Ermeniler XIX. yüzyıla
kadar, Osmanlı devleti içerisinde “dini söylemlerle” ve
“cemaat kültürü” ile şekillenip gelişti. Ancak bu asırdan
itibaren Ermenilerin dini ve sosyal hayatına çeşitli dış ve
iç etkenlerin müdahalesiyle “milli karakter” kazandırma
gayreti, Fransız ihtilalinin Avrupa’da sebep olduğu olaylar,
Rusya’nın kışkırtmaları ve Balkanlar’daki ulusların istiklal
arayışlarının başarılı olması Ermeni toplumunu da istiklal
arayışına yöneltti. Başlangıçta çok küçük bir grup halinde
meşru Osmanlı yönetimine karşı harekete geçen Ermeni
ihtilalcileri, geniş halk kesimlerine dayanabilmek için
Kiliseyi kontrol etme ihtiyacı hissetti. Bu amaçla Ermeni
Komiteleri tarafından girişilen silahlı propaganda kısa
zamanda Osmanlı Ermenileri üzerinde etkisini gösterdi.
Nizamnamenin verdiği bir
takım hak ve yetkilere dayanarak, Patrikhane ve diğer
kurumların yönetimine seçilen genç kadro, toplumunu esenliğe
götürmek yerine komitacılarla birlikte hareket eden bir
takım ruhani liderler öncülüğünde, ihtilal hareketlerine
katılmak istemeyen ruhanilerin ve Ermeni toplumuna mensup
diğer meslek sahiplerinin, öldürülmesinde hiç tereddüt
etmedi. Bu durum Ermeniler arasında siyasi bir çatışmanın
yaşanmasına neden olduğu gibi, İstanbul Ermeni
Patrikhanesi’ne bağlı kurum ve kuruluşlara da terörün
girmesine sebep oldu. Komitacılar bu konuda o kadar ileri
gittiler ki, kendi ahalisini öldürdükleri gibi onların rahat
hayatlarını büyük bir kargaşaya iterek, Osmanlı devletiyle
de çatışmaya sokmaktan kaçınmadı. İhtilalcilerin bu tutum ve
davranışları Osmanlı Ermenileri’ni acı bir sona götürdü.