayağımız sağlamca Kuran’ın üzerinde
durur. Diğer ayağımız yetmiş iki milleti dolaşır.” Merhum da
bu düşünceyle sinesini Allah’ın bütün kullarına açmıştır.
Allah’a âşık gönül ehli, hanedanı Ehl-i Beyt’e muhip
inanmış, inandığı yaşama coşkusu içinde olan gerçek bir
mümindi.
İnsanları seven hep insanın iyi tarafını sergileyen bir defa
gördüğünü bir daha unutmayan müthiş bir zekâydı. Kâinat ve
eflak aşk ve dostlu üzerine halk edilmiştir diyen bir gönül
ehli aşk ve sevgi insanı merhum Gemuhluoğlu’nun sözleri
etrafında dostluk üzerine biraz durmak istiyorum.
Konuşmamın sonlarında o yüce insanın sözlerinden birkaç
örnek vereceğim. Ezelden misak denilen mukabeleyle Yaradan
ve yaratılan arasında başlayan bir dostluk kurulmuştur.
“Ben sizin Rabbiniz değil miyim?”
“Evet, Rabbimizsin”
Bu ahde vefa önce Allah’a bağlılığı sonra iman dairesine
girmiş bütün insanlara giderek Allah’ın tüm yarattığı
kullarına dostça davranmayı gerektirir. Tasavvufta
Yaratıcı’dan dost diye söz edilir. Mezar denen sonsuzluk
istasyonunun taşına “Hu Dost” yazılır. Diğer taraftan “Dost
dost diye nicesine sarıldım. Benim sadık yârim kara
topraktır.” Diyor Âşık Veysel. Yalnızlığın acılarını dile
getirirken de şu beyit’i bize armağan eden Fuzuli bakın bize
nasıl sesleniyor. “Ne yanar kimse bana ateşi dilden özge ne
açar kimse kapımı badı sabahtan gayrı”.
Dostlukla ilgili bunları arz ettikten sonra merhum Fethi
Gemuhluoğlu’nun şu sözlerine bakalım ben meslek hayatımda bu
kadar müthiş bu kadar akıcı bir şiir gibi başka yazı
okumadım. “Dost ol kişidir ki yâre kucağına mübarek bir
emanet vardır. Bütün delikleri elbisesinden muhtelit
parçalarla tıkar. Son deliğe tabanını dayamıştır.
Kucağındaki mübarek emanet uyumayan uyanıklık içerisinde
uyur görünmektedir. Oradan Ebubekir’i yılan sokar. Dost son
deliğe tabanını taban gibi görünen gönlünü uzatandır. Gönlü
ile orayı tıkayandır.” Önce kendimize dost olacağız sözü bu
mübarek insanındır. Dünya dostluk üzerine halk edilmiştir
ifadesi bunundur. Mübarek ve muazzez bir kişiden bir er
kişiden bir dosttan gelen sıcak sımsıcak bir merhaba ile
gurbet vuslatta kahır lütufla çaresizlik çare kimsesizlik
vahdete döner. İçimizi sarar yorgunluğumuzu giderir. Ve
sözlerimin sonunda her şeyin kabalığa yöneldiği bir ortamda
yaşıyoruz. İnsanlarının kendi lezzet ve çıkarlarının
arkasından koştuğu zamanlarda yaşıyoruz. İlgi samimiyet
fedakârlık dostluk başkaları için yaşamak istemek gibi soylu
meziyetlerin unutulduğu zamanlarda yaşıyoruz. İnsan
sıkıntıda insan sancıda hüsrana kilitlenmiş bir çağın
insanı. İnsanlık öyle bir noktaya gelmiş ki mutsuzdur
yalnızdır gariptir ve kendi kendini kemirmektedir.
İnsanın bunalımların ötesine atacak dostluğu aşk sırrını
bilen gönül eri merhum Gemuhluoğlu gibi şahsiyetlere ne
kadar ihtiyacımız var. O mübarek insan yalnız dağın görünen
tarafını değil görünmeyen tarafını görebilen bir insandı.
Allah rahmet eylesin. Mekânı cennet olsun. Saygılarımı
sunuyorum.
Prof. Dr. Ramazan Korkmaz
Değerli gönül dostları sizi saygıyla selamlıyorum.
Roman teorisinin bir kavramından bahsetmek istiyorum. Norm
karakter. Norm karakter romandaki başkişinin yani romandaki
etnik konunun üstüne kurulduğu kişinin aynısıdır bir bakıma
aynısını tamamlar. O korktuğu zaman onun çarpan yüreği olur,
sustuğu zaman konuşan dili olur, halini beyan ettiği zaman
onun sözü olur. Güçsüz düştüğü zaman onun yalın kılıcı olur.
Norm karakter bunlara diyoruz. Söz gelimi Şeyh Galip’in
Hüsnü Aşk adlı eserinden aşk hüsne yani güzelliğe âşık
oluyor, sevdalanıyor. İçinden çok şey geçiyor ama hüsnün
karşısına yani güzelliğin karşısında dili tutuluyor. Tam o
sırada norm karakteri imdada yetişiyor. Söz yardımına
geliyor. Sonra aşk yardımına geliyor. Belli bir süre sonra
bıkıyor yani birçok çileleri çekiyor. Ulaşamıyor hüsne. O
sırada başka bir norm karakter imdada geliyor. Gayret onun
imdadına geliyor.
Fethi Gemuhluoğlu bir norm karakterdir. Gönül kapılarımızın
önüne durmuş zaman ötesinden mekân ötesinden biz
başkişilerin yani hepimiz kendi hayat romanımızın
başkişisiyiz ihtiyaç duyduğumuz zaman Gemuhluoğlu bizim norm
karakterimizdir. Bir deniz feneri gibi onu anarak, ona
bakarak kendimize çeki düzen veririz.
Sevgili Sadık Kemal Hoca’m çok güzel söylediler.
Köksüzleşmeden bahsetti. Köksüzler öksüz olur dedi. Fort
Karaltın diye bir şahsiyet var. Diyor ki: “Toplumlar
geçmişlerini geçmişteki insanlarını anarak kendi içlerinde
oturmalarını öğrenirler. Hayvanlar içinde oturamaz insanlar.
Ancak kendi içlerinde oturabilirler. Onun için insanın bir
tarihi vardır, geleneği vardır, şahsiyeti vardır. Bunları
yapan unsurların tamamı bizim kültürel değerlerimiz ve
mekânlarımızdır.” İşte Gemuhluoğlu uzaklardan bir deniz
feneri gibi bizim yolumuzu aydınlatan ve sıkıştığımız zaman
sözümüz olan dilimiz olan ve bizi başka yere taşıyan araca
dönüşen bir norm karakterdi. Her zaman ve her yerde sevgili
şairimiz Nurettin Özdemir’in şiirinde de bunu görüyoruz.
Diyor ki: toprağa rahmet oldun, bu tür insanlar elbette ki
ölmüyorlar toprağa bir tohum gibi düşüyorlar toprağa rahmet
oluyorlar. Toprağında norm karakteri karanlığında norm
karakteri oluyorlar. Işın bir kurtuluş mesajı, ışığında norm
karakteri oluyor Fetih Gemuhluoğlu onun için.
Her şeyden önce dostluğu öneriyor. Tarihe dost olmak,
coğrafyaya dost olmak, kendimize dost olmak… Biz coğrafyaya
dost olamadığız için elimizdeki toprakları kaybettiğimiz
söyler. İnsanlara dost olmadığımız için anarşi olaylarının
çıktığı söyler ve söyler ki bizim bıraktığımız Suriye’ye
bakın, bizim bıraktığımız Lübnan’a bakın, bizim bıraktığımız
Bağdat’a bakın sanki bugün söylemiş gibi Gemuhluoğlu. İşte
bugün norm karakterdir. Dün bizim vali atadığımız diyarlara
şimdi sefir-i kebir atıyoruz,büyükelçi atıyoruz. Bu
topraklara dost olmadığımız için kaybettik. Bir yere sahip
olmak demek onu kılıçla oraya bir bayrak asmakla olmuyor.
Bir yere sahip olabilmemiz için o yerin bilgisine sahip
olmamız gerekiyor. 1820 yılların başında İngiliz kraliyet
ailesi dünyanın kaynaklarını keşif etmek üzere birçok
araştırma grubu kurar ve dünyaya gönderirler. Osmanlı’ya
gelen grup 1827 yılında raporunu sunar. Derler ki:
Osmanlılar hazinenin üstünde oturuyorlar ama farkında
değiller. İşte Osmanlı toprakları, o toprakların bilgisine
sahip olamadığı zaman kaybetti Suriye’yi Lübnan’ı Bağdat’ı.
İşte Fethi Gemuhluoğlu coğrafyayla dost olmayı tarihle dost
olmayı söylediğinde bunları kastediyor. Ve insanımızla dost
olmak diyor. Rahmetli Çavuşoğlu’nu yurt dışına gönderdiği
zaman onu yanına çağırıyor diyor ki: Evladım bu yetim
ülkenin bu masum milletin bir evladısın. Ülkemiz zaman zaman
çok talihsiz şeyler yaşıyor. Öyle zaman oluyor ki ülkemiz
kendi evlatlarını yiyen bir deve dönüşüyor. Biz sizleri bu
devin elinden kurtarmak istiyoruz. Gidin okuyun dönün ve bu
ülkemize yeni bir ışık olun. Sekiz yüze aşkın insana burs
veriyor. Bu insanımızla dost olmanın en temel bir
göstergesidir.
Ben Fethi Gemuhluoğlu’nu Anadolu’nun sessiz ırmaklarına
benzetiyorum; onlar çağlamazlar onların sesi duyulmaz ancak
onların geçtiği yerde hayat belirtileri bulabilirsiniz işte
bu ırmaklara benzetiyorum. Fethi Gemuhluoğlu’nun bir norm
karakter olarak her zaman kapımızda durduğuna ama bizim onun
kapısını çalıp ondan istifade etmemiz gerektiğini belirterek
saygılarımı sunuyorum.
Kamuran Sezer
Zaman o kadar çabuk geçiyor ki Fethi Gemuhluoğlu’nu
ebediyete yolcu edeli otuz yıl olmuş. O zamanlar çocuk yaş
grubunda olanlar şimdilerde orta yaş grubunda, genç yaşta
olanlar artık ihtiyarlar sınıfında. O günün dostunun
ihtiyacı olanların halinden anlayan o hizmet adamının
elinden tuttuğu burs verdiği güç verdiği öğrenciler bugün
Türkiye’de önemli mevkilerde söz sahibi. Bugün buraya
gelirken o değerli insanın ölümünün on üçüncü yıl dönümünde
Arapkir Belediyesi’nin düzenlediği anma toplantısını da
hatırladım 13 Ekim 1990 tarihinde Arapgir Meslek Yüksek
Okulu salonlara sığmayan bir kalabalığın katılımıyla yapılan
bir anma toplantısıydı. Daha sonra Malatya Belediyesi bu tür
bir toplantı yapmıştı. Bu tür toplantıların devam edeceğini
elbette ki biliyoruz inanıyoruz. Bu otuzuncu ölüm yıl
dönümünde Elazığ Belediyesi’ne Elazığ Valiliği’ne ve diğer
organizatörlere ben Arapgir Postası adına Arapgir adına bir
kez daha teşekkürlerimi sunuyorum.
Rahmetli Fetih Gemuhluoğlu’nu yakından tanıma fırsatım
olmadı. Onu Arapgir Postası’ndaki yazılarından ve çok samimi
arkadaşı olan babam Nevzat Sezer’e yazdığı mektuplardan
tanıyorum. Bunlardan edindiğim izlenimler doğrultusunda onun
kalemi kuvvetli gönülleri fethetmesini bilen, memleketin
geleceği için yapılması gerekenleri önceden tespit eden bir
bilge kişi olduğunu gördüm. Ölümünden sonra yayımlanan
yazılarının mektupların ve vefatından sonra sevenlerinin
yazılarının yer aldığı “Dostluk Üzerine” adlı kitapta
bunları görmek mümkün.
Fetih Gemuhluoğlu’nun yazma orucunu Arapgir Postasında
bozduğunu hepimiz biliyoruz. Ulusal gazetelerin ısrarlarına
rağmen yazmayan Gemuhluoğlu kendi tabiriyle avuç içi kadar
gazete yani Arapgir Postası’nda yazmaya başladı. Bu tercih
bizi için bir gurur vesilesidir. Onun 1956 yıllarından
başlayıp 1960’lı süreç içerisinde yayımlanan yazıları her
zaman ses getirmiştir. Yazılarında dünya gerçeklerini dile
getirmiş, bu konulardaki fikirlerini düşüncelerini
okuyucularıyla paylaşmıştır. O yıllarda sömürgeler topluluğu
olan Afrika’nın uyanışını, bağımsızlık savaşını birçok
yazısında vurgulamıştır. Cezayir’in sıkıntılarını dile
getirmiş, Cezayir meselesinin Fransa için utanç kaynağı
olacaktır diye başlayan yazısında bu konudaki düşüncelerini
okuyucularıyla paylaşmıştır. İngiltere ve Fransa’nın bu
sömürgeler üzerindeki etkinliğini eleştirmiştir. Dünya
üzerinde yaşanan bütün bu olaylara dünya devletlerinin
sağırlığına dikkat çekmiştir. Mısır ile Osmanlı arasında
yaşanan sıkıntıları ve Cumhuriyet döneminde Mısır ile
dostluk girişimlerini birçok yazısında dile getirmiştir.
Uyanan Afrika ile Türkiye arasında olumlu ilişkiler
beklentisi içerisinde olmuş, bu konuda değerlendirmelerde ve
önerilerde bulunmuştur. Bir konuya daha dikkatinizi çekmek
isterim. Bu kendisiyle yapılan bir röportajla ilgili. O
gönül adamının nasıl bir aile terbiyesi olduğunun kanıtıdır.
Babam Nevzat Sezer’in 1958 yılının Eylül ayında kendisiyle
İstanbul’da yaptığı bir röportaj. Bu röportajda ona:
“Hayatınızı ve ailenizi anlatır mısınız?” sorusuna: “Hayatım
başkalarının ilgilendirecek kadar enteresan değil” diye bir
kısa cevap verip cedleriyle ilgili şunları söylüyor:
“Cetlerime gelince bilâ istisna hepsi Arapkirlidir. Ben
İstanbul Göztepe’de doğdum. Fakat anacığım beni Arapgir’e
büyüseydim ne olacaksam öle yetiştirdi. Babam Cömertli
mahallesindendir. Gemuhluoğulları’ndan Hüseyin Çavuş’un oğlu
Mustafa Nejat. Büyük cetlerim Gemuhlu’dan Cömertliye biraz
mücadeleli ve maceralı bir şekilde gelmişler. Bunları bana
uzun uzun anlattırmanın bir faydası yok. Arapgirliyim demem
kafi değil mi? İstikbalde de çocuklarım buralı olacak.”
Zaman zaman Arapgir’in de sorunlarını dile getiren Fetih
Gemuhluoğlu Arapgir’de yaşanan göç üzerine yazdığı bir
yazında şöyle diyor: “Yıllardır bu dağ kasabasının çocukları
göçüp duruyor. Eli ayağı tutan ardına bakmadan çekip
gidiyor. Bir kolayını bulan sıvışıyor. Bir kötü ağızlının
bedduasına mı uğradık nedir? Bir şom ağızlı tümümüze birden
kötü bir gelecek mi diledi nedir? Yoksa Hak dostlarından
birinin kalbini mi kırdık, gönlünden mi düştük? Bir zamanlar
bu dağ kasabasının bu irfan yurdunun çocukları köyden
kentten büyük şehirlere çekilirdi. Bir atasözündeki gibi
ekmek tavşan olmuş biz tazı ardından koşuyoruz. Toprak
kısırlaştı küstü mü dersiniz? Nur topu çocukların yerini
eciş bücüş acayip yaratıklar mı alacak? Tövbe diyip el gönül
birliği yapmak lazım galiba… Kurda kuşa eşe dosta
aksakallıdan yok sakallıya kamburdan topala cümle
yaratıklara merhaba demek lazım. İçimizi nurlandırıp
yıkayarak bir merhaba demek diyebilsek artık göçmesek…”
Arapgir Postası’ndan başka bir yazısında sevgiyi dile
getirirken ‘birbirimizi sevmiyoruz. Asıl bundan utansak
yeridir.’ Diye belirtiyor. Arapgir Postası’ndan bahsederken
sürekli olarak avuç içi gazete cümlesini kullanan Fethi
Gemuhluoğlu bir yazısında buna açıklık getiriyor. “Arapkir
Postası’ndan bahsederken daima avuç içi kadar diyorum.
Bununla bir küçümseme içerisinde değilim. Avuç içi dediğim
bir yumruk bütününü kast ediyorum”. O sıcacık insan, o sevgi
dolu insan Arapgir Postası’nda okuyucularıyla dertleştiği
bir yazısında ise kendisine ulaşan okur mektuplarını
cevaplayarak açıklamalarda bulunuyor ve devamlı
yazamadığının sebeplerini açıklıyor: “Devamlı yazabileceğim
kavganın tam gölgesinde tam içinde ve ortasında
bulunabileceğim günler de gelecek” diyor. Fethi Gemuhluoğlu
yazıları ulusal anlamda büyük yankı uyandırmıştır. Birçok
ulusal gazete Arapgir Postası’ndan alıntılar yaparak bu
yazıları değerlendirmiştir. Dünya sorunlarını ilgilendiren
birçok yazısı yabancı elçiliklerin basın ataşelerinin
dikkatini çekmiştir. Bunlardan biriside 17 Ağustos 1956
tarihinde Arapkir Postasında yayınlanan “Kebir Meselesi ve
Dr. Namık Gedik’in Beyanatı” adlı basın makalesidir. Bu
makaledeki samimi hislerinden dolayı Pakistan basın ataşesi
bir yazıyla teşekkür etmiştir. Rahmetli Fethi
Gemuhluoğlu’nun Arapgir Postasında yayınlanan makaleleri bu
değerlendirmemizden anlaşılacağı üzere gerek ulusal manada
gerekse yerel manada her zaman hak ettiği takdiri ve övgüyü
almıştır. Daha açık bir deyişle mesajlar yerine ulaşmıştır.
Bu da Arapkir Postası için bir başka övgü kaynağıdır. O
yıllar Afrika’nın ve Rusya’nın başına gelecekleri adeta
hissetmiş, bu hisleri Arapgir Postası okuyucularıyla
paylaşmıştır. Arapgir Postasındaki yazıları için “Bunlar
günlük ve küçük oyunların tamamıyla dışında memleket
meseleleri” diyen Fethi Gemuhluoğlu gibi değerlere bugün
sadece Türkiye’nin değil dünyanın ihtiyacı olduğunu
görüyoruz. Yaşantısı boyunca kendisine ait olmayan hep
başkalarının dertleriyle, meseleleriyle dertlenen, insanlar
arasında köprüler kuran, sağıyla soluyla herkesi kucaklayan
ve ayrım yapmayan o gönül adamı, hizmet ehli, zengin fikir
sarrafından istifade eden büyüklerimizin konuşmalarından
sonra benim bu konuşmam belki de bir hiçtir. Bu fikir,
düşünce ve hizmet erinin genç beyinlere tanıtılmasında bir
nebze katkıda bulunduysam ne mutlu. Onu 30. ölüm
yıldönümünde minnet ve şükranla anıyorum. Ruhu şad mekânı
cennet olsun. Saygılarımla.
Prof. Dr. Ahmet Buran
Çok teşekkür ediyorum teşriflerinizden dolayı. “Ölümünün 30.
yılı ardından Fetih Gemuhluoğlu” adlı panelimiz burada sona
ermiştir.
Hayırlı akşamlar
Güldeniz Hoca'dan Fethi Gemuhluoğlu Besteleri…
Şiir tadında gerçekleşen bu güzel toplantının ardından Fırat
Üniversitesi Devlet Konservatuarı müdürü Yrd. Doç Güldeniz
Ekmen Agiş tarafından hazırlanan konser ile program devam
etti. Güldeniz Hoca’nın büyük emekler vererek bestelediği
eserlerini ilk defa kendisinden dinledik. Bolklar Öztekin’in
enstrümanı ile eşlik ettiği program geceyi taçlandırdı.
Konser Fethi Gemuhluoğlu’nun Acaba adlı şiiriyle başladı.
Yavuz Bülent Bakiler, Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu ve
Bahaetdin Karakoç’un Fethi Gemuhluoğlu’nun ardından
yazdıkları muhteşem eserleriyle devam etti.
Kara ocakta
Al kor içinde günlük yanan
Mihrâb evimizde anam
Dua belletmişti mezartaşları için
Sabrımız artsın diye
Uhrevî bir hediye
Gök kandilli akşam
Rahmet taşırken selviliklere
Yedinci kattan
Fettan melekler
Toprağı mühürler
İki feryât arasında yandı hayat
Beden böceklere dost
Ruhlarımız meleklere
Toprak ananın bağrında hayaller
Acıdır akıbet sonumuz
Buğusu tütüyor ölüm korkumuzun
Hâlbuki ben
Yasîn adayacaktım,
Su gibi aziz olsunlar
Cenneti yosunlu taşlarda bulsunlar
Âteşi unutsunlar diye...
AK ŞEMSEDDİN
Makam: Hicaz
Güfte: Yavuz Bülent Bakiler
Beste: Yrd. Doç. Güldeniz Ekmen Agiş
Geceler nasıl tedirgin...
Geceler nasıl karanlık, uykusuz derin.
İki yıldız gibi her gece Allah’a uzar ellerin
Ellerin mübarek mübarek…
Bak
Ölüm hem yakın hem ırak
Gel sıvazla sırtımızı dualar okuyarak
Bilirsin bizi tek tek...
Birazdan top sesleri sarar etrafımızı
Tutar zamanları bir ince sızı
Gel sıklaştır safımızı
Ayet ayet- Yürek yürek…
Sendedir Akşemsettin bu bitmeyen nur
İçimize serin serin akseden huzur
Huzur ki kubbelerden, minarelerden duyulur
Gel gitme ürkek ürkek…
Uzat ellerini artık öpsünler birer birer
Sipahiler, vezirler, beyler, yeniçeriler...
Hazır sefere ordular, hazır gemiler.
Gemiler yelken yelken gemiler direk direk…
Ellerin Mübarek mübarek.
Bilirsin bizi tek tek…
Gel sıklaştır saflarımızı ayet ayet- yürek yürek
Gel gitme ürkek ürkek...
Kumbaslardan dökülen kurşun harfler gibi
Akıl bir yana dökülmüş, gönül bir yana.
Gene mevsim güzdür gene göç ayı
Dost uzak bir semtten gülümser bana.
Gene gönül dağlarıma sepeliyor kar,
Nefsini öldüren er neden korkası?
Acı acı öter gider turnalar,
Gelmeyecek bu göçlerin arkası
Çetelem karışık, terazim bozuk
Zor geliyor çadır kurmak yabana
Hasret türkülerinden sesim çizik çizik
Akıl bir yana kaçmış, gönül bir yana.
Gene mevsim güzdür, gene göç ayı
Ve vakit akşamdır, kapanacak kapılar.
Bir yıldıza taktım umutlarımı,
Gönül gezdiriyor diyar diyar.....
Nimri Dede’nin Mezarını Ziyaret
Ettik…
Fethi Gemuhluoğlu için düzenlediğimiz anma programına 3
Mayıs Cumartesi günü Keban’dan başlayarak Ağın ve Arapgir’e
doğru devam eden bir dizi etkinlikle devam etti.
Elazığlı yazarlar ile birlikte Sabah saat 7.00’de Manas’ta
bir araya geldik. Elazığ Kültür ve Turizm Müdürü Tahsin
Öztürk, Prof. Dr. Ahmet Buran, Prof. Dr. Ramazan Korkmaz,
Yrd. Doç. Güldeniz Ekmen Agiş, Fazıl Agiş, Yrd. Doç. Dr.
Davut Kılıç, Yrd. Doç. Dr. Ercan Alkaya, Yrd. Doç. Dr. Ahmet
Turan Sinan, Öğr. Gör. Hasan Özçam, Av. Doğan Özdal Şükrü
Kacar, Bedrettin Keleştimur, Naci Sönmez, Nihat Kazazoğlu,
R. Mithat Yılmaz, Hadi Önal, Günerkan Aydoğmuş, Yurdal
Demirel, Öğr. Gör. Recep Bağcı, Saim Öztürk, Necati Demir,
Mahir Gürbüz, Hüseyin Poyraz, Muammer Aksoy, M. Faik Güngör,
Doğan Sever, Lütfi Parlak, Zekeriyya Bican, Nusret Özgen,
Karani Arda, Elazığ Milli Eğitim Şube Müdürü Mehmet Karaca,
ve Ağın Kültür Derneği Başkanı Av. Tan Yıldırım bu anlamlı
geziye katılmak üzere araçlardaki yerlerini aldılar. Geziye
Genel Yayın koordinatörümüz Şener bulut’un çocukları Metehan
ile Bilgehan’da katıldı. Kısa bir süre sonra Polis Evi
Misafirhanesinde bekleyen konuklarımız Atatürk Kültür Dil ve
Tarih Yüksek Kurumu başkanı Prof. Dr. Sadık Tural, TRT Genel
Sekreteri Ali Gemuhluoğlu, Rıdvan Çogur, Azerbaycanlı şair
Elmas Yıldırım’ın oğlu Azer Elmas, Arapgir Postası Gazetesi
yazı İşleri Müdürü Kamuran Sezer, Malatya Fethi Gemuhluoğlu
Anadolu Öğretmen Lisesi Müdürü Mustafa Adıgüzel ve Malatyalı
araştırmacı Celal Yalvaç ile birlikte Sabahın erken
saatlerinde yolculuğumuz başladı.
Bu gezideki ilk durağımız Keban ilçemizin Nimri köyü idi. Bu
köyümüzde bulunan Nimri Dede’nin mezarını ziyaret ettik.
Saat 08.30’da Nimri köyüne ulaştık. Nimri Dede’nin oğlu Naki
Dehmen tarafından karşılandık. Ali Gemuhluoğlu babası Fethi
Gemuhluoğlu ile Nimri Dede’nin İstanbul’da karşılaştıklarını
ve muhtemelen bir yakınlıklarının olduğuna dair
düşüncelerini aktardı. Naki Dehmen ile ayaküstü yapılan
sohbetlerinde bu hususta ortak isimlerden söz edildi.
Nimri Dede’nin mezarı başında Fatiha okundu. Fethi
Gemuhluoğlu için düzenlenen anma programı kapsamında Nimri
Dede’nin de alınması Naki Bey’i oldukça memnun etti. Naki
Bey: “Köyümüze ve Nimri Dede’nin mezarına hoş geldiniz”
diyerek başlayan kısa bir konuşma yaptı: “Değerli dostlar,
Nimri Dedenin mezarının başındayken söze sizlere onun
ölümüyle ilgili anımı anlatmak istiyorum. Bayındır köyünde
ablam oturuyor. Babam ablamın yanında kalırken
rahatsızlanmış. Ablama bohçamı hazırla ben Elazığ Devlet
Hastanesi’ne gideceğim demiş. Ablamda neden devlet
hastanesine gidiyorsun diye sormuş. Babam üç tane oğlum var
kızımın evinde ölürsem oğullarımın ağrına gider diye cevap
vermiş. Ve hastaneye gitmiş. Kendisini muayene eden doktora
‘oğlum beni hastaneye yatır’ demiş. Doktor: ‘amca senin bir
şeyin yok iyisin’ demiş. Babam: ‘siz beni yatırın üç gün
sonra ne olacağını görürsünüz’ demiş. Meğer hastaneye
gitmeden önce çevredeki eş dostla vedalaşmış. Biz
ağabeylerimle İstanbul’da kalıyoruz. Ablam bizi arayıp
durumu anlatınca içimiz rahat etmedi ağabeyimi Elazığ’a
gönderdik. Ertesi akşam ağabeyime telefon açıp babamın
durumunu sordum. Ağabeyim doktoruyla konuşmuş hiçbir şeyi
yok merak etmeyin dedi ama benim içim hiç rahat değildi.
Hastaneyi aradım babamla telefonda konuştum. Baba naz yapma
iyiymişsin yok kötüyüm diyorsan gel buraya doktor
arkadaşlara götüreyim seni dedim. O da yok ben iyi değilim
gelemem benim doktorluk işim bitti. Sen acele gel. Sana son
bir dua edeyim. Şayet yetişemezsen babamı üzdüm diye vicdan
azabı çekme. Ben senin yaptıklarını gençliğine verdim oğlum
dedi. Bende dayanamadım o sözlere hemen yola çıktım.
Ankara’ya yeni kavuşmuştum ki ölüm haberi geldi. Benim
babamla ilgili söyleyeceklerim bunlar. Bundan sonrasını
sayın hocam Ahmet Buran Bey anlatacak. Hepinize teşekkür
eder saygılarımı sunarım.
Prof. Dr. Ahmet Buran:
Değerli arkadaşlar bizim ortak tarihimizin ortak
kültürümüzün temsilcisi olan ve üzerinde bütün Türk
milletinin mensuplarının istifade ettiği kişilikler
kimlikler vardır. Mevlana, Yunus, Hacı Bayram, Hacı Bektaşi
Veli, Âşık Veysel gibi birçok isim var. Bizim yöremizde
yöremizin Âşık Veysel’i diyebileceğimiz ortak Türk kültürünü
Türk değer yargılarını temsil eden bir kişilik olarak
tanıdım Nimri Dede’yi. Kendisini şahsen tanıma
bahtiyarlığına eremedim. Ama 1985 yılında bu yöreyle ilgili
bir çalışma yapıldığını ve Nimri Dede’nin sesinin bir kasete
kayıt edildiğini öğrendim. Sonra o kaseti dinledim
şiirlerinde bir derinlik hissettim ve Nimri Dede’nin
yaşadığı köye geldim ama oğullarının burada yaşamadığını
buraya yazdan yaza geldiklerini öğrendim. Bende köyün
muhtarına telefon numaramı bıraktım ve oğulları geldiğinde
beni aramalarını rica ettim. Bir gün telefonum çaldı ve
Nimri Dede’nin oğlu bana yardım edebileceğini söyledi. Hemen
buraya geldim. Nimri Dede’nin el yazısıyla Osmanlıca
yazılmış on dokuz defterlik şiirlerini ve Latin harfleriyle
yazılmış şiirlerini inceledim. Sonra bunları Nimri Dede
hayatı ve şiirleri adlı bir kitapta topladım. Manas
Yayıncılık tarafından çıktı bu kitap. Daha sonraları
Keban’da ölümünün yirminci yılında bir anma programı
düzenlendi. Ve böylece yöremizde ebedi anlamda aşık
edebiyatının bir temsilcisi, tasavvuf anlamında İslam
tasavvufunun ve Türk algılayışının önemli temsilcisini
tanımış tanıtmış olduk. Onun bundan sonraki zamanlarda daha
iyi tanınmasıyla Türk birliğine Türk dünyasının varlığına ve
geleceğine önemli katkılar bulunacağına inanıyorum. Henüz
yeterince tanınmıyor henüz yeterince bilinmiyor. Şiirleri
okunduğunda hayatı yeterince incelendiğinde onun bu rolünün
daha iyi anlaşılacağına inanıyorum. Çok teşekkür ediyorum.
Allah’tan rahmet diliyorum. Mekânı cennet olsun.
Nimri Dede’nin mezarı başında ki son konuşmayı Prof. Dr.
Sadık Tural yaptı. Sadık hoca bu ziyaretten büyük bir huzur
duyduğunu ifade ederek sözlerine başladı: Lozan’da Lord
Kürzon kürsüye çıktığında İsmet Paşa’ya bakar biraz hakareti
aşan küfre varan şu konuşmayı yapar: “Beş milyonluk
nüfusunuzla koskoca Anadolu’da ne yapacaksınız? Söylesem
anlamazsın sorsam cevap veremezsin” bu çok hakaretli bir
şey. Birçok hakaret var içinde. Aslında burada Türklerle bin
yıl savaşan bir öfkenin adına konuşuyor. Ve Yahya Kemal
şöyle cevap veriyor. “Yanılıyorsunuz. Biz beş milyon
değiliz. Biz seksen sekiz milyonuz. Sekiz milyonumuz
toprağın üzerinde seksen milyonumuz toprağın altında” Beyler
ve hanımefendiler elin memleketine tapu götürseniz gülerler.
Tapu bunlarda. Nimri Dedeler yaşar da bu topraklarda, bu
mezarlara saygı gösterirsek onlar yeni baştan kucaklarlar
bizi yeni baştan el ele tutuşmamızı sağlarlar. Nimri Dede bu
toprak sana helaldir. İnşallah bize de helal olur. Mevla’m
sana rahmet etsin.
Nimri Dede’nin mezarı başında yapılan bu konuşmaların
ardından Naki Dehmen’i de aramıza alarak Gemuhu köyüne doğru
hareket ettik.
Gemuhu Köyünde Hatıralar Tazelendi…
Fethi Gemuhluoğlu için düzenlediğimiz anma etkinlikleri Ağın
ilçemizin Gemuhu köyüne yaptığımız ziyaret ile devam etti.
Heyetimiz saat: 09.30’da Fethi Gemuhluoğlu’nun ata yurdu
olan Gemuhu Köyüne vardı. Köylülerin heyecan ile bizleri
beklediklerine şahit olduk. Gemuhu Köyünün güler yüzlü
insanları tarafından oldukça sıcak bir ilgiyle karşılandık.
Ağın Kaymakamı Soner Zeybek ile Ağın Belediye Başkanı
Mustafa Yentur’da programa davetli idi. Bir gün önce
katıldıkları anma programının ardından Gemuhluoğlu ailesinin
ata yurdu olan Gemuhu köyünde misafir olmak konuklarımıza
tarifsiz duygular yaşatıyordu. Dikkatlerimiz Fethi
Gemuhluoğlu’nun köy meydanına asılan büyük boy resmine
takılıdı. Köyün muhtarlığını yürüten Şevket Çelik
duygularını yüreğinde gizleyen sakin görünümlü bir ak saçlı.
Köylüleriyle birlikte sessiz bir sevinç yaşıyorlar.
Ali Gemuhluoğlu evlatları Alişan ve Alican ile birlikte
kendilerini adeta bağırlarına basan Gemuhu köyünün
sakinleriyle atalarının hatıralarını tazeliyorlardı.
Gemuhulular yıllar sonra karşılaştıkları Gemuhluoğlu
ailesinin evlatlarına özel bir ilgi göstermeleri
dikkatlerimizden kaçmıyordu.
Ali Bey işte bu yoğun duygular içersinde köylüleriyle hasret
gidermeye çalışıyor, Muhtar Şevket Çelik’e faaliyetin
katılım belgesini takdim ederken kısa bir teşekkür konuşması
yapıyordu. “Rahmetli Fethi Gemuhluoğlu’nun cetlerinin
geldiği bu köyde bulunmaktan gerçekten büyük mutluluk
duyuyorum. Bu düzenlemeyi yapan başta Sayın Kaymakama,
Muhtara ve köylülerimize teşekkür ediyorum. Muhabbetle
selamlıyorum. Ben de tekrar cetlerimle buluşmanın
mutluluğunu yaşıyorum. Hepinize teşekkür ederim.”
Atatürk Yüksek Kurumu Başkanı Prof. Dr. Sadık Tural Elazığlı
dostlarıyla bir arada olmaktan memnun Fethi Gemuhluoğlu’nun
büyük bir şahsiyet olduğunu vurgulayarak konuşmasını
sürdürüyor: “İnsanları yaşayan insanlar çağırır kalkar
gider. Öyle insanlar vardır ki ölümlerinin otuzuncu yılında
üç yüzüncü yılında çağırırlar kalkıp gidersiniz. Onlar ne
bahtiyar ölülerdir. Onlar toprağın efendisidir. Onlar
ruhlarımızla ruhlarımız arasında köprü kurmakta çok mahir
mimarlardır. Onlardan biri olan Fethi Ağabeyimizin çağrısına
uyduk burada buluştuk. Ruhlar büyük ruhlar bizi zaman zaman
çağırırlar. Biz o sesi duyduk burada toplandık. Allah ona
rahmet etsin size de güç kuvvet versin. Sağ olun var olun.”
Yapılan bu konuşmaların sonrasında bizim için hazırlanan
kahvaltı sofrasına davet ediliyoruz. Gemuhulular Mayıs
ayında olmamıza rağmen evlerinde misafir için özel olarak
sakladıkları üzümleri ikram ediyorlar. Gemuhu köyünde
yaşadığımız bu güzel anlarda hatıralar tazeleniyor. Ancak
zamanımızın kısıtlı olmasından dolayı bu şirin köyümüzden
ayrılmamız gerekiyor. Heyetimize sıcak bir ilgi gösteren bu
güler yüzlü insanlara teşekkür ederek Gemuhu’dan ayrılarak
Ağın ilçemize doğru yeniden yola koyuluyoruz.
Ağın’da Şair Elmas Yıldırım’ın
Evini Ziyaret Ettik…
Ne gezindi azda, çokta/Ne yıldız aradı gökte/Mutlak
güzelliği Hakk’ta/Bulmuştu; Hakk’a yürüdü dizeleriyle
ölümünün ardından Fethi Gemuhluoğlu’na ağıt yakan destan
şairimiz Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu’nun yurdundayız.
Gemuhu’dan ayrıldıktan kısa bir süre sonra saat 11.00’de
Ağın’a ulaşıyoruz. Program kapsamında ilk olarak Ağın
Kaymakamlığı ziyaret edilecek daha sonra da Azerbaycanlı
şairimiz Elmas Yıldırım’ın Ağın’da Nahiye müdürü olarak
görev yaptığı yıllarda oturduğu evin giriş kısmına şairimiz
ile ilgili bir tabela asılacaktı.
Ağın Kaymakamı Soner Zeybek’i makamında ziyaret ettik.
Kaymakam Zeybek “Ağınlılar kadirbilir vefalı insanlardır”
diye başlıyor konuşmasına. Aradan: “Uzun yıllar geçmiş
olmasına rağmen ilçemize büyük hizmetler veren Elmas
Yıldırım’ı da unutmadılar.” diyerek devam ediyor Kaymakam
Zeybek. Azerbaycanlı şair Elmas Yıldırım, Ağın’da yaklaşık
beş yıl nahiye müdürlüğü yapmış ve Ağınlıların büyük
sevgisini kazanmış bir mücadele insanı. İkram edilen
çaylarımızı yudumlarken Kaymakam Zeybek’in konuşmalarını
dinliyoruz: “O yılları yaşayan hemşerilerimizden çok güzel
hatıralar anlatılmaktadır” diyor. “Kardeş Azerbaycan’ın ünlü
bir şairinin Ağın’da Nahiye müdürü olarak görev yapmasını
önemsiyoruz. Sizleri biraz sonra Elmas Yıldırım’ın Ağın’da
bulunduğu yıllarda ailesiyle birlikte Müderris Hüseyin
Efendi mahallesinde bulunan evine götüreceğiz…”
Ağın’ın genç Kaymakamı Soner Zeybek ve Ağın Belediye Başkanı
Mustafa Yentur ile birlikte Şair Elmas Yıldırım’ın Müderris
Hüseyin Efendi Mahallesi’nde bulunan evine gidiyoruz. Ev
sahibi Hasan Öğünç 83 yaşında bir Ağınlı aksakal. Azer Elmas
ile kucaklaşıyorlar. Bir grup gencin davul zurna eşliğinde
sergiledikleri Halk oyunlarını izliyoruz. Geleneksel Ağın
mimarisinin güzel bir örneği olarak karşımızda bulunan bu
görkemli evin ön cephesine Kaymakam Soner Zeybek, Belediye
Başkanı Mustafa Yentur, Atatürk Yüksek Kurumu Başkanı Prof.
Dr. Sadık Tural, TRT Genel Sekreteri Ali Gemuhluoğlu, Prof.
Dr. Ahmet Buran hazırlanan tabelayı evin duvarına asarken
mahalle sakinleri ile birlikte bu tarihi ana tanıklık
ediyor.
Arapgir Postası’nda Fethi
Gemuhluoğlu Yazıları…
Gemuhluoğlu ailesinin yaşadığı kültür coğrafyasında ki
gezimiz Nimri köyü, Gemuhu köyü ve Ağın’dan sonra Arapgir’e
yapacağımız gezi ile devam ediyor.
Ağınlı dostlarımıza veda ederek bu şirin ilçemizden
Arapgir’e doğru hareket ediyoruz. İnişli çıkışlı kıvrımlı
bir güzergâhtan Arapgir’e doğru yol alıyoruz. Yolumuzun her
iki yanı yemyeşil bir tabiat örtüsüyle kaplı… Elazığ Milli
Eğitim Şube Müdürü Mehmet Karaca bizlere geçtiğimiz yerlerle
ilgili sürekli bilgi veriyor. Mehmet Hoca Arapgirli, yakında
emekli olup Arapgir’e yerleşeceğini öğreniyoruz.
Yaklaşık bir saatlik bir yolculuktan sonra Arapgir’e
varıyoruz. Bu güzel ilçemizdeki ilk durağımız Arapgir
Kaymakamlığı oluyor. Atatürk Yüksek Kurumu Başkanı Prof. Dr.
Sadık Tural, TRT Genel Sekreteri Ali Gemuhluoğlu ve
heyetimizde yer alan diğer konuklarımız ile birlikte Arapgir
Kaymakamlığı’nı ziyaret ediyoruz. Arapgir’in genç Kaymakamı
Engin Aksakal Elazığlı, heyetimizi makamında kabul ediyor.
İkram edilen çaylarımızı yudumlarken Kaymakam Aksakal
bizlere Arapgir’in zengin bir kültür birikimine sahip
olduğunu, bu güzel ilçemizden Fethi Gemuhluoğlu gibi değerli
şahsiyetler yetiştiğini anlatıyor. Kaymakam Bey’in ilçenin
sosyal yapısı ile ilgili verdiği bilgileri dinlerken Ağın’da
olduğu gibi Arapgir’de de eğitim seviyesinin yüksek olduğunu
öğreniyoruz. Ali Bey Gemuhluoğlu ailesinin yaşadığı bu şirin
ilçede bulunmaktan memnun Sadık Hoca Arapgir’in Fethi
Gemuhluoğlu gibi, İbnülemin Mahmut Kemal gibi büyük
şahsiyetler yetiştirdiğine dikkatlerimizi çekiyor. Ali
Gemuhluoğlu, Rıdvan Çongur, Prof. Dr. Ahmet Buran ve Prof.
Dr. Ramazan Korkmaz’da Sadık hocanın sohbetine katılınca
zamanın nasıl geçtiğini fark edemiyoruz.
Kaymakam Aksakal’a teşekkür ederek kaymakamlıktan
ayrılıyoruz. Heyetimiz birazdan Arapgir Belediyesine
uğrayacak ve bir gün önce Elazığ’da yapılan toplantıda
birlikte olduğumuz Arapgir Belediye Başkanı Halit Konukçu’yu
ziyaret edeceğiz. Arapgir Hükümet Konağı ile Arapgir
Belediyesi aynı cadde üzerinde Belediye binasına yürüyerek
gidiyoruz. Başkan Konukçu konuklarımızı sıcak bir ilgiyle
karşılıyor. Arapgir’e yaptığımız bu geziden dolayı
memnuniyetini dile getiriyor. 1990 yılında Fethi Gemuhluoğlu
ile ilgili Arapgir’de yapılan toplantıdan söz açılıyor.
Kaymakamlıkta başlayan güzel sohbet Başkan Halit Konukçu’nun
makamında devam ediyor.
Arapgir Postası Fethi Gemuhluoğlu’nun 1956 yılından itibaren
yazılarının yer aldığı bir yayın kuruluşumuz. Gazetenin ilk
sahibi Nevzat Sezer’in Fethi Gemuhluoğlu ile yakın bir
dostluklarının olduğunu öğreniyoruz. Gazetenin ikinci kuşak
sahibi Kamuran Sezer babası Nevzat Sezer’i anlatıyor. Fethi
Gemuhluoğlu ile mektuplarından söz ediyor. Gazetenin
arşivinden Fethi Gemuhluoğlu’nun yazılarını inceliyoruz.
Arapgir Postası’ndan ayrılmak zor ancak Arapgirli
dostlarımızın hazırladığı yemeğe katılmak için gazeteden
ayrılmak zorunda kalıyoruz.
Konuklarımızı Malatya’dan
Uğurladık…
Fethi Gemuhluoğlu için Elazığ’dan başlayarak Keban, Ağın ve
Arapgir’e uzanan bir kültür ikliminde gerçekleştirdiğimiz
etkinlikler geride güzel hatıralar yaşanarak tamamlanıyor.
Şimdi Malatya havaalanının VİP salonundayız. Kısa bir süre
sonra uçak havalanacak. Sadık Hoca, Ali Bey, Azer Ağabey ve
Rıdvan Çongur ile vedalaşıyoruz. Rıdvan Hoca Elazığ’ın
vefalı insanlarına teşekkür ediyorum diyerek uçağa doğru
yürürken uzun yıllardan beri birlikte omuz omuza vererek
toplantıdan toplantıya koştuğumuz arkadaşlarımız ile
birlikte Malatya’dan Elazığ’a doğru hareket ediyoruz.