Her biri, ulu birer dağ olan ata-babalarımızı yazarken; Türk tarihinin,
Türk kültürünün sürekliliği; Türklüğün coğrafya tanımaz
birliği karşısında gurur duydum; sevindim, övündüm.
Ata-babalarımızın dünyasında dolaşırken neler gördüm neler… Oğuz Han
görüntülü Mete Han’ın Türk Birliği’ni sağlama heyecanına
tanık oldum. Attila ile Avrupa’yı bir baştan bir başa
dolaştım. İlteriş Kutluk, Bilge Kağan, Tonyukuk, Türk’ün
destanını yazarken yanı başlarındaydım. Kaşgarlı Mahmut
huzurunda, Türkçe ve Türklük aşkının yoğunluğu içinde
kendimden geçtim. Fârâbi ile söyleşirken, duygularımın
seline kapılıp; Türkçe’den başka dillere kucak açan
devir-devrâna öfke sağanağımı yağdırdım! Yunus ile Hacı
Bektaş ile çiğdem topladık bozkırlardan. Mevlâna ile gül
demetledik Konya’dan! Ali Kuşçu’nun hayatını görünce ibretle
irkildim! Bütün Türk budunlarına birlik, beraberlik dersi
verdiğine tanık oldum. Fatih’in Peygamber muştulu fethini
seyrettim. Fuzûlî, Abay, Mahtum Kulu divânında şiirden söz
ettik… Osman Batur ile uçaklara kement attık!
Ve Mustafa Kemâl Atatürk ile bu ulu destanı yaşadık! Sözün kısası, pek
çok güzellikler yaşadım o ulu dağları gezerken. O
güzellikler karşısındaki duygularımı sizlerle paylaşmak
istedim.”
diyen yazarımız adeta Türk
dünyasının manevi ve kültür haritasını bu eseri ile
anlatmaktadır.