Şunu bir daha iyi
anladım ki, ‘—kültürün taşıyıcısı’ şairlerdir. Kalemin,
dilin ve bu vesile ile milletin asıl muhafızları da,
‘—şairlerdir’ Şair sözünde, ‘—ilim ve hikmet’ vardır. Şairi
besleyen, ‘—ilham’ kaynağına bizler, ‘—nutku ilahi’ diyoruz.
Gönül gözleri ile âlemi tefekkür eden şairlerimiz öyle bir
vecd hali yaşar ki, ‘—çileye selam’ eder! Öyle ki, şairin
gıdasında, ‘—dert’ vardır. Hicran vardır, hasret vardır!
Bir
ulu muhabbetin yaşanmasına vesile olan Elmas Yıldırım,
Türklüğün ve İslam’ın 7. asırdan sonra kâh Divan Şehri, kâh
Hadis Şehri olarak temayüz ederek ilimlerin zirvesinde bir
bahtlı coğrafya olan, ‘—Ata Yurdundan’ Hicret etme, göç etme
durumunda kalmıştır. Yüreğini Bakü’de bırakarak, Anadolu’nun
bağrında nefes alan şairimiz, ‘—öyle güçlü eserler
bırakmıştır ki, bu şehrin var olan güzelliğine güzellik
katmış ve Doğu ve Güneydoğu’nun İç-Batı Anadolu’ya açılan
Elazığ’ın kiliminde ki özge deseninde Onunda artık
ilmiklerini görüyoruz!’
Hey koca Asya,
Ey, Tefekkür
dünyam!
70 yıl,
Seni benden ayırdı
Kızıl bir
istibdat!..
Sen ki,
Türklüğe
mahşerdin!
Sen ki,
İslam’a nuruna
rağbet
Medine’nin
yolunda,
Ayak türabıydın!
Uluğ Türkistan
semaları,
Işıl ışıl nur
halkalarında,
Nasıl kaynardı!
Buhara,
İslam’ın ‘Hadis’
şehri,
Kaşgar,
Türklüğün ‘Divan’
şehriydi!
Veliler ordusu,
Yürürdü, konak
konak!
Ahmet Yesevi’den,
Şahı Nakşi Bendiye!..
Farabi’den İbni
Sina’ya!
İlimlerin
zirvesinde,
Bir bahtlı
coğrafya!..
70 yıl,
Kâh Musa’nın
çilesini!
Kâh Yusuf’un
sabrını!
Okur gibi oldum...
Bir büyük talim,
Bir büyük
terbiyeden geçti,
Koca Türkistan!
Ey Horasan
Erenleri,
Ey Alperen ruhlu
dervişler,
Hasret vaktidir
bugün...
18 Mart 2007
ELAZIĞ
“Bir
ananın iki oğlu/ Bir ağacın iki kolu” olan bizler, Elmas
Yıldırım anısına yapılan programlarla bir kimlik duruşunu/
bir özge saf duruşunu/ ortak bir akıl geliştirme yönünde o
kadar güçlü adımlar attık ki, bu kanaatimce her şeye bedel…
İşte,
şef Kenan Çimtay’ın arkadaşlarıyla birlikte aylarca büyük
bir sabır, büyük bir Cehd ile hazırlamış oldukları, ‘—Harput
Türküleri Konseri’ Musiki sevdasında; yürekli bir insanın
tabiatın rengârenk bir senfoniye sahip olduğunu; o
tefekkürle rüzgarın fısıltısında, suların şırıltısında,
yaprakların hışırtısında, kuşların cıvıltısında, dağların
avazında vatan hasretini dillendirdiğini/ gönlünü
dinlendirdiğini bir daha düşündüm. Şiirlerini, özge
coğrafyasından yankılanan bu ahenkle seslendirdiğini
yorumlamak isterim. Neden mi? Sessizliğin ıslak senfonisi
yanında; sessizliğin amansız çığlığını duyarsınız, o
mısralarda!
Musiki konusunda belki ilk önemli adımları da bu millet
atmıştır. Nota kavramı olsun, musiki makamları olsun, Türk
İlim Âleminin bizlere en bahtlı hediyesidir.
Çankırı’da, ‘yaren meclisi’ Diyarbakır’da, ‘eyvan gecesi’
Şanlıurfa da, ‘Sıra gecesi’ Elazığ’ımızda, ‘kürsü başı’
adıyla yarenlerin sohbet sofrasıdır.
Bu
sofranın müstesna anında; Rast, Uşşak, Hüseyni, Hicaz
makamlarını dinlerken bu toprağın insanının psikolojik
yapısı ile musikinin nasıl örtüştüğünü düşünürüz.
Farabi(870–950)
tam 13 asır önce makamlar üzerinde yaptığı çalışmada; “Rast
makamının: İnsana sefa(neşe, huzur), Neva makamı: İnsana
lezzet ve ferahlık; Uşşak makamının: İnsana gülme ’dilhek’;
Saba makamının: İnsana şecaat (cesaret, kuvvet); Hicaz
makamının: İnsana tevazu (alçak gönüllülük ); Hüseyni
makamının: İnsana sulh
( sükunet,
rahatlık) verdiğini söyler!.”
Harput/dolayısı ile Elazığ insanının belli özellikleri
vardır ki, musikimizle bir noktada bütünüyle örtüşmektedir.
Elazığ insanı her halükarda, ‘neşelidir’ Gam ve kederi büyük
bir soğukkanlılıkla karşılar! Hayata ve olaylara karşı,
‘—cesur ve kuvvetlidir’ Özellikle en fazla takdir toplayan
yönü ise, ‘—alçakgönüllü’ oluşudur.
Elmas
Yıldırım, Atatürk Türk iyesi’nde; Cumhuriyetimizin henüz 10.
yaşında, Elazığ’a gelmişlerdir. Özellikle, Cumhuriyetin
Atatürk Dönemi(1923–1938) dönemi Türkiye’mizin her bakımdan
yeniden yapılanma; imar ve iskân dönemidir. Elmas Yıldırım,
o dönemlerin 27 ila 35 bin arasında değişen Elazığ’ında; bir
eğitimci olarak, bir idareci olarak takriben 18 yıl görev
yapmıştır. Bu görev süresi esnasında bu şehrin insanına;
‘—okumayı ve yazmayı sevdirmiştir’ Şairin dediği gibi,
“—tohumu toprağa saç, vermezse toprak utansın” Elmas
Yıldırım, Hakka yürüyüşünün 55 yılında her iki kardeş
ülkenin muhteşem işbirliği ile anılıyorsa, ‘—hayırlı
hizmetlerde’ amel defterinin açık olduğunu; ruhaniyetiyle öz
vatanına hizmete devam ettiğini bir daha anlıyoruz. F.Ü.
Devlet Korosu, Kültür ve Turizm Bakanlığı Klasik Türk Müziği
Korosu ile EMK’ nın birlikte hazırladığı konserde, bir daha
Elmas Yıldırım’ın eserlerini Güldeniz Agiş’in kazandırdığı
Bestelerle yaşadık.Meleyke Memeddova’nın şiirleri ile geceye
bir efsunkâr havaya bürünmüştü.
*** ***
Hassasiyetimiz, iman potasında yoğrulursa mesele kalmaz!
Ayet bizlere ilahi ikazda buyuruyor; “Ey iman edenler!
Birbirinizle gizli konuşacağınız zaman o takdirde günah,
düşmanlık ve Peygambere isyan hakkında gizlice konuşmayın.
Fakat, (konuşacaksanız) iyilik ve takva hakkında sessizce
konuşun! Ve huzuruna toplanacağınız Allah’dan
sakının!”(Mücadele, 9-10)
16-22
Nisan tarihlerini, ‘—kutlu doğum haftası’ olarak idrak
ediyoruz. Allah Resulünün(a.s.v) ve o mualla okulun her biri
yıldızı bulunan Sahabe yolunda yürümenin mutlaka adabını
öğrenmeliyiz... Allah Resulünün ahvali(sözleri), efali(fiilleri),
ahvali(halleri) hayatımızın her anına, ‘—örnek’ almalıyız.
Sahabe
hayatında ne vardır; “—Ve yusirune ela enfusihim”Türkçe
meali şöyle;
“—onlar,
kardeşlerini kendi nefislerine tercih ederler” (Haşir, 9)
Fedakarlık budur! Ahlaken ve takva yolunda yükselmenin yolu
da budur. Özellikle de, “—Namazın dini, zekatın ise asayişi
muhafaza eden/ koruyan ilahi iki esas” olduğunu aman ha
aklımızdan çıkarmayalım.