Manas Yayıncılık olarak; Elazığ Valiliği, Elazığ Belediye
Başkanlığı Fırat Üniversitesi Rektörlüğü ve Elazığ Ticaret
ve Sanayi Odası’nın desteğini alarak sivil toplum
kuruluşları ile birlikte yürüttüğümüz Elazığ’a komşu
vilayetlerle sosyal ve kültürel ilişkilerin geliştirmesi
programı çerçevesinde 15-18 Ekim 2009 tarihlerinde M. Şener
Bulut, Hadi Önal, R. Mithat Yılmaz, Mehmet Şükrü Baş ve
Cumali Temiz ile birlikte Nevşehir’de düzenlenen Kapadokya
Şiir Şöleni’ne Katıldık.
Anadolu’da Kültür
Faaliyetleri...
Elazığ’da son yirmi yıllık
dönem içersinde yapılan kültür ve sanat faaliyetleri ulusal
ve uluslararası bir başarıya ulaştı. Şüphesiz ki bu
organizasyonlardan en görkemlisi içerisinde Türk Dünyası
Hizmet Ödülü etkinliğini de bulunduran Hazar Şiir Akşamları
olmuştur. Türkiye’mizin en uzun soluklu kültür faaliyeti
olan Hazar Şiir Akşamları sayesinde sınır ötesi Türk
illeriyle güzel münasebetler kuruldu. Başta Ankara ve
İstanbul olmak üzere Kayseri, Konya, Niğde, İzmir, Mersin,
Gaziantep, Osmaniye, Tokat, Ordu, Trabzon, Malatya, Sivas,
Diyarbakır, Şanlıurfa, Gümüşhane, Karabük, Kütahya gibi
ülkemizin birçok şehri ile oldukça güçlü kültür bağları
oluşturuldu. Bu anlamda Elazığ, Hazar Şiir Akşamları ile de
örnek alınan bir şehir olmayı başardı.
Oldukça mütevazı bir arkadaş
grubuyla ortaya koymaya çalıştığımız bu faaliyetlerin
heyecanını yaşayan, sorumluluğunu taşıyan bir gönüllü olarak
elbette ki bu çalışmalara daha fazla önem verilmesini
özellikle ifade etmek durumundayız.
9. Cumhurbaşkanımız Süleyman
Demirel 4 Ekim 1998 tarihinde katıldığı Elazığ Musiki
Cemiyeti’nin yeni binasının açılış merasiminde o tarihlerde
yönetiminde yer aldığım Cemiyetimiz hakkında yaptığı
değerlendirmelerinde: “Dernek olarak harika işler
yapıyorsunuz. ülkemizdeki kültür ve sanat faaliyetlerini üç
büyük ilimizin dışındaki Anadolu şehirlerine de taşyımalıyız.
Güzel sanatlar eğitiminin bütün ülkeye yayılması ve
kabiliyetli çocuklarımızın daha genç yaşlarda bu eğitimden
yararlanır hale gelmesi Türkiye’nin en önemli hedeflerinden
biridir.” şeklinde bir ifadede bulunmuşlardı.
Ülkemizi kültür ve sanat
faaliyetleri bakımından daha aydınlık bir geleceğe
taşıyabilmemiz için bu alanda oldukça kapsamlı çalışmalara
ihtiyacımız olduğu hususunu zaman zaman Manas’ta bir araya
geldiğimiz dostlarımız ile birlikte dile getirir ve
tartışırız.. Başarıyla gerçekleştirdiğimiz birçok kültür ve
sanat faaliyetinin fikri temelleri işte Manas’ta yapılan bu
dost sohbetlerinde şekillenir, kararlaştırılır… Manas
Yayıncılık olarak, bu düşünceler çerçevesinde Anadolu
coğrafyasında kültür köprüleri kurmak için de gayret sarf
edilmektedir.bu anlamda Elazığ’dan Malatya’ya, Gümüşhane’ye,
Tunceli’ye, Simav’a, Tokat’a, Sandıklı’ya, Kayseri’ye,
Gaziantep’e, Salihli’ye, Muş’a, Malazgirt’e ve ve son olarak
da Nevşehir’e uzanan kültür buluşmaları kültür ve sanat
çevreleri tarafından büyük destek gördü. Katıldığmız bu
etkinlikler ile birçok şehrimizde başlatılan kültür
hareketlerini de yakından görme ve tanıma imkanını bulduk..
Öğleden Önce Kayseri’de
Oluruz..
Takvim yaprakları 15 Ekim
2009’u gösteriyor. Sabahın erken saatleri… Saba makamında
okunan ezanı dinlemek büyük bir huşu veriyor insana. Yola
koyuluyoruz güle oynaya. İçimiz kıpır kıpır. “Öğleden önce
Kayseri’de oluruz inşallah” diyor M. Şener Bulut. Araçta
beş kişiyiz. Mehmet Şükrü Baş, R. Mithat Yılmaz, Şener Bulut
ve kadim dostumuz Osmaniye Yeni Ses Muhabiri Cumali Temiz.
Tatlı bir sohbet var. Arada ben de katılmak istiyorum bu
sohbete ya, hemencecik müdahale ediyorlar. “Sen yola bak
arkadaş, şoför konuşmaz!”, diyorlar.
Hankendi Bucağını arkamızda
bıraktığımız da güneş doğuyor. Yol dört şeritli kaymak gibi.
Kömürhan köprüsüne yaklaşıyoruz. Hani türkülere konu olan
Kömürhan Köprüsü. Köprüyü geçince duruyoruz. İniyoruz
araçtan. Fırat’ın serin sularının nemlendirdiği bol
oksijenli havayı çekiyoruz ciğerlerimize. “Sabah
kahvaltısını burada yapsak”, diyor Mehmet Şükrü Baş, Şener
Bulut itiraz ediyor. Gerçekten de aç değiliz. Malatya
çıkışında bir benzin istasyonunda mola veriyoruz. Benzin
istasyonunun hemen yanı başındaki küçük kahvehanede işgal
ettiğimiz masanın üzerini beraberimizde getirdiğimiz
yiyeceklerle donatıyoruz. Kahvecinin koca bardaklarla
getirdiği çayla birlikte kendimize mükellef bir ziyafet
çekiyoruz.
Somuncu Baba’ya Uğramamak
Olmaz...
Malatya-Akçadağ ilçesini
arkamıza alınca aracımız tırmanışa geçiyor. Yol çalışması
ile rampa birleşince aracımızın hızı bir hayli düşüyor.
Buruncuk köyünden sonra inişe geçiyoruz. Geçtiğimiz
yerlerdeki bitkilerin ve ağaçların sonbaharı solumaya
başladığı açık seçik fark ediliyor. Şimdi Darende
vadisindeyiz. Yolumuzun her iki yanı da ağaçlık… Kayısı
mevsiminde geçen yolculara bu yörenin güzel ve leziz meyvesi
kayısıyı ikram etmek amacı ile faaliyet gösteren kayısı
satış noktalarının terk edilmiş barakalarını görüyoruz.
Bazıları hala faal, şimdilerde Elma, armut satışı yapılıyor
bu yerlerde.
Darende’den geçmek ama Somuncu
Baba’ya uğramamak olmaz tabii. Direksiyonu kırıyorum.
Somuncu Baba’nın mekânı, insana bir başka huzur veriyor.
Anadolu’nun manevi fethi için gelen Horosan erenlerinden
Şemsettin Musa Kayseri’nin oğlu olan bu zat, İslam
Peygamberi Hazreti Muhammed’in 24. Kuşaktan torunu. Bayezid-i
Bistami'nin ruhaniyetinden manevi terbiye aldıktan sonra
Anadolu’ya irşad vazifesi görevlendirilen bu yüce insan,
Bursa'ya yerleşir. Bursa'daki çilehanesinin yanında
yaptırdığı ekmek fırınında somun pişirip çarşı pazar
dolaşarak "Somunlar Müminler" nidasıyla insanlara ekmek
dağıtır. Bu sebeple asıl adı olan Şeyh Hamid-i Veli
unutulur. Bursa’da onu herkes Somuncu Baba olarak tanır.
Padişahı Yıldırım Beyazıd, Niğbolu zaferini kazanınca şükür
nişanesi olarak Bursa’ya bir ulu cami yaptırmaya karar
verir. Nihayet Ulucami biter, cami’nin açılış hutbesini Şeyh
Hamid-i Veli diğer adı ile Somuncu Baba okur. Hutbede Fatiha
Suresini yedi farklı şekilde yorumlar. Bu olağanüstü hutbeyi
dinleyen cemaat Şeyh Hamid-i Veli’ye- Somuncu Baba’ya- büyük
bir hayranlık duyar, hürmetini eksik etmez. Somuncu Baba
şöhretten korktuğundan mıdır, benlik duygusundan
çekindiğinden midir bilinmez Bursa'dan ayrılarak Aksaray'a
gelir. Aksaray'da Hacı Bayramı Veli Hazretlerini dünyaya ve
ahrete ait ilimlerde eğiterek yetiştirir. Daha sonra da bu
zatı muhterem Darende’ye gelerek burada gözden uzak dünya
ömrünü tamamlar. Yaşadığı zaman diliminde halvethane olarak
kullanılan yere defnedilir.
İnsana huşu ve huzur veren Şeyh
Hamid-i Veli (Somuncu Baba) camiinde kıldığımız iki rekât
namazı müteakip yine yola çıkıyoruz. Gürün, bütün
güzellikleri ile gözlerimizi okşuyor. Şimdi Uzun Yayladayız.
Doğu Anadolu’muzu Orta ve Batı Anadolu’ya bağlayan Uzunyayla
yolu bir şerit gibi uzuyor önümüzde. Rehavet çökmüş olacak
ki arkada oturanların üzerlerine, hafiften kestiriyorlar.
Bir Şener Bey uyanık; O da benimle birlikte şoförlük ediyor
adeta.
Erciyes Dağı Görünüyor.
Nihayet bulutlardan gelin başlı
güzelliğinin yanı sıra bütün heybeti ile de Anadolu’yu
kilometrelerce öteden selamlayan Erciyes Dağı görünüyor.
“Uyanın ahbaplar Kayser’de sabah oldu.”, diyor Şener Bey
arkasına dönerek.
Kayseri, bir milyonu aşkın
nüfusu ile büyük ve modern bir şehir.
Can dost Alim Gerçel bizi
Sahabiye Mahallesinin Muhtarlık Evinin önünde karşılıyor
Kendisi inşaat mühendisi olan Kayserili bu gönül dostu aynı
zamanda Sahabiye Mahallesinin muhtarı. Hani bizim Elazığ ve
Malatya’nın ortak bir muhtarı var ya Fethi Gemuhluoğlu. Bir
biz değil bütün Türkiye ona “Türkiye’nin Muhtarı” diyor;
Alim Gerçel de Kayseri Muhtarı. Kültürle iç içe bu gönül
ereni bizi alarak bir başka gönül erenine götürüyor. Mithat
Bey’in ifadesi ile Erciyes Kartalı Nevzat Türkten’e. Kayseri
eski Milletvekili Dr. Seyfi Şahin de bir güzel insan.
Sempatik, bilgili, konuşkan… Hep birlikte neşe ve zevkle
Kayseri yemeklerini tadıyoruz.
Dost, Su Gibidir...
Yemek sonrası Erciyes
Üniversitesi’ne hareket ediyoruz. Erciyes Üniversitesi
Rektörü hemşehrimiz Prof. Dr. Fahrettin Keleştimur sıcak bir
yüzle karşılıyor bizi. Dost, su gibidir. Bazen ruhlarınız
yıkanır bu suda. Keleştimur, böylesi bir dost. Nezaketi,
candanlığı ile hemen cezb ediyor insanı. Şener Bulut,
Manas’ın son olarak yayınladığı bir kucak dolusu kitabı bu
can dosta hediye ediyor. Rektör Prof. Dr. Fahrettin
Keleştimur’un konuşmalarından feyz alıyoruz.
İletişim Fakültesi Dekanı Hamza
Çakır ile Fakülte Sekreteri Yaşar Elden’i ziyaret ediyoruz.
Bu ziyaret esnasında dayanamıyor kampus içerisinde beni
şaşırtan görüntüyü soru olarak soruyorum. “Kampus içerisinde
gezerken fakülte isimlerine baktım Cıngıllıoğlu Fen Edebiyat
Fakültesi, Bayraktar İhlayat Fakültesi, Özbıyık-Göknar Hukuk
Fakültesi, Sizin fakültenizin ismi de Süleyman Çetinsaya
İletişim Fakültesi… Yaşar Elden, cevap veriyor. Yalnız
üniversitemizin değil Kayseri’de mevcut okulların, sağlık
ocaklarının, kütüphanelerin, kültür sitelerinin %70’i
Kayserili hayırsever iş adamlarımız tarafından
yaptırılmıştır.” Sonra ilave ediyor: “Öyle binayı yaptırmak
değil içinin döşenmesi ve bakımının devamı için gerekenler
de bu hayırsever insanlarımız tarafından karşılanmaktadır.
Kayseri niye büyük? Şimdi daha
iyi anlıyoruz..
Ceyhun, İletişim Fakültesinde
öğrenci. Bizim Recep Bağcı’nın oğlu… Duymuş bizim
fakültelerini ziyaret ettiğimizi bir koşu gelmiş.
Tarih Bölüm Başkanı Prof. Dr.
Abdulkadir Yuvalı bizi kapıda karşılıyor. Dolu dolu bir
tarih sohbeti… Vaktin nasıl geçtiğini anlayamıyoruz.
Talas’taki Osmanlı Evi ve
Okutan Konağı, Kayseri’de son durağımız oluyor. Alim Gerçel,
konak hakkında bilgi veriyor. Bir dosta daha rastlıyoruz
burada Ahmet Subaşı… Çaylarımızı yudumlarken Kayseri’yi
dinliyor, Elazığ’ı konuşuyoruz.
Kapadokya
Şiir Şöleni..
Sonra da yolcu yolunda gerek
diyerek Nevşehir’e hareket ediyoruz.
Zaman fırçasının, ezel, ebet
ufuklarını kucaklayan bir büyük tuvale nakşettiği muhteşem
bir tablodur Nevşehir. Yüzyılların yağmuru ile yıkanan dağ,
taş, ova, bayır bir büyük ustanın narin ellerinde öylesine
şekillenmiştir ki burada; şaşkınlığınızın hayrete,
hayretinizin hayranlığa dönüşmesi an meselesidir.
Nevşehir, baştanbaşa
güzellikler manzumesidir. Zaman, bu yörede soyutluğundan
sıyrılır; renk olur, desen olur, nakış olur, oya olur
gözlere, ilham olur, şiir olur gönüllere, bestelenir, bir
ince türkü olur gelir de kurulur dudaklara. Doğal ve kültür
çeşitliliğinin harmanladığı ülkemizin bu yöresi, özgün doğal
yapısı ile ruhlara güzellikler içirirken akıllara da zaman
hırsızının gücünü ve boyutlarını gösterir.
Peri bacaları, kayalara oyulmuş
evler, kaya mezarları, güvercinlikler, su ile rüzgârın ele
ele vererek şekillendirdiği yeryüzü görünümleri, yer altı
şehirleri ile insanı büyüleyen masal cenneti güzelliğindeki
Nevşehir’in; ne Nevşehirlilerce ne de devletimiz tarafından
yeterince anlaşıldığı kanaatindeyiz. Tarihin, kültürün,
doğanın koyun koyuna yattığı bir dünya harikası olan bu
yöremiz için tez elden büyük makro planlar yapılmalı,
uygulanmalı ve Nevşehir’imize dünyaya kapılarını açan turizm
cenneti hüviyeti kazandırılmalıdır. Bu makro planın bir
ucuna da yurt ve doğa sevgisi ile dopdolu insanlar
yerleştirilmelidir. Çünkü kültür varlıkları; sit alanı ilan
etmekle, yasaklamakla korunmaz. Kültür varlıkları ona
gönülden sahip çıkan doğa ve kültür aşığı insanların sevgisi
ile korunur.
Nevşehir buram buram tarih
kokan bir şehir. Avanos, Ürgüp, Göreme, Akvadi, Uçhisar,
Ortahisar, Güvercinlik, Kılıçlar, Paşabağları, Soğanlı,
Özlüce, Derinkuyu, Kaymaklı, Güldere ve Zelve’de ki doğal
güzellikler ülkemizdeki turizm faaliyetleri için çok büyük
bir imkan yaratıyor.
Nevşehir (Kapadokya) Şiir Şenliklerine davetli olarak
gelmiştik Nevşehir’e. Daha önce Elazığ’da görev yapan,
düzenlediği “Elazığ 2001 Ekonomi Kurultayı” ile Elazığ’ın
çehresini değiştiren Osman Aydın şimdi de bu ilimizin valisi
idi. Geniş ufku, tecrübe ve birikimleri ile bu vatan yürekli
Vali’nin, Nevşehir’e yeni güzellikler kazandıracağına
eminiz. Gelir gelmez bu yıl 4. yapılan Kapadokya Şiir
Şenliklerine sahiplenmesi de bunun bir göstergesi idi.
16 Ekim 2009 Nevşehir’de ilk
günümüz. Ilık bir hava var. Gökyüzü açık. Yazdan bir günü
yaşıyoruz adeta. Konakladığımız Zümrüt Otelinde yaptığımız
sabah kahvaltısından hemen sonra ekip olarak ilk önce
Nevşehir Valisi Osman Aydın’ı ziyaret etmek amacı ile
vilayet konağına gidiyoruz. Vilayet Özel Kalem Müdürü
Nurettin Öğünlü sıcak ve dost bir yüzle karşılıyor bizi.
Vali Osman Aydın’ın yurt dışında olduğunu söylüyor. Yeni
hareket etti diyor. Üzülüyoruz. Elazığ’dan beraberimizde
getirdiğimiz hediyeleri takdim ediyoruz. Vali Yardımcısı
Ruhi Paker’i dinliyoruz. Paker mitoloji konusunda uzman,
kendini yetiştirmiş. Anlattıklarından etkilenmemek mümkün
değil.
Şairlerin ilk buluşma ve
tanışma yeri olarak Uçhisar seçilmiş. Biz biraz erken
davranıyor ve Uçhisar’a gidiyoruz. Günlerden Cuma. Uçhisar
Lütfiye Hatun Camiinde Cuma namazını kılıyoruz. Daha sonra
şölen için gelen şair arkadaşlarla buluşuyoruz. 120 şair
çağrılmış Kapadokya Şiir Şölenine. Hazar Şiir Akşamlarından
veya edebi dergilerden tanıdığımız isimler de var çağrılılar
arasında. Yahya Akengin, Abdulah Satoğlu, İsa Kayacan, İsmet
Bora Binatlı, Abdullah Çağrı Elgün, Hasan Akar, Sergül
Vural, İsmail Adil Şahin… Peri Kızı olarak isimlendirilen
yüreği kadar hanımefendiliği ile de dikkatleri üzerine
toplayan Nevşehir’in gönüllü kültür elçisi Kapadokya Şiir
Yarışmaları ve Şiir Şölenlerinin düzenleyicisi Ayşe
Paslanmaz’ı burada tanıyoruz. Şüphesiz ki kültür
varlıklarını yarınlara taşıyacak olan yüreklerdir. Biz. Peri
Kızı’nda bu yüreği gördük. Bir şeyler yapma gayreti
içerisinde olan bu hanım kızımızın elinden tutmak, ona
yardımcı olmak kültür adına yola çıkanlara verilebilecek en
büyük teşvik ödülüdür.
Uçhisar’da yenilen yemeğin
ardından topluca şehre dönüyoruz. Atatürk anıtına konulan
çelenk ve okunana İstiklal Marşı ile resmen 4. Kapadokya
Şiir Şöleni başlıyor. Şairleri, Vali Yardımcısı Mustafa
Kemal Keskin kapıda karşılıyor. Vilayet konferans salonunda
ağırlanan misafirler adına Peri Kızı Ayşe Paslanmaz Vali
Yardımcısı’na çiçek takdim ediyor.
Nevşehir İl Emniyet Müdürü Dr.
Ömer Gurulkan toplantısını yarıda keserek şairlerden oluşan
heyeti kabul ediyor. İl Milli Eğitim Müdürü Harun Fatsa ve
Nevşehir Belediye Başkan Yardımcısı Cafer Okur’a
ziyaretlerde bulunuyoruz.
Akşam Kapadokya Kültür
Merkezi’nde bulunuyoruz. Şiir şöleni ve ödül töreninin
yapılacağı Kapadokya Kültür Merkezi tıklım tıklımdı.
Kapadokya Şiir Yarışması ve Şiir Şöleninin geçmişini konu
alan slâyt gösterisini Nevşehir Lisesi öğrencilerinin son
zamanların modası “Kolbastı oyunu” izliyor. Sanatçı Ahmet
Selçuk İlkan’ın sunduğu şiir ve şarkı programı sık sık
alkışlarla kesiliyor. Azerbaycan’dan şiir şöleni katılan
Tamilla Aliyeva’nın “Tek Millet İki Devlet” konulu konuşması
ayakta alkışlanıyor. Bozlak Üstadı Ekrem Çelebi’nin gecenin
ilerleyen dakikalarında sahne almasıyla coşku bir kat daha
artıyor. Gece, şiir yarışmasında dereceye girenlere
ödüllerinin takdimi ile sona eriyor.
IV. Kapadokya Şiir Şöleni ve
Şiir yarışmasında şairler kategorisinde Birinciliği “Gönül
Sahrasında Düş Kırıkları” isimli şiiri ile Trabzon’dan Nihat
Malkoç, İkinciliği “Gel Desem de Gelmeyeceksin” isimli şiiri
ile Antalya’dan Bolat Ünsal, Üçüncülüğü ise “Tükeniş Ateşi”
isimli şiiri ile İstanbul’dan Gülşen Şenderin kazandığı ilan
ediliyor ve ödülleri veriliyor.
Öğrenci Kategorisinde
birinciliği Özel Altınyıldız Fen Lisesi öğrencisi Bahaeddin
Raşidhan “İzah-ı Aşk” adlı şiiri ile alırken ikinciliğin
Kayseri Yeşilhisar’dan Zafer Karakaya “Yarenler Sırrına”
adlı şiire verildiği ilan ediliyor. Üçüncülük koltuğuna ise
yine Kayserili bir kızımız Fatih Karcı Lisesi öğrencisi Aysu
Akdeniz “Kızarım” adlı şiiri ile oturuyor.
Şiir, Hacı Bektaş-ı Veli ile
bütünleşen Nevşehir’in ruhunu terennüm edecek en güzel ifade
tarzı. İyi düşünülmüş, iyi de yol alınmış Orta Anadolu’muzda
düzenlenen Kapadokya Şiir Şöleni ile. IV. Kapadokya Şiir
Şöleni’nde doğrusunu söylemek gerekirse her şey vardı. Müzik
vardı, eğlence vardı, misafirperverlik vardı, gezi vardı,
şiiri kutsayan toy düğün vardı; ancak şiire yeterince önem
verimemişti... Biz niyetlerin çok halis olduğuna inanıyoruz.
Kolay değil öyle Türkiye genelinde öğrenci seviyesinde,
şairler seviyesinde konulu ve ödüllü şiir yarışması
düzenlemek. Emek ister, yürek ister, sabır ister, sebat
ister. Bunların da hepsi vardı. Ancak yapılanların
takdiminde ve takdimcisinde, ölçeğinde ve ölçüsünde eksiklik
vardı, hata vardı, yanlış vardı.
Siz ödüllü şiir yarışması
düzenleyeceksiniz, ancak ödüle layık gördüklerinizin
şiirlerini okutmayacaksınız. Şiir gecesi düzenleyeceksiniz,
davet ettiğiniz şairlerin şiirlerini okutmayacaksınız.
Eğlence olmasın, müzik olmasın demiyoruz elbette bütün
bunlar da olacak. Ancak, adına şiir şöleni diyorsanız şiiri
başköşeye oturtmasını bileceksiniz. Efendim zaman diyorsanız
bir geceyi şiire ayıracaksınız bir geceyi de bu tür
etkinliklere. Konunuz aşk olacak; ancak; onun piri Hacı
Bektaş-ı Veli’nin aşka ve insana dair söylediklerinden hiç
bahsetmeyecekseniz. Düğünlerde “hani alkış” demeyi
alışkanlık haline getirmiş bir sunucunun ağız kalabalığına
şiiri ve şairi kurban edeceksiniz. Övgü, güzel bir haslet
şüphesiz; ancak dozunu iyi ayarlamak gerekir.
17 Ekim 2009 bugün çevre gezisi
var. Avanos Zelve, Çavuşin, Göreme ve Uçhisar bölgelerini
içine alan gezi başlıyor. Aynı gün saat 14.00’de Ürgüp
Kongre Merkezinde 120’yi aşkın şair ve şiir sevdalısının
katılımı ile “Şiir Dinletisi” programı düzenleniyor. Okuyan
şair, dinleyen şair…Peri Kızı Ayşe Paslanmaz’ın sahibi
olduğu Ürgüp FM’de gerçekleştirilen canlı yayında şairler
düzenlenen programlarla ilgili görüş ve düşüncelerini dile
getiriyorlar bir yandan da şiirlerini okuyorlar. Akşam polis
evine misafir oluyoruz.
18 Ekim sabahı biraz erkence
kalkıyoruz. Yolcu yolunda gerek. Zaman olsa bir de Ayşe
Turhan öğretmeni ziyaret etsem; şimdi kendisine arasam bir
koşu gelir. İnşallah bir başka zaman diyorum. Eh önümüzde
yaklaşık 600 km. yol var. Kayseri’ye yaklaşınca yine bir
canı arıyoruz telefonla. İmdat Avşar. Avşar, bırakmam diyor.
Kayseri girişinde bekliyorum diyor. Kırmak ne mümkün…
Evinde ağırlıyor İmdat Avşar bizi. Bir sıcak çay, bir güler
yüz ve bir kitapla. “Çiğdemleri Solan Bozkır” İmdat Avşar’ın
son hikâye kitabı… Şiir dedik geldik, hikâyede nefeslendik.
Vakit, Çiğdemleri Solan Bozkır’ın yollarına düşme vakti.