Geçtiğimiz hafta Manas Yayıncılık 28.
kitabını çıkardı ve Elazığ’ın kültür gündemini bu olay işgal
etti. Evvela kabaca kitabın kimlik bilgilerini verelim size:
Kitabın adı:
Tahtasız Hoca
Yazarı :
Feridettin Atatuğ
Yayınevi : Manas Yayıncılık-Elazığ
Türü :
Roman
Sayfası :
252
Kapak :
Dr. Tamer Kavuran
Baskı : Örnek Ofset ve
Matbaacılık-Elazığ
-Tahtasız Hoca kimdir, diye
soranlara cevabı, kitabın “Sunuş”unu yazan Prof.
Dr. Yahya Akyüz’ün cümlelerinden
verelim:
-“Feridettin Atatuğ’un ‘Tahtasız
Hoca’ romanı Tanzimat döneminden 1930’lara kadar geçen
sürede yaşamış olan öğretmen Abdullah Lütfi’nin romanıdır.
Elazığ’ın Ağın ilçesinde doğan Abdullah Lütfi,
imkânsızlıklar ve yoksulluklar içinde kendi kendini
yetiştirmeye çalışır. O, kendisinin, çevresinin ve tüm
toplumun kurtuluşunu ve refaha kavuşmasını eğitimin
geliştirilmesi ve bilgisizliğin giderilmesinde görür.”
Abdullah Lütfi; nam-ı diğer
Tahtasız Hoca, hariçten sınava girerek öğretmenlik hakkını
elde eder. Bir yandan öğretmenlik yaparken bir yandan da
hem dinî bilgisini, hem de Fransızca lisan öğrenimini
ilerletir. Türkçe okuma yazma öğretimini kolaylaştırmak
maksadıyla da hece ve kelime yöntemine mukabil cümle
metodunu geliştirir.
Diline pelesenk ettiği,
karşılaştığı herkese sorup durduğu bir suali vardır Abdullah
Lütfi’nin; “Kafadar okuyor musun?” Ve kendisi ha bire
okur; daha çok bilgi edinmek için başında sarığıyla
kilisenin papazından Fransızca öğrenmekten dahi çekinmez.
Cilt cilt Fransızca lügatler taşır evine. Hatta belki bu ve
bunun gibi sebepler yüzünden adının “Tahtasız”a
çıkmasına aldırış etmez o.
23 Kasım Cuma günü Öğretmen
Evi’nde Manas Yayıncılık’ın düzenlediği bir tanıtım programı
vardı. Bedrettin Keleştimur, Günerkan Aydoğmuş ve
Tahtasız Hoca’nın yazarı Feridettin Atatuğ’un konuşmaları.
Üniversite Konservatuvarı’ndan mini bir konser. Dedesinin
romanını niçin ve nasıl yazdığını Atatuğ’un kendisinden
dinlemek bizler için kitaba bir ön hazırlık oldu. “Onu
yazmak çok zordu. Ama yazmadan da olmuyordu işte…”
Şener Bulut, Tahtasız Hoca’yı
Manas Yayınları’na katmakla iyi etmişti. Tam da ilimiz
valiliğinin “Elazığ Okuyor” kampanyasını sürdürdüğü
bir sırada, önüne çıkana “Kafadar okuyor musun?”
sualini yönelten birinin romanını basmak elbette isabetli
olmuştu. 24 Kasım Öğretmenler Günü’nde bir öğretmen (Feridettin
Atatuğ) tarafından kaleme alınmış bir öğretmenin
(Abdullah Lütfi) romanını okurlara sunmak tabi ki
yerindeydi. Yazarını Ankaralardan getirterek Öğretmenler
Günü akşamında Öğretmen Evi’nde tanıtım programı düzenlemek
ve ertesi gün 24 Kasım Öğretmenler Günü’nde öğretmen
ağırlıklı geniş bir grupla Ağın’a gitmek de fevkalâde
anlamlıydı. Ağın’da Öğretmen Lütfi İlköğretim Okulu’nu
ziyaret; okulun bir sınıfında Ağınlıların da katılımıyla
sembolik bir anma toplantısı. Ardından topluca mezarına
kadar giderek Kur’an-ı Kerim tilaveti ve dua… Mezartaşı
kitabesini bir kâğıda kaydettim; “Fazilet timsali
Öğretmen Abdullah Lütfi ruhuna fatiha. Ölümü: 1930”. Yetmiş
yedi yıl sonra bir faninin böylesine anılması saadet değil
mi?
Abdullah
Lütfi okuma sevdalısı, kitap delisi bir insandır. O, daha
beş yaşındayken, köyden ilçeye inmekte olan babası sorar;
-Ağın’dan sana ne getireyim?
-Elifba!
İleriki
yıllarda da amelelik yaptığı inşaatta yiyecek almaya giden
arkadaşı soracaktır;
-Çarşıya gidiyorum, sana ne
alayım?
-Ariflerin Menkıbeleri adlı
kitapla bir ekmek.
-Ekmeğine katık mı edeceksin
kitabı?
-Ben katıksız da olsa ekmekle
doyarım. Ama okumadan bilemem, okumadan öğrenemem. Bunun
için kafamı da doyurmam lazım. Kafamın ekmeği kitaptır.
Ne demişti Elif ninesi;
“Okumazsan ya çoban olursun, ya amele.” Tahtasız’ın ömür
boyu amelelikte gözü yok; o yüzden Elifba istemektedir
babasından, kitap getirtmektedir arkadaşına.
Diyarbakırlı ağanın
çobanlığını yaptığı günlerde bir gece Molla Celâl
Efendi, ahırdan gelen ışığı görünce merak eder ve usulca
gidip bakar. Bakar ki ne görsün; Çoban Abdullah, bu gece
yarısı ot şiltenin üzerinde, kandilin fersiz şavkında
oturmuş kitap okuyor!
Ertesi gün Molla Celâl kadirbilirlik
edecektir:
-Bilmek için, öğrenmek için
çalışanlara, vazifeleri ne olursa olsun, büyüklük makamını,
yüce Kur’an’ında kullarına ‘oku’ buyuran Allah’ımız
vermektedir. Ben bu emrin, bir ahırın köşesinde, uykusunu
okumaya feda eden bir çobanla yerine getirilişine şahit
oldum.
O, hep kitap isteyecek, kitap
okuyacaktı. Hocasının koyunlarını otlatırken de, ağanın
davarını güderken de çantası kitapla doludur. Daha
talebeyken bir gün yolu kitapçıya düşer.
Aldığı kitaptan, bu küçük müşterisinin
niyetini sezer kitapçı; sormadan edemez;
-Muallim mi olacaksın?
-Evet!
Ve okur
muallim olur Abdullah Lütfi.
Okuyana, okumayana;
“Kafadar okuyor musun?” diyen
“tahtasız” bir muallim.
Atatuğ’un yazdığı eserin
“roman mı, değil mi” tartışmasını yapacak değiliz.
Dedesine; dedesinin şahsında öğretmene, öğrenmeye, eğitime,
bilgiye, okumaya ve kitaba saygısından ötürü Feridettin
Atatuğ’u kutluyoruz.Onun “Tahtasız Hoca”sını
basarak biz kafadarlar okuyalım diye gün yüzüne çıkaranManas Yayıncılık’ı ve Manas’ın “tahtasız”ı Şener
Bulut’u da!