Kimdir bu Elmas Yıldırım?
Neden Türk dünyası için bu kadar önemli?
Bakıyoruz 13. Uluslararası Şiir Akşamları onun anısına
düzenleniyor.
Şimdilerde de hummalı bir çalışma ile Elazığ’da ve
Azerbaycan’ın Başkenti Bakü’de onun doğumunun yüzüncü
yıldönümü için büyük tören hazırlıkları yapılıyor.
Sahi kim bu Elmas Yıldırım?
Onu böylesine gündeme taşıyan, gündemde tutan ne?
Neden Elazığ için bu kadar önemli?
Neden Azerbaycan için önemli?
En iyisi Elmas Yıldırım’ı tanımak. İsterseniz gelin birlikte
Elmas Yıldırım’ın hayat hikâyesine uzanalım. Bakalım kimmiş
bu zat? Nereden ve nelerden kaynaklanıyor önemi?
Elmas Yıldırım, 25 Mart 1907’de Bakü yakınlarında bulunan,
Gala (Kale) köyünde varlıklı bir ailenin ilk çocuğu olarak
dünyaya gelir. Ailesiyle birlikte, şimdi Bakü’nün bir semti
olan Çemberekend’de eski adıyla ‘Saraykin’ sokağında bulunan
7 numaralı evde büyümeye başlar. Çocukluk yılları, dilinden
hiçbir zaman düşürmediği, gönlünde silinmesi mümkün olmayan
derin ve kalıcı izler bırakan Hazar’ın çılgın dalgalı
sahillerinde geçer.
Elmas Yıldırım, Çemberekend’de ‘İttihad Mektebi’nde eğitime
başlar. Daha sonra öğretmen okulunu bitirir. 1927 yılında o
zamanki adıyla Azerbaycan Devlet Üniversitesi, bugünkü
adıyla Bakü Devlet Üniversitesi’nde Şarkiyat Fakültesi
Edebiyat Bölümü’ne kaydolur. Ancak, Yıldırım’a yüksek tahsil
yapma imkânı verilmez. Ülkesini işgal eden Bolşevikler ve
onların yerli işbirlikçileri tarafından, ailesi zengin
sınıfına dâhil edildiği için fakülteden uzaklaştırılır.
Ülkesinin Rus kızıl ordusu tarafından işgal edilmesine karşı
çıkan Elmas Yıldırım, şiirleri ile bu durumu protesto eder.
Düşüncelerini dağlarla paylaştığı, “Öperken alnından füsunlu
bir yaz” mısrasıyla başlayan, “A Dağlar” redifli şiirinin
Türkiye’de yayınlanması Derbent’e sürülmesi için yeterli
sebeptir. Bu durum onu yıldırmaz. Vatan sevgisi ve
bağımsızlık ruhu ile bezeli kalbi ve kafası bu defa ona
“Dağlar Seslenirken” adlı şiirini yazdırır: “Ne düşer yurdu
batmış bir yiğidin payına? Ya şerefli istiklâl, ya kızıl
kan, a dağlar.” mısraları ile son bulan bu şiir 1930 yılında
Bakü’de, Azerbaycan Neşriyyat Şubesinde çalışan tarihî
romanlarıyla tanınan Mehemmed Sait Ordubadî’nin yardımıyla
yayınlanır. Şiir hemen yasaklanır. Elmas Yıldırım da
Türkistan’a -Aşkabat’a - sürgün edilir.
Büyük bir aşkla vatanını ve milletini sevmekten başka hiçbir
suçu olmayan Elmas Yıldırım, Aşkabat’ta da boş durmaz. Bütün
amacı millî şuuru ayakta tutmak, bağımsızlık sevdalısını
gönüllerde yeşertmek olan şair, bu amaçla bütün enerjisini
bu yönde sarf eder. Bu dönemde yazdığı ve teması vatan,
millet ve bağımsızlık olan şiirleri elden ele dolaşır.
Aşkabat’ta da takibe uğrayan vatan şairi Elmas Yıldırım,
burada yolun sonuna geldiğini anlar. Şimdi önünde iki
seçenek vardır: Ya kendisinden istenenleri yapıp
Bolşeviklerin safında yer alacak ve alanlarla birlikte
köleliğe, zulme boyun eğecek ya da vatan ve bağımsızlık için
mücadeleye devam edecektir. Şair Elmas Yıldırım ikinci yolu
seçer. Ancak verdiği bu karar kendisi ve ailesi için oldukça
ağır bir karardır. Aşkabat’tan da ayrılmak zorundadır.
Aşkabat ’ta kalması demek ‘Buzlu Cehennem’ adını verdiği son
durak Sibirya’ya gönderilme ve orada kurşuna dizilme
demektir.
Elmas Yıldırım ve eşi Ziver Hanım, İran / Güney Azerbaycan
üzerinden Türkiye’ye kaçmaya karar verirler. Genç
Yıldırımlar, 19 Haziran 1933 günü saat 21.30’da dikkat
çekmemek için evlerinin lambasını da açık bırakıp üç aylık
olan bebekleri Azer’i de yanlarına alarak kaçakçı deve
kervanına katılırlar. Birkaç gün bu kervanla birlikte yola
devam ederler. Bu yolculuğun riskli olabileceğini düşünen
şair ve eşi, Firûze yaylasında kervandan ayrılırlar.
Yollar amansızdır. Perişanlık, yorgunluk, açlık, susuzluk
had safhadadır. Takatleri kesilir. Ziver Hanım’ın sütü
kalmamıştır. Üç aylık Azer ağlar. Bir ara o kadar bunalır ki
bu genç çift, Azer’i bir kayanın gölgesine bırakıp gitmeyi
düşünürler. Düşündüklerini de yaparlar. Azer’i bir kayanın
dibine bırakan ana baba birkaç metre ağlayarak yürüdükten
sonra geri dönüp yavrularını bağırlarına basarlar.
Elmas Yıldırım’ın vefakâr ve cefakâr eşi Ziver Hanım’ın
ifadesine göre, İran sınırına yakın bir yerde yönlerini
şaşırırlar. Nereye, nasıl gideceklerini bilemezler.
Böylesine çaresiz duruma düştükleri sırada beyaz atlı biri,
Ziver Hanım’a göre Hızır Aleyhiselam kendilerine yol
gösterir.
İran sınırında tutuklanırlar. Stalin’in zulmünden kaçan bu
çift “Stalin’in Casusu” “Rus Casusu” oldukları gerekçesi ile
25 gün işkence ile sorgulanırlar. Suçsuzlukları ortaya
çıkar. Yolculuk devam eder. Nihayet, Atatürk Türkiye’sine-
Van şehrine- gelirler. Ziver Hanım’ın ifadesine göre, Van’da
Ahat Bey adında bir vatanperver kendilerine yardımcı olur.
Ahat Bey’in evinde iki haftaya yakın bir süre kaldıktan
sonra kendilerini ömür bağrına basacak olan Elazığ’a hareket
ederler. Türkiye Cumhuriyeti, Yıldırımlara kucak açmıştır.
Bakü’nün Hazar Denizi’ne hasret kalan şairi Elazığ Hazar
Gölü’nün sıcak insanları karşılar.
İkinci vatanlarına çabucak alışan bu genç çiftin etrafı
bacı, kardeşleri ile dolar. Şair için artık hür ve müstakil
Anadolu coğrafyasında yeni bir hayat başlar.
Elmas Yıldırım, Türkiye’ye geldikten sonra rahat bir nefes
alır. Dili, dini, kökü, arzu ve idealleri bir olan ‘Elazığ
gakgoları’ onu içtenlikle sever; sarıp sarmalar. Elazığ ve
Hazar Gölü şaire, doğup büyüdüğü, çocukluk ve gençlik
yıllarını geçirdiği Hazar Denizi’ni hatırlatır. Vatan
hasretinin kasıp kavurduğu gönlünü biraz olsun serinletmek
için sık sık Hazar Gölü’e gider, “Aç koynunu, uzaktan
gelmişim, çok yaslıyım; eli, yurdu çalınmış bir garip
Kafkas’lıyım.” diyerek onunla dertleşip hasret gidermeye
çalışır.
1934 yılında Palu ilçesine bağlı Karaca Bucağı / Karacabağ
İlkokulu’nda vekil öğretmenliğe başlayan şair Elmas
Yıldırım, 1935’de Palu’nun Karaçor nahiyesinde ve bugün
Kovancılar’a bağlı Çaybağı’nda görev yapar. 1939 yılında
Keban ilçesine tahrirat kâtibi olarak atanır. Daha sonra
sırası ile Arıcak, Ağın ve Baskil ilçesinin Aydınlar
beldesinde bucak müdürü olarak görev yapar. Elazığ Merkez
ilçeye bağlı Balıbey’de çalışır. 1951 yılı ortalarında
Elazığ’a bağlı Tunceli’nin Nazimiye ilçesi Dallıbahçe’de ve
Elazığ’ın merkezine bağlı Hankendi’nde bucak müdürü olarak
görev yapar.
Bir ilahi tecelli olarak doğduğu yerin adını taşıyan Malatya
Kale ilçesi onun son görev yaptığı yer olur. Bu büyük vatan
şairi 14 Ocak 1952’de "yeşil yurt, o müebbet vatan" olarak
hep hayalinde yaşattığı Kafkas'ını görmeden yaşlı gözlerini
ebedi olarak kapatır
Kaynaklar:
*13 Uluslar arası Hazar Şiir akşamları Güldestesi- Yard. Doç
Dr. Enver Aras’ın güldestenin başında yer alan araştırma
yazısı.
*13 Uluslar arası Hazar Şiir akşamları Güldestesi Elmas
Yıldırım’ın oğlu Azer Yıldırım’ın hatıraları
*Yard.Doç Dr. Enver Aras’ın Erciyes Aylık Fikir ve Sanat
Dergisi’nde yayınlanan “Vatan Şairi Elmas Yıldırım’ın
Hayatı-1-2-3”
Yazı Nurhak gazetesinde yayınlanmıştır.
hadional@mynet.com