Dinle
Neyden
(Mesnevi’nin İlk 18 Beytinin Türkçe Şerhleri)
Doç. Dr. Şener Demirel
Manas Yayıncılık, 2009, s.552, Elazığ
Bu kitap, Mevlânâ’nın adıyla özdeşleşmiş, başından sonuna
kadar insanın ne olduğu, ne olacağı ve ne olması gerektiğini
kendine has üslûbuyla dile getirdiği ünlü eseri Mesnevî’nin
ilk 18 beytinin Türkçe şerhleri üzerine yapılmış bir
çalışmayı içermektedir.
Alman şarkiyatçı Annemaria Schimmel, Tasavvufun Boyutları
adlı ünlü eserinde Mevlânâ ve Mesnevî hakkında şöyle bir
tespitte bulunuyor: “Türkler Hazret-i Mevlânâ’larına
derinden bağlıdırlar. Türk bilginleri ve mutasavvıflarıysa
Mesnevî’nin daha iyi anlaşılmasına büyük katkıda
bulunmuşlardır. On altıncı yüzyılın sonlarıyla on yedinci
yüzyılın başlangıcındaki üç önemli Mesnevî şerhi, Türkiye’de
yazılmıştır. İsmail Rusâhî Ankaravî’ninki (ölm.1631) hâlâ
eldeki en iyi şerhlerdendir. Yüzyıl sonra, kendisi de ince
bir mutasavvıf şair olan İsmail Hakkı Bursalı (ölm.1740)
tarafından da bir şerh çıkmış, gene aşağı yukarı aynı
tarihlerde Süleyman Nahifî (1738) bütün mesnevîyi kafiyeli
ve vezinli olarak, aslına sadık kalarak çevirmiştir. Vezin
üzerinde titizlikle durulan yabancı bir dile yapılmış ilk
tam çeviri sayılır bu, daha sonraki çağlarda Urdu, Pencap ve
Sind dillerinde de aynı üslupta çevirilere rastlanır.”
Schimmel’in tespiti yerinde ve belki bugün için eksik bile
sayılabilir. Çünkü Mevlânâ’nın adıyla özdeşleşmiş olan ünlü
eseri Mesnevî, bugün Türkçeden İngilizceye, İspanyolcadan
Almancaya, Arapça’dan Urducaya kadar dünyanın belli başlı
birçok diline çeviri ve şerhleri yapılan ender eserlerden
biri hâline gelmiştir. Kuşkusuz Mesnevî’nin böylesine bir
geniş coğrafyada okunması ve daha iyi anlaşılması için
şerhlerinin yapılması, içinde dile getirilen duygu ve
düşüncelerin her coğrafyadaki insana hitap etmesi ve o
coğrafya insanın Mesnevî’de kendinden bir şeyler bulması ile
açıklanabilir. Bir başka ifadeyle Mevlânâ dönemin diğer
mutasavvıf şahsiyetleri Hacı Bektaş-ı Veli ve Yunus Emre
gibi eserlerinin merkezine özellikle Mesnevî’ye “evrensel”
değerleri oturtmuş ve söz konusu değerden yola çıkarak bütün
insanlara ulaşabilme başarısını göstermiştir. Bu
şahsiyetlerden biri olan Fransız bilim insanı Eva De Vitray
Meyerovitch kendisiyle yapılan bir söyleşide Mevlânâ’nın
düşünce sisteminin nasıl “evrensel” bir nitelik taşıdığını
şöyle ifade etmiştir: “Ben size Mevlana’dan, şefkat ve açlık
numûnesi insanlar olan dünün ve bugünün velilerinden
bahsediyorum. Onları okurken, tercüme ederken, hayranlık
üstüne hayranlık duyduğumu söylemeliyim. Onların evrensel
bakış açıları hakkında sizlere yüzlerce misal verebilirim.
Sadece Mevlana ile yetinirsek, bir gün kendisi Fîhi Mâ-Fîh’te
‘Mekke’ye götüren yollar şüphesiz pek çoktur’ diye
yazmıştır. Mekke’ye kara yoluyla da gidilebilir, deniz
yoluyla da. Küçük ya da büyük mesafeleri kat etmek üzere,
Bizans’tan da geçilebilir, Suriye’den de. Fakat yolların ne
önemi var? Asıl olan o yere ulaşmak değil mi? Ki o yerde,
tartışmalar ve münazaralar bir anda kesilir. O yerde
gönüller birbirine açılır ve birleşir: ‘Gönlün bu coşkusu,
ne imandır, ne de inançsızlık, sadece aşktır.’
Mevlânâ ve eserleri üzerine yaptığı çalışmalarla haklı bir
takdire layık olan Abdülkadir Gölpınarlı, Mevlânâ’yı
öncelikle büyük bir ahlâkçı olarak niteler ve ‘söylenenle
yapılanın, nazarî olanla tatbik edilenin, insanın önce
içyapısında bütünleşmesi gerektiğini bilen bir ahlâkçı’
olduğunu belirtir. Mevlânâ’nın mutasavvıf/ahlâkçı
kişiliğinin somut bir örneği olan Mesnevî, Mevlânâ’nın
ortaya koymaya çalıştığı “evrensel” değerlerin daha iyi
anlaşılması amacıyla yüzyıllar içinde onlarca dilde tercüme
ve şerhe tabi tutulmuştur. Söz konusu tercüme şerhlerin
büyük bir bölümünü Türkçe tercüme ve şerhler
oluşturmaktadır. Bu arada özellikle Mevlânâ’nın kendi
elinden çıkması nedeniyle ayrı bir değer taşıyan Mesnevî’nin
ilk 18 beytinin müstakil olarak şerh edilegeldiğini de
ayrıca belirtmek gerekir. İşte bu bağlamda elinizdeki
kitapta, hem Mesnevî’nin bütünü içinde hem de müstakil
olarak şerh edilen ilk 18 beytin Türkçe şerhleri bir araya
getirilerek, konuya ilgi duyanların hizmetine sunulmuştur.
Çalışmamız üçü manzum, 28’i mensur olmak üzere toplam 31
şerh üzerine kurulmuştur. Söz konusu şerhler içinde Farsça
yazılmış olmasına rağmen Türk edebiyatında Mesnevî şerhi
geleneğinin önemli bir halkası olan Surûrî şerhi de
bulunmaktadır.
Tespit ve temin edilebilen 31 şerhten 16’sı el yazması
durumundadır ve birçoğu ilk kez bu çalışma ile bilim
dünyasına tanıtılmış olacaktır. Geri kalan şerhlerden 5’i
eski harflerle, 10’u da Cumhuriyet sonrası yeni harflerle
yayımlanmıştır. El yazması ve eski harflerle matbu durumda
bulunan şerhlerden bazıları üzerinde yüksek lisans, doktora,
müstakil kitap ve makale düzeyinde bilimsel çalışmalar
yapılmış ve yayımlanmıştır.
Çalışma, Mesnevî ve Mevlânâ’nın hayatı ve eserleri hakkında
tanıtıcı mahiyette verilen bilgilerin yer aldığı giriş, yedi
bölüm, sonuç, kaynakça ve genel indeksten meydana gelmiştir.
I. Bölümde Mesnevî, Mesnevî’nin Türkçe tercüme ve şerhleri
ile şârihler hakkında bilgiler II. Bölümde Ney ve 18 sayısı
hakkında bilgiler verilmiştir. III. Bölümde Mesnevî’nin
Türkçe şerhlerinde ney metaforu başlığı altında neyin
metafor/ istiare/eğretileme ve sembol olarak
değerlendirilmesinin arka planı üzerinde durulmuştur.
Çalışmanın IV. Bölümünde Türkçe şerhlerdeki atıfların
kaynakları üzerinde durulmuş, şârihlerin ne tür kaynaklardan
faydalanarak şerhlerini gerçekleştirdikleri hakkında bilgi
verilmiştir. V. Bölümde Eski Türk Edebiyatında metin şerhi
geleneği ve bu gelenek içinde Mesnevî şerhlerinin yeri ve
söz konusu şerhlerde izlenen yöntem üzerinde durulmuş, bu
bağlamda Türkçe şerhlerden örneklerle konu gözler önüne
serilmeye çalışılmıştır. Çalışmanın VI. Bölümünde ise Türkçe
şerhler arasındaki benzerlik ve birbirlerinden etkilenme
düzeyleri irdelenmeye çalışılmış, örneklerle şerhlerin kaç
grupta toplanabileceği belirtilmiştir.
Çalışma, Sonuç ve Kaynakçadan sonra metinlerin yer aldığı
VII. Bölüm ve çalışmanın tamamında yer alan özel isimlerin
bulunduğu Genel İndeks ile sona ermiştir.