Tarih: 5 Mayıs 2006
Yer: Keban Kapalı Spor Salonu
Saat: 14.30
Manas / Haber
Manas Yayıncılık olarak Keban İlçemizin Pınarlar (Nimri)
Köyünden yetişen Âşık Edebiyatı’nın ilimizdeki önemli
temsilcisi Nimri Dede’nin ölümünün 20. yılı dolayısıyla 5
Mayıs 2006 Cuma günü Keban’da bir anma toplantısı
düzenledik. Keban Kaymakamlığı, Keban Belediyesi, İl Kültür
ve Turizm Müdürlüğü, Elazığ Musiki Konservatuvarı Derneği ve
Anadolu Alevî Bektaşi Kültürünü Tanıtma ve Yayma Derneği’nin
de destek sağladığı program Keban Kapalı Spor Salonu’nda
saat 14.30’da yapıldı...
Yapılan hazırlıklar çerçevesinde Fırat Üniversitesi Fen
Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim
Üyelerinden Prof. Dr. Ahmet Buran tarafından Kültür
dünyamıza kazandırılan Nimri Dede-Hayatı ve Şiirleri adlı
eser yayıneveimizin kültür eserleri dizisinin 1 numaralı
eseri olarak basıldı. 258 sayfadan oluşan kitap, yazarın
Önsöz’ünden sonra Nimri Dede’nin hayatı, edebî kişiliği ve
şiirlerinden oluştu. Kitabın son bölümünde Nimri Dede’ye ait
el yazısı örnekleri ve son olarak da şairin bazı
fotoğraflarına yer verildi.
Toplantıya, Elazığ milletvekili Prof. Dr.Abdulbaki Türkoğlu,
Keban Kaymakamı Hüseyin Çakırtaş, Keban Belediye Başkanı
Ramazan Çelik, Keban İlçe Jandarma Bölük Komutanı Yzb.
Nejdet Karaca, İlçe Milli Eğitim Müdürü Mahmut Keskiner,
Azerbaycan Cumhuriyeti Yazarlar Birliği Başkanı Anar, Şair
Ali Akbaş, Fırat Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü
öğretim üyesi Prof. Dr. Ahmet Buran, AK Parti İl Başkanı
Nurettin Kılıç, MHP. İl Başkanı Faruk Erdem, Kamu-Sen İl
başkanı Kerim Eflatun, Elazığ Musiki Konservatuvarı Derneği
Başkanı Feti Ahmet Deniz, Anadolu Alevi Bektaşi Kültürünü
Tanıtma ve Yayma Derneği Başkanı Ali Çoban, Nimri Dede’nin
Oğlu Naki Dehmen, Yazar Mevlüt Uluğtekin Yılmaz, Fırat
Üniversitesi Öğretim Üyeleri Yrd. Doç.Dr. Enver Aras, Yrd.
Doç.Dr. Davut Kılıç, Yrd. Doç.Dr. Sami Kılıç, Yrd. Doç.Dr.
Ercan Alkaya, Arş. Gör. Süleyman Kaan Yalçın, Erciyes
Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Harun Güngör, Elazığlı
yazarlar Şükrü Kacar, Bedrettin Keleştimur, R. Mithat
Yılmaz, Hadi Önal, Yurdal Demirel, Mahir Gürbüz, Nurettin
Büyükbaş, Hüseyin Poyraz, Mustafa Öz ve kalabalık bir
davetli topluluğu katıldı.
Toplantının sunuculuğunu Öğretmen Ömer Faruk Er yaptı.
İstiklal Marşı’nın okunmasından sonra toplantı, açılış
konuşmalarıyla başladı. İlk konuşmayı gazeteci yazar
Bedrettin Keleştimur yaptı. Daha sonra sırasıyla Nimri
Dede’nin oğlu Naki Dehmen, Keban Belediye Başkanı Ramazan
Çelik, Keban Kaymakamı Hüseyin Çakırtaş, Azerbaycan
Cumhuriyeti Yazarlar birliği Başkanı Anar ve son olarak da
Elazığ milletvekili Prof. Dr. Abdulbaki Türkoğlu tarafından
davetlilere hitaben birer konuşma yapıldı.
Prof. Dr. Ahmet Buran’dan Konferans
Açılış konuşmalarının tamamlanmasının ardından Nimri Dede
adlı eseri kültür dünyamıza kazandıran Fırat Üniversitesi
Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Ahmet
Buran tarafından “Nimri Dede’nin Hayatı Şiirleri ve
Felsefesi”adlı bir konferans verildi. Yaklaşık bir saat
süren bu konuşma Kebanlılar tarafından büyük alaka ile takip
edildi ve alkışlarla desteklendi.
Harput Türküleri ve Semah Büyük İlgi Gördü…
Etkinliğin ikinci bölümünde Elazığ Musiki Konservatuvarı
Derneği bir konser verdi. Mahalli sanatçı Yalçın Turhan,
Harput Türkülerinden oluşan bir program sundu. Ardından da
Anadolu Alevi Bektaşi Kültürünü Tanıtma ve Yayma Derneği
tarafından bir Semah töreni gerçekleştirildi. Programın son
bölümünde Kebanlı sanatçı Abbas Ertürk ve saz arkadaşları
Nimri Dede’nin bestelenmiş eserlerini seslendirdiler. Konser
ve gösterilerin tamamlanmasından sonra toplantının
hazırlanmasında emeği geçen kişi ve kuruluşların
temsilcilerine hazırlanan plaketlerin takdimine geçildi.
Keban Kaymakamı Hüseyin Çakırtaş; hazırladığı eser ile
Kebanlı halk şairi Nimri Dede’yi kültür düryasına kazandıran
Fırat Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim
Üyesi Prof. Dr. Ahmet Buran’a bir teşekkür plaketi verdi.
Keban Belediye Başkanı Ramazan Çelik program münasebetiyle
Keban’ı ziyarat eden Azerbaycan Yazarlar Birliği Başkanı
Anar’a bir plaket vedi. Ayrıca programa büyük destekler
sağlayan kültür ve sanat kuruluşlarına da katkılarından
dolayı plaketler takdim edildi. Elazığ Musiki Konservatuvarı
Derneği Başkanı Feti Ahmet Deniz’e plaketini Gazeteci Yazar
Şükrü Kacar, Anadolu Alevi Bektaşi Kültürünü Tanıtma ve
Yayma Derneği Başkanı Ali Çoban’a ise plaketini Keban İlçe
Jandarma Bölük Komutanı Yzb. Nejdet Karaca verdiler.
Ömer Faruk Er
Sayın Milletvekilim, Sayın Kaymakamım, Sayın Belediye
Başkanım, Sayın Komutanım, Kardeş Azerbaycan Yazarlar
Birliği Başkanım, Değerli Gönül Dostlarımız, Kıymetli
Misafirler, Ölümünün 20. yılında Nimri Dede’yi anmak üzere
tertip edilen bu toplantıya hepiniz hoş geldiniz, safalar
getirdiniz.
Saygıdeğer konuklar, sizleri ulu önder Mustafa Kemal Atatürk
ve aziz şehitlerimiz anısına saygı duruşuna ve İstiklal
Marşı’mızı okumaya davet ediyorum.
Şimdi de toplantımıza gönderilen telgrafları okuyorum:
“Saygıdeğer Kaymakamımız, Değerli Belediye Başkanımız, Çok
Muhterem Hocamız Prof. Dr. Ahmet Buran Beyefend. Ahirete
intikalinin 20. yılını idrak ettiğimiz babamız, halk ozanı,
mütefekkir İsmail Nimri Dede’nin bütün hayatına, eylem ve
eserlerine, umut ve hayallerine sinmiş olan, yaratan ve
yaratılan birliğine odaklı, panteist İslam anlayışını
öncelikle kendi nefsinde yaşadığı toplumda, nihayet tüm
dünyada tahakkuk ve egemenliği için yaptığı çaba, gösterdiği
hassasiyet ve heyecan, yüce şahsiyetleriniz nezdinde olduğu
gibi inşallah erenler katında da makbul olmuştur. Yüce
Rabbimiz merhum dedemize rahmet eylesin.”
Çocukları Kadriye, Fikriye, Şükran, Ercihan ve Şenay
“Ölümünün 20. yılında dedemizin eserlerini halkla
buluşturduğunuz için şükranlarımızı sunuyoruz”
Torunları İsmail
“Babam Nimri Dede’nin hayatını, felsefesini ve şiirlerini
büyük bir emekle kitaplaştırarak bizi bahtiyar kılan, onu
kültür ve sanat dünyasına kazandırarak Nimri Dede’nin
gelecek kuşaklara aktarılmasını sağlayan sayın Prof. Dr.
Ahmet Buran’a, Sayın Kaymakamımız Hüseyin Çakırtaş’a, Sayın
Belediye Başkanımız Ramazan Çelik’e ve bu kitabın
yayınlanmasını üstlenen Manas Yayınevi’ne saygı ve
hürmetlerimi sunarım.”
Nimri Dede’nin kızı Şenay Dehmen
“Hümanist ozan Nimri Dedemizin adının yaşatılmasına katkıda
bulunan herkese sonsuz teşekkürlerimizi ve saygılarımızı
sunuyoruz.”
Torunları Erbil
“Ölümünün 20. yılında Nimri Dede’yi yaşatmak adına
şiirlerini kitaplaştırıf yayınlayan Prof. Dr. Ahmet Buran’a,
Manas Yayıncılık’a ve anma toplantısını düzenleyen Keban
Kaymakamı Sayın Hüseyin Çakırtaş’a; Belediye Başkanı Sayın
Ramazan Çelik’e teşekkürlerimizi sunuyoruz.”
Torunu; Yeditepe Üniversitesi Öğretim Görevlisi
“İkilik kirini içimden atıp
Özde ben Mevlâna oldum da geldim.
Gömüleli ariflerin gönlüne
Sözde ben Mevlâna oldum da geldim.”
Değerli misafirler, Nimri Dede ile ilgili programımıza
açılış konuşmalarıyla başlayacağız. İlk konuşmayı yapmak
üzere gazeteci yazar Sayın Bedrettin Keleştimur’u kürsüye
davet ediyorum.
Bedrettin Keleştimur
Sayın Milletvekilim, Sayın kaymakamım, Sayın Belediye
Başkanlarım, Kardeş Azerbaycan Yazarlar Birliği Başkanım,
Avrasya Yazarlar Birliği Başkan Yardımcım, Sivil Toplum
Kuruluşlarımızın Kıymetli Temsilcileri ve Saygıdeğer
Kebanlılar,
Belekçe, rahmet dolu bakışların, gönül alkışlarının, edep
içre kıyama kalkışların, zahmetten çok gayrete dönen
yokuşların aşılacağı inancının yaşandığı bir sabır, bir
sükût, bir tahammül yürüyüşünün daha ilk soluklarındayız…
Doğu ve Güneydoğu’nun; bahtlı, tahtlı, otağlı şehri,
Elâzığ’da; son yirmi yıldır başta Uluslar arası Hazar Şiir
Akşamları, Elâzığ 1. Ekonomi Kurultayı olmak üzere birçok
önemli projeyi hayata geçiren vefalı dostların bir büyük
ahdine şahit oluyoruz; --Elazığ’dan, aydınlık Türkiye’ye
kalemle yürüyüşün en vakarlısını yapmak!.
Evet, 4–6 Mayıs 2006 Tarihlerinde, Elâzığ’da; --Manas
Yayıncılığın bir büyük organizasyonu var! Tarihi bilimsel
araştırma, halk bilimi, inceleme, roman, şiir vs edebi
türlerde her birinin ses getireceği 12 eserin görücüye
çıkacağı/ okuyucusu ile buluşacağı tarihi günler!
Bu güzel programın; 6 Mayıs tarihi gibi, bu milletin kalbi
yakınlığının ve duyarlığının bulunduğu, Hıdrellez Gününde
olması, --bir tesadüf veya bir rastlantı değil. Olsa, olsa
bir tevafuktur. 6 Mayıs Hızır ve İlyas(as) buluştuğu gündür.
Toprağa, tabiata bereketin düştüğü, rahmet dileklerinin
kabul olunduğu gündür.
Ve aynı zamanda; Anadolu’nun Türkleşmesinde ve Haçlı
seferlerinde çok önemli rol oynayan Harput Hükümdarı Belek
Gazi’nin şahadetinin 781’inci yıldönümüdür. Ve, burada
belirtmek isterim, Kültür Bakanlığı’nın katkılarıyla, Belek
Gazi’nin hayatı; --Dramatik Belgesel olarak sahneye
konulacak!..
Doğu ve Güneydoğu’nun İç-Batı Anadolu’ya açılan huzur
penceresinden Türkiye’ye, gönül coğrafyamıza ilk olarak,
Fırat’a ‘gem vurulan..’ Keban’dan çok yüklü ve anlamlı
mesajlar verilecek. Esasen bu yüklü mesajı en duyarlı
çerçevede şairimiz vermişler;
“Bu şiir,
Şol cennetin sayılı ırmaklarından Fırat üstünedir..
Fırat’ı emziren Karasu, Munzur ve Murat üstünedir..
Süzülüp gelirler “Cennetin terci” kaynaklarından
Efsaneler âb-ı hayat üstünedir.
Bizim susuzluktan bağrımız yanık..
Sevdamız, şol cennetin ırmaklarından Fırat üstünedir.
Fırat,
Başıboş vahşi bir at değil artık…
Asil bir küheylan gibi
İtaat üstünedir.”
Buradaki program, Keban Kaymakamlığı ve Belediye
Başkanlığının ev sahipliğinde gerçekleştiriliyor. Azerbaycan
Yazarlar Birliği Başkanı Anar Bey’inde katıldığı programda,
F.Ü. Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Öğretim
Görevlilerinden Prof. Dr. Ahmet Buran’ın büyük bir
titizlikle hazırladığı; “Aşık Nimri Dede(İsmail Dehmenoğlu)
bütün yönleri ile anlatılacak. Bir noktada, --Nimri Dedeyi
tanımak, bu coğrafyanın köklerini tanımaktır. O Nimri Dede
ki, 1909 yılında Elâzığ’ın Keban İlçesine bağlı Nimri(şimdiki
adıyla Pınarlar köyünde dünyaya geliyor) Mahlasını köyünün
eski adından alıyor. Nimri Dede, tıpkı bir Aşık Veysel
stilinde coşku ve cezbe ozanıdır. Anadolu’nun manevi fatihi
Piri Türkistanî Ahmet Yesevi ve her biri onun talebesi
hükmünde olan Hacı Bektaşi Velilerin, Hacı Bayram Velilerin,
Yunus Emrelerin 13. asırdaki manevi iklimini 21. asra
taşıyan bir tasavvuf, bir Anadolu erenidir… Nimri Dedenin,
1966 yılında Konya’da düzenlenen Türkiye Âşıklar
Bayramlarına katıldığını görüyoruz. O’nun, “insan olmaya
geldim” şiiri o kadar berraktır ki;
Burada, Anadolu için, -yer küresinin cazibe merkezi- Fırat
Nehri için de-cennet vadisi- gibi bir ifade kullanırsak
yeridir. Hele Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgemiz; -üç
kıtanın birbirine en fazla yaklaştığı, üç tevhit dininin
doğduğu, her karış toprağının ilim ve hikmet sahibi büyük
zatlara makam olduğu, Fırat gibi cennetten damlalarını alan
asude bir nehir ile tarihi medeniyetlere beşiklik ettiği,
bereketlendirdiği ve ışıldadığı bir- coğrafyadayız.
Elâzığ’ın Keban İlçesini de, en iyi bir şekilde rahmet mekân
Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu tasvir etmişlerdir. ‘Keban
Güzellemesi’ isimli şiirinde şairimiz şöyle seslenir;
“Dağları granit, yalçın tepesi
Zirveleri gökte yıldız öpesi
“Birvan” sağda “Nimri” solda küpesi;
Taze çilek, turfanda muz gibidir.
Keban bir kuş, konmuş gümüş bağına
Şans kartalı yuva yapmış dağına
Barajla girecek altın çağına
Ufuklar şimdiden deniz gibidir”
Bu programın kültür hayatımıza yepyeni bir soluk getirmesini
temenni ediyor ve hepinize saygılar sunuyorum.
Ömer Faruk Er
Şimdi de ölümünün 20. yılında saygı ve rahmetle andığımız
Nimri Dede’nin oğlu Naki Dehmen sizlere hitap edecekler.
Buyurun efendim.
Naki Dehmen
Sayın Milletvekilim, Sayın Kaymakamım, Sayın Belediye
Başkanım, Sayın Komutanım, Azerbaycan Yazarlar Birliğinin
Çok Değerli Başkanı Anar Bey ve Kıymetli Misafirler; bu
anlamlı günde aranızda olmaktan son derece bahtiyarım. 55
yıllık hayatımda unutamadığım günler şüphesiz vardır. Yalnız
“5 Mayıs 2006” tarihini, yani bugünü ömür boyu unutmayacağım
ve hep hatırlayacağım. Bana bu güzel anı yaşattığınız için
hepinize teşekkür ediyorum.
Kıymetli misafirler, öncelikle Prof. Dr. Ahmet Buran
Hocamıza “Nimri Dede” adlı bu güzel eseri hazırladığı için
şükranlarımı sunuyorum. Ölümünün 20. Yılında Nimri Dede adlı
anma toplantısını büyük bir itina ile hazırlayarak rahmetli
babamın yapmış olduğu çalışmalarına yüksek bir değer veren,
Sayın Kaymakamımız Hüseyin Çakırtaş’a, Keban Belediye
Başkanı Sayın Ramazan Çelik’e, Anadolu Alevi Bektaşi
Kültürünü Yayma ve Yaşatma Derneği Başkanı Ali Çoban’a,
Elazığ Musiki Koservatuarı Derneği Başkanı Feti Ahmet
Deniz’e ve ayrıca bu kitabı yayınlayarak okuyucuya
ulaşmasını sağlayan Manas Yayıncılık’a ve değerli kültür
adamı Şener Bulut’a sizlerin huzurunda bir kez daha
teşekkürlerimi sunuyorum.
Efendim, ben yapacağım konuşmada babam için fazla bir şey
söylemek istemiyorum. Değerli Hocam Prof. Dr. Ahmet Buran’ın
büyük bir titizlikle hazırlayıp bizlere sunduğu bu kitabı ve
babamın anlam yüklü şiirlerini okuduğunuz zaman onun
hakkındaki kanaatleriniz kendiliğinden oluşacaktır. Yalnız
şunu söylemeden geçemeyeceğim; onun oğlu olduğum için çok
mutlu ve gururluyum. Kardeşlerim İstanbul’da olmalarından
dolayı burada bulunamadılar. Lütfen özürlerini kabul edin.
Mamafih onların burada bulunmaları çok önemli değil. Zira
hak, adalet, vatan, millet ve bayrak sevgisi olan ve bu
duyguları gönlünde taşıyan insanlar zaten Nimri Dede’nin ve
onun gibi şahsiyetlerin çocuklarıdır diye düşünüyorum. Bugün
bu toplantıda çok büyük bir mutluluk yaşadım. Böyle bir
onuru yaşamama vesile olduğu için babama Yüce Allah’tan bir
kez daha rahmet diliyorum.. Rabbim, bizlere ve bizlerden
sonraki nesillere de kendi evlatlarına böyle bir kıvancı
yaşatacak birer ebeveyn olarak ilahi huzura çıkmayı nasip
etsin. Hepinize saygılar sunuyorum.
Ömer Faruk Er
Nimri Dede’nin oğlu Naki Dehmen’e teşekkür ediyoruz. Dede,
bir şiirinde şöyle diyor:
Sılada sevdiğim bir gonca idi
Daha koklamadan soldu dediler
Ben aşkımı ona söylememiştim
Duyunca gözleri doldu dediler.
Şimdi, konuşmalarını yapmak üzere Keban Belediye Başkanı
Sayın Ramazan Çelik’i kürsüye davet ediyorum. Buyurun
Başkanım.
Ramazan Çelik
Sayın Milletvekilim, Sayın Kaymakamım, Garnizon Komutanım.
“İki Devlet Bir Millet” Azerbaycan’dan Elazığ’a ve bugün
Keban ilçemize teşrif eden Yazarlar Birliği Başkanımız Sayın
Anar Bey. Fırat Üniversitemizin çok değerli bilim adamları.
Siyasi partilerimizin değerli il başkanları. Türkiye
Kamu-Sen’in değerli başkanı ve şube başkanımız, Elazığ
Musiki Konservatuvarı Derneğimizin başkanı ve üyeleri,
Anadolu Alevi Bektaşi Kültürünü Yayma ve Yaşatma Derneği
Başkanı, kamu kurum ve kuruluşlarımızın değerli
yöneticileri, basınımızın değerli temsilcileri ve çok
kıymetli Kebanlı hemşehrilerim.
Yıllardan beri üzeri küllenmiş mümtaz bir şahsiyet olan
Nimri Dede’mizi bugün burada anmak bizim için büyük bir
şereftir. Nimri Dede her zaman teklikten yana olan,
birlikten yana olan, Türk milletinin birliğini savunan büyük
bir şahsiyettir. Onu anmak, tanıtmak, yaşatmak Keban
Belediye Başkanı olarak benim de görevimdir. Nimri Dede bu
toprağın yetiştirmiş olduğu kıymetli bir şahsiyettir. Onun
şiir dünyasını, gönül dünyasını bizlere tanıttığı için
kıymetli dostum Prof. Dr. Ahmet Buran Beye çok teşekkür
ediyorum. Ben bu anlamlı günü Türk Milleti’nin birliğine,
yüce devletimizin bekasına, vatanımızın bölünmez bütünlüğüne
vesile olması dileğiyle hepinize hoş geldiniz diyor ve
sizleri saygılarımla selamlıyorum.
Ömer Faruk Er
Keban Belediye Başkanı Sayın Ramazan Çelik’e teşekkür
ediyoruz.
Keban Kaymakamı Sayın Hüseyin Çakırtaş’ı kürsüye davet
etmeden önce Nimri Dede’nin bir şiirini daha okumak
istiyorum:
Dostumuzla dostuz, düşmanla düşman
Coşunca süngümüz dinlemez ferman
Bize yan bakana açıktır meydan
Ölsek de dönmeyiz aslancasına.
Her sırrı biliriz, demeyiz asla
Biz bunu not ettik birinci fasla
Yurdumuz kararmaz kara bir yasla
Yarayı sararız Lokmancasına.
Sayın Kaymakamım, buyurunuz efendim.
Hüseyin Çakırtaş
Sayın Milletvekilim, Azerbaycan Cumhuriyeti’nin Yazarlar
Birliği Başkanı, toplantımıza çevre illerden gelerek katılan
çok değerli misafirler, sevgili Kebanlılar, kıymetli basın
mensupları. 1909 tarihinde Keban’da başlayan ve yine 1986
yılında Keban’da sona eren bir ömür. 80 yıla yakın yaşanan
bu hayatın kahramanı olan İsmail Dehmen için, diğer bir
ismiyle Nimri Dede için düzenlenen bu toplantıyı çok anlamlı
buluyorum.. Âşıklık geleneğinin çok yaygın olmadığı Elazığ
yöremizin belki de ilk ve tek âşığı olan Nimri Dede’nin
felsefe, düşünce, sanat yönünün bu etkinlikler vesilesiyle
çok daha iyi anlaşılacağını düşünmekteyim. Temenni ediyorum
halkımız, Âşık Veysel gibi Nimri Dede’ye de sahip çıksın ve
onun gönül dünyasından istifade edilsin. Bu vesileyle biraz
sonra birçok yönüyle tanıtılacak olan Nimri Dede’nin çok
daha değişik etkinliklere vesile olmasını, bu bağlamda
toplumun birliğine, beraberliğine vesile olmasını diliyor,
hepinize saygılar sunuyorum.
Ömer Faruk Er
Keban Kaymakamımıza da teşekkürlerimizi arz ediyoruz.
Değerli konuklar Nimri Dede bir dörtlüğünde cehaletle ilmi o
kadar güzel tarif ediyor ki hep birlikte şairimizin o
dörtlüğüne kulak verelim
Cehalet bir kurttur bak da gör ey can
İnsafsız kemirir bırakmaz derman.
İlm ise bir güneş gibidir herhal
Doğduğu menzile erişmez zeval.
Efendim şimdi de kardeş Azerbaycan Cumhuriyeti Yazarlar
Birliği Başkanı, onur konuğumuz Anar Bey’i alkışlarınızla
kürsüye davet ediyorum.
Anar
Sayın Milletvekili, Sayın Kaymakam, Sayın Belediye Başkanı,
Sayın Komutan, Aziz Dostlar, Arkadaşlar. Manas Yayıncılığın,
özellikle değerli dostum Şener Bulut’un davetiyle Elazığ’a
ve Keban’a gelmem dolayısıyla çok bahtiyarım. Ve sizin
olağanüstü güzelliği olan Keban Barajı’nı görmek ve burada
olmak bana iki satırlık bir şiir yazdırdı.
“ Ne mutlu bana
Geldim Keban’a.”
Aziz Dostlarım; Sayın Şener Bulut bana önerdi ki, burada ben
de bir konuşma yapayım. Bir kusurumu itiraf etmeliyim.
Şimdiye kadar ben ne yazık ki Nimri Dede’nin adını
duymamıştım, şiirlerini bilmiyordum.
Bizim eski bir yazarımız için anlatılır ki, onu gecenin
üçünde rüyasından uyandırıp demişler ki, sabahleyin sabah
saat dokuzda Çin şairi meselâ Tin Ten hakkında bir konuşma
yapmalısan. Tabi ki o bu şairin adını ilk defa işitmiş; ama
sormuş. “Bana konuşma için ne kadar vakit verirsiniz?” “Bir
saat” demişler. Şairimiz, “Korkarım ki bu süre bana yetmez.”
demiş; yani ben onun durumuna düşmek istemiyorum. Nimri
Dede’yi, Prof. Dr. Ahmet Buran’ın topladığı ve önsöz yazdığı
ve Manas Yayıncılığın bastığı bu kitabı dikkatle okuyacağım;
ama şimdi bu kitabı biraz karıştırdım ve burada okuduğum bir
şiiri sizlere de okumak istiyorum. Çünkü bugün onun ölüm
yıldönümüdür ve bu şiir de onun ölümle alakalı yazmış olduğu
bir şiiri. Yani her bir insan kaç yaşında olursa olsun, ölüm
hakkında düşünür ve o da böyle bir şiir yazmış:
Daha ne durursun avare gönül
Canı teslim etmek zamanı gelmiş.
Bir arz-ı hâl eyle o yâre gönül
Dostun hakkımızda fermanı gelmiş.
Diyorum ki bu ölüm meleği gelse de bundan yirmi yıl önce bu
büyük şairi aramızdan alsa da onun adı ve eserleri bugün de
yaşıyor, her zaman da yaşayacak. Teşekkür ederim.
Ömer Faruk Er
Kardeş Azerbaycan Yazarlar Birliği Başkanı sayın Anar Bey’e
bu güzel konuşmalarından dolayı teşekkür ediyoruz. Yine bir
şiirinde Nimri Dede şöyle diyor:
Dikensiz bahçemin sevgi gülünden
İsteyen bir miktar alsın dediler.
Mecnun olan varsa sevda çölünden
Çıkıp sağlıcakla kalsın dediler.
Efendim, şimdi de konuşmalarını yapmak üzere milletvekilimiz
sayın Prof. Dr. Abdulbaki Türkoğlu’nu kürsüye arz ediyorum.
Prof. Dr. Abdulbaki Türkoğlu
Sayın Kaymakamım, Sayın Azerbaycan Yazarlar Birliği Başkanı,
Sayın Komutanım, çok değerli Belediye Başkanları, İl
Başkanları ve çok kıymetli Kebanlı hemşerilerim; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Biraz önce Azerbaycan Yazarlar Birliği Başkanı konuşmasında
çok üzgünüm dedi. Nimri Dede’yi ve şiirlerini daha yeni
tanıdım dedi. O zaman bizim üzüntümüz daha çok ve katmerli
olması lazım. 55 yaşındayım, Elazığlıyım ben de ilk defa
duyuyorum Nimri Dede’yi. Bu güzel şahsiyeti bizlere
tanıttığı için Ahmet Buran Hoca’ma teşekkür ediyorum. Bu
toplantıda bir kere daha gördük ki Elazığ ilim ve irfan
yuvasıdır. Bu tespitten hareketle şehrimizin manevi
mimarlarının halkımıza tanıtılması hususu son derece
önemlidir. Şairin doğumu 1909, vefatı 1986. Biraz önce Sayın
Kaymakamım söylediler; Elazığ’da halk ozanı, âşıklık
geleneği yok ama bir Nimri Dede tanıdığımız ilk örnek. Nimri
Dede’nin özellikle İstanbul’daki hayatı son derece renkli ve
dolu dolu geçmiş. İstanbul’un kültür iklimini doya doya
yaşamış ve kendini geliştirmiş. Hacca gitmiş, Kerbela’da,
Necef’te gözyaşı dökmüş. Nimri Dede’nin kültür dünyamıza
tanıtılması bakımından düzenlenen bu toplantı son derece
olumlu neticeler verecektir. Nimri Dede’nin ölüm üzerine
yazmış olduğu bir şiirini okudum ve çok beğendim:
Daha ne durursun avare gönül
Canı teslim etmek zamanı gelmiş.
Bir arz-ı hâl eyle o yâre gönül
Dostun hakkımızda fermanı gelmiş.
Hazırlan ki katılalım kervana
Taşınmak var bir haneden bir hana
Bizi atmak için çark-ı devrana
Melekül mevt olan mihmanı gelmiş.
Deli gönül hele otur karşıma
Bak neler getirdin garip başıma
Âşık dede yazdır mezar taşıma
Desinler ki bir halk ozanı gelmiş.
Bu şiir Nimri Dede’nin kendisini çok aştığını göstermesi
bakımından önemli bir şiirdir. O ölümü. Dostuna kavuşma
gibi, vuslata erme gibi, Mevlâna misâli düğün gecesi gibi
görmüş. Ben evlatlarını, çocuklarını, torunlarını tebrik
ediyorum, Nimri Dede gibi bir babaya bir dedeye sahip
oldukları için. Umuyorum ki onlar Nimri Dede’yi kendilerine
örnek alırlar. Ben burada Ahmet Buran Hoca’ma bir kez daha
teşekkür etmek istiyorum, büyük ozanımızı bize tanıttığı
için. Ve tabi ki Manas Yayıncılık’a da teşekkür etmemiz
gerekiyor. Ben onların davetiyle bu programa katılıyorum; 12
kitap yayınlamışlar. İnşallah yarın akşam üniversitemizin
salonunda düzenlenecek bir toplantı ile bu eserlerimizi
tanıyacağız. Tabi ki değerli akademisyenlerimizi,
yazarlarımızı bu toplantıda çalışmalarıyla daha yakından
tanıyacağız. Ben tekrar hepinize saygılarımı ve sevgilerimi
sunuyorum ve bu toplantıyı düzenleyenleri tebrik ediyorum.
Ömer Faruk Er
Sayın milletvekilimize teşekkür ediyoruz.
Değerli misafirlerimiz birazdan bu kürsüde sinevizyon
eşliğinde Prof. Dr. Ahmet Buran, Nimri Dede Hayatı-Şiirleri
ve Felsefesi adlı konferansını sunacaktır. Ben konferansa
geçmeden önce Nimri Dede’yi kendisini anlattığı bir
dörtlüğüyle tekrar yâd etmek istiyorum.
Meğer aşk imiş canın mayası
Ona mihrap olmuş kaşın arası
Hakkın işlediği kudret boyası
Yüzde ben Mevlâna oldun da geldim.
Şimdi de “Nimri Dede” adlı kitabın yazarı Sayın Prof. Dr.
Ahmet Buran kürsüye gelecekler ve Nimri Dede’nin Hayatı
Şiirleri ve Felsefesi konulu konferanslarını sunacaklardır.
Hocamızı alkışlarla kürsüye davet ediyorum; efendim,
buyurun.
Prof. Dr Ahmet Buran
Sayın milletvekilim, değerli meslektaşım,
Sayın kaymakamım,
Sayın belediye başkanım,
Uzaktan ve yakından gelen çok değerli dostlar, değerli
Kebanlı hemşerilerim, değerli basın mensupları… Hepinizi
saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Nimri Dede’yi ölümünün 20. yılında anıyoruz. Ancak onu
anarken ikinci kişilerin sesinden şiirler okuyarak değil,
onu bir anlamda fiziki olarak da buraya getirip bir iki
şiirini kendi sesinden dinleyerek başlayalım istiyorum.
Nimri Dede’nin kendi sesinden şiirler:
…………………………………….
…………………………………….
Değerli misafirler önce Nimri Dede Hayatı ve Şiirleri adlı
kitabın hazırlanış hikâyesini kısaca size arz etmek
istiyorum.
Az önce dinlediğiniz şiirlerin kayıtlı olduğu bir kaset var
elimde. Bu kaset 1985 yılında kaydedilmiş.1985 yılında hocam
Prof. Dr Tuncer Gülensoy ve o tarihlerde yine Fırat
Üniversitesinde çalışan değerli ağabeyim Prof. Dr Abdulkadir
Yuvalı ve 1985 yılı Keban kaymakamı birlikte Pınarlar köyüne
gitmişler. Nimri Dede ve aynı köyden Ayşe Coşkun adlı bir
kadınla görüşmüşler, seslerini kaydetmişler. Ben de aynı
yıllarda 1984-85 yıllarında Keban-Baskil-Ağın Yöresi
Ağızları adlı çalışmamı yapıyordum. İşte o çalışmaya malzeme
olmak üzere bu köylerde, bu yörelerde derlemeler yapıyordum.
Hocam Prof Dr. Tuncer Gülensoy bir gün bana bir kaset verdi
ve bu kaseti al, bu yörede derleme yapıyorsun işine
yarayabilecek malzeme çıkabilir, bunu bir dinle dedi. Ben
kaseti aldım, dinledim. Ayşe Coşkun adlı hanımefendinin
konuşmalarını transkripsiyon alfabesi yardımıyla yazıya
çevirdim. Onu bu çalışmada kullandım. Nimri Dede’nin
konuşmalarını da dinledim, ama Nimri Dede daha çok şiir
okuyordu az önce dinlediğiniz şiirler o kayıttandı. Şiir
okuyordu ve konuşmaları yöre ağzı bakımından çok malzeme
vermiyordu. Daha çok ölçünlü, standart dili konuşuyor
gibiydi. Onun için o konuşmaları değerlendirmedim. Kaseti
bir kenara kaldırdım. Aradan yaklaşık 15 yıl geçti, 15 yıl
sonra bir gün bu kaseti yeniden dinledim. Yeniden
dinlediğimde şiirlerinde daha önce fark etmediğim bir
güzelliği, bir derinliği, bir vatan ve millet duygusunu fark
ettim. Ancak kasetteki şiirler 7-8 taneydi. Başka şiirleri
de olmalı diye düşündüm. Bu şiirleri elde edebilmek için
Pınaralar köyüne gitmek gerekir diye düşündüm. Değerli
arkadaşım Mehmet Ercan’la beraber (bu arada ona bana manevi
desteği dolayısıyla huzurlarınızda teşekkür ediyorum.)
Mehmet Ercan Beyle beraber köye gittik. Önce bir gidişimizde
köy muhtarı ve diğer köylülerle belki şimdi buradadır; Hıdır
Ali Güngör yanlış hatırlamıyorsam ile görüştük. Bilgi almaya
çalıştık Nimri Dede hakkında. Fakat Nimri Dede’nin 1986
yılında öldüğünü öğrendik. Çocuklarının da İstanbul’da
olduğunu, şu anda evlerinin kilitli olduğunu, kimsenin
olmadığını öğrendik. Ben onlara rica ettim telefon numaramı
verdim eğer çocukları köye gelirlerse telefonumu onlara
verin ya da beni haberdar edin, görüşmek istiyorum dedim
Bir yaz günü telefonumuz çaldı. Telefonu açtığımda ben Nimri
Dede’nin oğlu Naki dedi karşımdaki ses, babam hakkında
bizimle görüşmek istiyormuşsunuz buyurun gelin ben köydeyim
şimdi dedi. Ertesi gün hemen Nimri köyüne gittik. Gerçekten
bizi olağanüstü bir misafirperverlikle karşıladı Naki Bey
ağırladı ve o ilk karşılaşmadan itibaren Nimri Dede’ye
duyduğum muhabbeti Naki Bey’e de duymaya başladım. Naki Bey
bize yardımcı oldu. Nimri Dede’nin evinde bir kütüphanesi
vardı ve eserleri eski harflerle yazılıydı. Kütüphanesini
elden geçirdik; hangi eserler var, bu eserler nedir, yazma
eserlerin hangileri olduğunu, basma eserlerin hangileri
olduğunu gösterdim ve konularına göre hepsini not ettirdim.
Kendisinin şiirlerinden oluşan 19 defteri Naki Bey bize
verdi kendisiyle görüntülü röportajlar yaptık ses kaydı
aldık resimler çektik ve Elazığ’a döndük. Daha sonra bir iki
defa daha gittim bu köye.
19 defter bu örnekte gördüğünüz defterler gibi Osmanlı
harfleriyle yazılıydı. Bu defterleri önce Latin harflere
aktarmak gerekiyordu. Bu işi yaptık. Ancak 19 defter ve çok
sayıda şiir vardı. Sonra baktım şiirlerini bir sonraki
defterde tekrar yazmış, yani bir şiir neredeyse 10 defterde
tekrar yazılmış. Bu tekrarlar sırasında da şiirler üzerinde
belli oranlarda değiştirmeler yapmış, onlar üzerinde oynamış
idi. Biz sonuç itibarı ile Nimri dedeyi sağlığında
kendisinin “Dikensiz Bahçem” adını da verdiği ki, bizzat
onun kitabının bir bölümünün başlığı Dikensiz Bahçem adını
taşıyor şimdi. Dikensiz Bahçem adını verdiği şiirlerinin bir
bölümünü Latin harflerine çevirtmişti. Burada yer alan
şiirler Dede’nin kendi seçkisi niteliğinde idi. Ancak bu
şiirleri zannediyorum yazan daktilo ile yazmış idi. Genç
olduğu için bir kısım Osmanlıca kelimeleri, Arapça Farsça
sözleri hep yanlış yazmıştı. Onları düzelttik. Sonra
çevirdiğimiz ve kendisinin çevirdiği şiirleri birleştirdik,
konularına göre tasnif ettik ve 3 bölüm halinde kitaba
koyduk. Birinci bölümü Atatürk Cumhuriyet ve Biz üst
başlığını taşıyor. Çünkü bu bölümde Atatürk’e yazdığı
şiirler var, Cumhuriyet, Kurtuluş Savaşı ve sosyal konuları
işlediği şiirleri var. Biz bunu Atatürk Cumhuriyet ve Biz
başlığı altında verdik. Diğer aşk şiirlerini, daha çok
beşeri aşkı işleyen şiirlerini “Dikensiz Bahçem” adıyla
verdik. Üçüncü bölümde de “Ben ve Ötesi” başlığıyla dini
tasavvufî şiirlerini bir araya getirdik. Ben ve Ötesi şiir
kitabının herhalde üçte ikisini oluşturuyor. Şiirlerinin
çoğu dini ve tasavvufî nitelikli şiirler. Vahdet-i vücut
felsefesini çok derin bir anlayış ve duyuşla işleyen
şiirleri bu bölümde yer alıyor. Dördüncü kısımda da
kendisinin daha önceden Latin harfleriyle yazdırdığı
defterde olmayan şiirlerini de Diğer Şiirleri diye ayrıca
verdik. Onları diğer şiirleri diye ayırdım çünkü kendisinin
sağlığında oluşturduğu, seçtiği şiirler arsında onlar yoktu
ve onun seçtiği özel şiirler yine bir arada olsun, sonra da
bizim defterlerden tespit ettiğimiz şiirleri kitapta yer
alsın ama ayrı bir bölüm halinde olsun düşüncesiyle
düzenledik. Saha sonra şiirlerin birinci dizelerinden oluşan
bir dizin koyduk, şiirlere kolayca ulaşmayı sağlamak için ve
en sonda el yazısıyla birkaç sayfa örnek ve bulabildiğimiz
resimlerinden birkaç resim koyduk. Eserin yazılış ve
hazırlanış öyküsü kısaca böyle.
Nimri Dede kim? Nimri Dede’yi aslında bazılarımız, bu
yöreden olan insanlar, Hacı İsmail Dehmen olarak tanıyorlar.
Bazıları, köylüleri, yakın çevre köylüsü, komşusu alelade
bir insan olarak, yani sıradan bir Nimri köyü vatandaşı
olarak İsmail Dehmen’i tanıyor. Ama İsmail Dehmen’i Nimri
Dede kimliğiyle yazdığı şiirlerdeki düşüncesi ve dünyasıyla
ben de yeni tanıdım, şiirlerini gördükten sonra tanıdım.
Sayın milletvekilimiz de yeni tanıdım dedi, Sayın Anar Bey
de yeni tanıdım diyor. Elbette hepimiz yeni tanıyoruz. Çünkü
ilk defa şiirleri yayınlanıyor, bu zamana kadar Türkiye’de
şiirleri yayınlanmadı.
Nimri Dede hakkında İsmail Özmen tarafından hazırlanan,
Alevi Bektaşi Şairleri Antolojisinde biraz bilgi var. Bu
kitapta çok kısa hayatı hakkında bilgi ile beş örnek şiiri
yer alıyor. Ama bu şiirler yanlış yazılmış, hayatı
hakkındaki bilgilerde de eksiklikler ve yanlışlar var. Bunun
dışında Nimri Dede hakkında Cem Dergisi’nde bir makale
yayınlanmış. Cem Dergisinde de Nimri Dede’nin hayatı ve
felsefesi kısaca özetlenmeye çalışılmış ama şiirleri birkaç
bölüm şeklinde yani şiirlerinden birkaç dörtlük verilmiş.
Şiirleri tam olarak orada da yer almıyor. İnternette,
biliyorsunuz dünya artık internetin içinde, internet
sitelerine baktığımızda birkaç internet sitesinde, benim bu
araştırmalarım sırasında gördüğüm beş internet sitesinde
Nimri Dede hakkında bazı bilgilere tesadüf ettim. Ama o
bilgiler de çok eksik ve yanlış. Hatta bazılarında bir iki
şiir de veriliyor bu şiirleri yanlış yazılmış. Mesela
internet sitesinin birinde birisinin sorusuna bağlı olunarak
bir bilgi veriliyor. Nimri Dede kimdir diye bir soru sormuş
birisi. Orada açıklama yapmışlar, diyor ki Giritli bir
şairdir. Aslında Yümnü Dede’dir, yanlışlıkla Nimri Dede diye
biliniyor. Yani Giritli bir şairdir ve aslında Yümnü Dede
diye bir insandır, onu yanlışlıkla Nimri Dede diye söylüyor
insanlar. Böyle bir yanlış bilgi. Şimdi bu hazırladığımız
eserle Nimri Dede’nin gerçek kimliği, insan olarak Nimri
Dede, şair olarak Nimri Dede, mutasavvıf olarak Nimri Dede
ve bu yörenin bu toprağın insanı olarak Nimri Dede kimdir,
şiirleri gerçekten hangileridir, nelerdir ve onun şiiri
nasıldır bunlar böylece ortaya konmuş oldu. Bu kitaptaki her
şeyi ben burada size anlatmayacağım, sadece birkaç tespiti
burada size anlatacağım. Devamını kitabı alıp kendiniz
okuyacaksınız ve detayları oradan öğreneceksiniz.
Nimri Dede’nin doğum yeri Keban. 1325 yani 1909 yılında
Elazığ ilinin Keban ilçesine bağlı Nimri köyünde dünyaya
gelmiştir. Eski adı Nimri yeni adı Pınarlar olan köyde
dünyaya gelmiştir. İsmail Dehmen Hacca gittikten sonra Hacı
İsmail Dehmen biçiminde anılmaya ve tanınmaya başlamıştır.
Mahlası Nimri Dede’dir. Nimri sözü Farsça mürden fiiliden
yapılan nemiri sözünden gelmektedir. Nemiri sözü yöresel
söyleyişte Nimri biçimine girmiştir. Ölümsüz anlamına gelen
Nimri sözüyle, Alevi Bektaşi inanç önderlerine verilen Dede
sözcüğü birleştirilerek Nimri Dede şeklinde mahlas
oluşturmuş ve şiirlerinde o mahlası kullanıştır.
Nimri Dede’nin yani Hacı İsmail Dehmen’in soyu kendi
ifadesiyle Horasan Türkmenlerine dayanmaktadır. Bu tespit
Dede’nin kendi ifadesidir. O, “bizim soyumuz Horasan
Türkmenlerine dayanıyor” demektedir. Bizim yaptığımız
araştırmada da Cem Dergisi’nde yayınlanan İsmail Onarlı’nın
makalesinde de Horasan Türkmenlerine dayanıyor. Ama ataları
asıl olarak Yesi bugünkü Ahmet Yesevî’nin de metfun
bulunduğu, türbesinin bulunduğu bugünkü adıyla Türkistan
şehrine yakın Üç Kurgan yöresinden gelmişler ve Oğuzların
bayat boyuna mensuptur.
Üç erkek kardeşi var ama bu üç erkek kardeşi çok erken
yaşlarda vefat etmişlerdir. İki defa evlenmiş, birinci eşi
Nimri köyünden Elif Hanım, ikinci eşi Denizli köyünden
Müyesser Hanımdır. Üçü erkek beşi kız olmak üzere toplam
sekiz çocuğu vardır. Bunlardan Kadriye birinci eşi Elif
Hanımdan, Battalgazi, Fikriye, Şükran, Ali Naki, Ercihan ve
Suna ise ikinci eşi Müyesser Hanımdan olan çocuklarıdır.
Nimri Dede’nin anne ve babası kendisi daha çok küçük
yaştayken vefat ediyorlar, altı ay ara ile vefat ediyorlar
ve öksüz ve yetim kalıyor. Belli bir süre amcazadeleri
Hüseyin Efendi’nin yanında kalıyor, 1925 yılında İstanbul’da
gümrük müfettişi olan diğer amcazadesi Ahmet Bey’in yanına
gidiyor. İstanbul’a gidişi Nimri Dede’nin hayatında önemli
bir dönüm noktasıdır. İstanbul tabii her bakımdan Türk
dünyasının kıblesi durumunda olan bir şehir. Azerbaycanlı
şair Bahtiyar Vahapzade İstanbul’a Türklüğün kıblesi diyor.
Tabii ki bu kıbleye, kâbeye gelen insanların ruhunda maddi
ve manevi dünyasında çok önemli değişikliklerin olması
muhtemeldir. Dede bundan nasiplenmiş bir insan. İstanbul
onun için önemli bir mekân olmuştur.
İstanbul’da üç yıl Numune-i İrfan adlı bir okula devam
ediyor ama yaşı büyük olduğu için daha fazla müsaade
etmiyorlar ve bu okuldan ayrılıyor. Aksaray’da Vatan
Caddesi’nde Bozkurt Han’da kavun, karpuz satarak daha sonra
da kapalı çarşıda eski elbise alıp satarak geçimini
sağlamaya çalışıyor. Kapalı çarşıda bir elbise mağazası
açıyor ve İstanbul’da bazı gayrımenkuller satın alıyor, para
da kazanıyor. İstanbul’da önemli bir çevre ediniyor. Fatih
Spor kulübünün lisanslı güreşçisi oluyor, güreş yapıyor,
Mersinli Ahmet ile tanışıyor ve onla güreş yapıyor.
Bu arada edebiyata, sanata, şiire ve tasavvufa derin bir
ilgisi var, yaratılışı buna çok uygun bir insan. Bu sırada
neyzen Tevfik ile arkadaşlık ediyor. Mazhar Osman, Muzaffer
Özok, Şemsettin Yeşil, Osman Cemal gibi şahsiyetlerle
tanışıyor.
Nimri dede 1950 yılında hacca gidiyor dindar bir insandır
Nimri Dede. Oruç tutmayı çok sever, hem Ramazan orucunu hem
Muharrem orucunu eksiksiz tutar. Bu iki özel zaman dışında
diğer bazı özel günlerde de oruç tutarmış. Tabii ben
kendisini bizzat görmedim, böyle bir şansım olmadı ama oğlu
Naki Beye ve diğer aile efradına dayanarak bu bilgileri
veriyorum. Alevilik ile Sünniliği birleştiren bir anlayışa
sahip Nimri Dede. Ben diyor Sünnilerin ibadetlerine evet
diyorum çünkü kendisi de ibadetlerini yapan bir insan.
Orucunu tutuyor, namazını kılıyor ama Sünnilerin
softalıklarına, yobazlıklarına hayır diyor. Softalara hayır
derken neyi kastediyor, namazı bir şekli mecburiyet gibi
yapma anlayışına ya da beş vakit belli bir sportif hareket
yapıyormuş gibi yüreğinde, kalbinin derinliğinde anlamını
duymadığı ibadeti yapıyor olmalarına karşıyım diyor.
Alevilerin de yüreklerindeki deruni duyuşu benimsiyor.
Onların da ibadet yapmamalarından razı değil. O zaman
Sünniler Alevi Bektaşi vatandaşlarımız gibi kalben deruni
bir inancı duyan elbette var. Bu görüşe saygılı olurlarsa
Alevi vatandaşlarımızda bu deruni duyuş zaten var.
İbadetlerini yaparlarsa o zaman bir sorun kalmamış oluyor.
Nimri Dede çok coşkun bir mutasavvıf. Tam manasıyla bir
vahdet-i vücutçu. Bunu şiirlerinde çok güzel yansıtıyor.
Vahdet-i vücut görüşüne ait çok örnekler var. Burada çok
uzun uzun vaktinizi almayacağım. Sizler bu kitabı
okuduğunuzda bu şiirleri göreceksiniz. Sadece vahdet-i vücut
felsefesini işleyen şiirlerinden birkaç dörtlük örnek
vereceğim. Mesela
Şu yelden, topraktan, ateşten, sudan
Vücutlar yaratıp ayan eyledin
Her birini bir ayine edinip
Kendini kendine beyan eyledin.
Nimri Dede Tanrı’nın insanı bilmek için bu dünyaya
gönderdiğinin farkındadır. Dolayısıyla bilgiye son derece
önem verir ve cehalete son derece düşmandır. Bu bağlamda
“her şey bir şeydir, cahil hiçbir şeydir” der. Cahillik onda
okuma yazma bilmemek anlamında değildir. Okuma yazma bilen o
kadar diplomalı cahil var ki der. Evet mesele diploma sahibi
olmak değil, mesele yaratılışın esprisini, Tanrının insanı
niçin yarattığını ve insanın kim olduğunu, hangi
sorumluluklarının olduğunu fark etmektir. İşte Nimri
Dede’nin ayrıcalığı buradadır. Cehaleti yererken, cehalete
karşı çıkarken şöyle diyor:
Dede ne fenadır cehlin libası
Hep ömrü kirletir cehalet pası
Hayat fışkırsa da irfan yaylası
Ben onlardan tek bir giren görmedim.
Yine bir başka şiirinde:
Mürşit edinmeyen ilmi, irfanı
Önü sonu olur cehlin kurbanı
İnsan suretinde gezen hayvanı
Görmek ancak bilginlere mahsustur.
Osmanlıcayı biliyor, eski yazıyı yazıyor ama 1981 yılında
okuryazarlık belgesi alıyor. Gidip Latin harflerini
öğreniyor ve okuryazarlık belgesi alıyor. Aslında okuryazar,
aslında diplomaya ihtiyacı yok, şu belgeye ihtiyacı yok, o
zaten âlim bir insan. Bir örnek gidiyor Latin harfleriyle
okuma yazmayı öğreniyor ve belgesini alıyor. İslam’ın temel
esprisi budur aslında insanı varlığın özü kabul etmek.
İnsanı varlığın özü kabul ediyor. O Alevi Bektaşi
felsefesindeki temel anlayışı insani varlığın özü kabul
ediyor.
Birlik ve beraberlik istiyor. İnsanlarımız arasında birlik
ve beraberlik olmalı diyor. Bu yönüyle birlik beraberlik
içinde olmayı yüceltiyor. Çeşitli sosyal meselelere dokunan,
toplumun çeşitli sorunlarına değinen güzel şiirleri genel
anlamda bütün ülkemize, bütün insanlığa mesaj olabilecek
sosyal şiirleri var mesela
Her şeyin aslını birlikte ara
Birlikten ayrılıp tutuşma nara
Böyle bir kul ol da Allah’a yara
Gerisi yıldızlı yalan görünür.
Başka bir şiirinde:
Doğru gezip doğru yola gitmeli
Kudretince bir menzile yetmeli
Dünya nimetini taksim etmeli
Sade birkaç kişi yatmalı değil.
Nimri Dede sosyal adaletçidir. Sayın milletvekilimiz de
burada, dünya nimetini paylaşmanın en güzel bir yol olduğunu
şiirinde dile getirmiş. Evet, Nimri Dede Alevi-Bektaşi
geleneğin şairi. Elazığ yöresinin belki de en önde gelen
âşık edebiyatının temsilcisidir ve hazreti Ali’ye, Hacı
Bektaş Veli’ye bağlıdır. Hz Ali’ye ve Hacı Bektaş Veli’ye
yürekten bağlı ve saygılıdır. O saygı ve sevgisini
şiirlerinde defalarca dile getiriyor. Hz Ali’yi sevmeyenin
bana göre iyi bir Müslüman olması çok zor, Hz Ali’yi
sevmeyen bir Müslüman’a rastlamadım zaten. Ama onu sevmeyen
iyi bir Müslüman olamaz. Hz Ali Hacı Bektaş Veli dışındaki
dünyasında kimler var, başka bir şeyhi var mı yok mu tam
bilmiyoruz.
Somuncu Baba’dan bahsediyor. Somuncu Baba gerçekten manevi
dünyadaki piri olabilir. Ama o gerçekten sadece bir kişiye
bağlanacak biri değil. Hz Ali ve Hacı Bektaş Veli dışındaki
dünyasında da birçok kişi var. Onarlı köyü ile bir ilişkisi
var. Onarlı köyündeki ocağa bağlılığını ifade ediyor. Ama o
kendisi aslında bir merkez. Kendisi bir merkez olduğu için
onu bir yere koyup anlamaya çalışmaya gerek yok. Ama
nezaketi ve tevazusu bu bağlılığını çoğu şiirinde bize
gösteriyor.
Ali yolu düşünürler yoludur
İlim, irfan hem fazilet doludur
Bu Dede’n de o kapının kuludur
Gah can olur gahi canan dediler.
Dedeyi ayırma pirim Ali’den
Ahmet Verani’den, Bektaş Veli’den
Himmet erişince kızıl deliden
Elbet ki düşmesin efkâra gönül.
Aşkın pazarında bir ere, bir yerlere varılabilir, aşkın
pazarına vardıysanız pazarda satıcılar çoktur. Bu satıcılar
arasında tercihlerinizin nasıl olacağı size ve sizin
iradenizi elinde bulunduran Tanrı’ya bağlıdır. Ama bir
pazarda bir ere vardığını söylüyor. Açıklamaya gerek yok bu
pazarın ne pazarı olduğunu şiirinde açık söylüyor.
Aşkın pazarında bir ere vardım
Bir nutku bin derde derman görünür
Bir mescit yaptırmış içi meyhane
Sakinleri mest ü hayran görünür.
Bir bade de bana uzattı ol şah
Hemen destur edip dedim eyvallah
“Eyneme tüvellu seme veçhullah”
Bir zarfa bürünmüş insan görünür.
Dedim mest eyledi beni visalin
Felekler şevk alır görse cemalin
Oku fermanımı gör hasbihalin
Bu Dede kapında kurban görünür.
Nimri Dede, biz tanımıyoruz bilmiyoruz ama cumhuriyetin 50.
yılı kutlamaları çerçevesinde 1973 yılında Konya’da yapılan
âşıklar şölenine katılıyor. Ve Âşıklar şöleninde şiir
dalında Gufrani ödülünü alıyor. Gufranî ödülüne ait belgesi
Konya Turizm Derneği tarafından verilen birincilik belgesi
işte ekranda. Atatürk ve Cumhuriyet ile ilgili birçok şiiri
var. Ödülünü cumhuriyetin kuruluşunun 50. yılı münasebetiyle
düzenlenen yarışmada alıyor. Bu yarışmaya sunduğu şiiri
aslında kendi sesinden dinletirdim ama eski bir kayıt olduğu
için sesler çok anlaşılmıyor. Bu şiiri de sizlere okuyayım.
Sana öldün diye mezar kazmadık
Her kudretin Türk’ün kanında Ata’m
Kabrine dikmeye taş da yazmadık
Çünkü al sancak var yanında Ata’m.
İzinde oldukça yurdumuz hürdür
İmanımız metin, aşkımız gürdür
İstiklâl uğrunda sözümüz birdir
Böyle ahd eyledik gününde Ata’m.
Hep şulende yürür bu asil millet
Ben Türküm diyene ne büyük devlet
Cihan tarihine nam saldın elbet
Gör neler yazılır şanında Ata’m.
Tam 50 yıl oldu cumhuriyetin
Hep seni yad eder asil milletin
Nimri Dede nerde duyarsa methin
Hürmetle eğilir önünde Ata’m.
Bestelenmiş şiirleri de var. Türkiye’nin meşhur sanatçıları
tarafından bestelenmiş ve okunmuş şiirleri var. Mesela insan
olmaya geldim adıyla bilinen ve Arif Sağ tarafından
bestelenen şiirin birinci dörtlüğü şöyle:
İkilik kirini içimden atıp
Özde ben Mevlana oldum da geldim.
Gömüleli ariflerin gönlüne
Közde ben Mevlana oldum da geldim.
Devam ediyor ve uzun bir şiir. Bu şiirin nakaratı Arif Sağ
tarafından tabii bestenin gerektirdiği bir tasarruf
olabilir, nakarat kısmını “insan olmaya geldim” diye
değiştirmiş. Mevlana olup gelmek zaten insan olup gelmek
demektir. Dolayısıyla bir fark yoktur. Şekil olarak değişmiş
olması da sadece şiirin orjinalini bildikten sonra önemli
değil. Arif Sağ tarafından bestelenen ve hepimizin çok
severek dinlediği sözleriyle, müziğiyle çok uyuşan bir
bestedir. Bu eseri zannediyorum arkadaşlarımız programın
sonunda çalıp söyleyecekler. Sonra bir başka şiiri var
Abdullah Yüce bestelemiş. Abdullah Yüce’yi “bu ne sevgi ah”
diye başlayan o güzel türküsüyle hatırlarız. Abdullah
Yüce’nin besteleyip söylediği şiiri de şöyle:
Sılada sevdiğim bir gonca idi
Daha koklamadan soldu dediler
Ben aşkımı ona söylememiştim
Duyunca gözleri doldu dediler.
Şiirleri ve edebi kişiliği hakkında ben aslında çok söz
söylemek istemiyorum. Bu kitabın önsözünde de böyle bir
cümle kullandım. Ben şiirlerimin kaybolmaması için bunları
bir araya getirdim ve yayınladım. Bundan sonra şiirleri
hakkında bu alanın uzmanları değerlendirmeler yapacaklar.
Sanıyorum Nimri Dede hakkında Türk edebiyatında çok şey
söylenecek. Ben aslında dilciyim, halk edebiyatçısı veya
folklorcu değilim. Benim alanım Türk dili, ama ben çok
sevdiğim bir adamın, çok sevdiğim ve çok benimsediğim
felsefesinin ve onu ifade eden şiirlerinin kaybolmaması için
bu çalışmayı yaptım.
Şiirleri hakkında kısaca bir değerlendirme yapmak gerekirse
şunları söyleyebiliriz. Âşık edebiyatı içinde
değerlendirebiliriz. Şiirleri tarz olarak âşık edebiyatına
uygun, saz çalıyor, saz çalarak da söylüyor. Dini tasavvufi
şiirleri çok olduğu için tekke edebiyatı ile ilgisi var.
Nesimi’den Pir Sultan’dan Karacaoğlan’a kadar uzanan birçok
ozanın yer aldığı bir geleneğin parçasıdır o. Bütün bu
geleneğin bir orta noktası gibi değerlendirmek mümkündür.
Birkaç şiiri beyitle yazmış aruzu kullanmıyor. Şiirlerini
asıl olarak dörtlük esasına göre yazmış. Halk edebiyatımızın
temel nazım biçimi olarak âşık edebiyatının nazım
biçimlerinden koşma, mani ve destan, âşık edebiyatının nazım
türlerinden güzelleme, koçaklama ve ağıt, tekke edebiyatının
nazım türlerinden ise ilahi, nefes ve şathiyat-ı örfiyane
gibi türlerde şiirler yazmıştır.
O biraz Yunus Emre, biraz Karacaoğlan, Pir Sultan Abdal’dır.
O biraz Kaygusuz Abdal, biraz Neyzen Tevfik, biraz Mehmet
Akif’tir. O yöremizin Âşık Veysel’i, birliğimizin ve
dirliğimizin sembolü bir ozandır.
Ölümünün 20. yılında Nimri Dede’yi rahmetle anarken bu
toplantının yapılmasına vesile olan ve katkıda bulunan her
kese teşekkürlerimi sunuyorum. İnşallah bu anma toplantıları
her yıl tekrar edilir ve Nimri Dede’nin edebiyatımızda ve
gönül dünyamızdaki yeri daha geniş bir şekilde ortaya konur.
Katıldığınız için hepinize çok teşekkür ediyorum.