Allah’ın yarattığı canlılara
bahşettiği bu sınırsız manevi gücün o kadar çok çeşidi var
ki… Allah sevgisi, evlat sevgisi, ana baba sevgisi, arkadaş
sevgisi, eş sevgisi, toprak sevgisi, bayrak sevgisi, vatan
sevgisi… Uzayıp gider bu liste.
Vatan sevgisi denilince dururum
orada. Vatan, bir milletin milli varlığının ve kutsallarının
yaşatıldığı; tarihinin olduğu kadar geleceğinin de
şekillendiği; korunması için uğrunda kişinin kanını
akıttığı, seve seve canın verdiği topraktır.
Bütün sevgilerin olmazsa
olmazıdır vatan sevgisi. Çünkü sevgi, onun sağladığı
imkânların çerçevesinde filiz verip köklenir, onun sayesinde
dal budak salıp gelişir, güzelleşir.
Doğumunun 100 yılında Azerbaycan
ile Türkiye’yi - iki canı- tek yürekte birleştiren Elmas
Yıldırım, işte bu temel sevginin sembol isimlerinden
biridir. Kafkasların vatan hasreti ile kavrulu bu istiklal
ve vatan sevdalısının sevgisi doğumunun 100 yılında her iki
ülke insanında yaşattığı güzelliklerle kalemleri susturdu
yürekleri konuşturdu.
Şiirin şehri Elazığ, bu büyük
vatan şairi ile olağanüstü günler yaşadı. Hayatını zorunlu
nedenlerle ikiye bölen ve bir bölümünü ikinci vatanı
Türkiye’de yaşayan Şair Elmas Yıldırım için Elazığ’da
yapılanlar ilk değildi. Türkiye’nin en uzun soluklu şiir
etkinliklerinden olan “Uluslar Arası Hazar Şiir Akşamlarımın
13.sü de bu vatan ve istiklal şairi için yapılmıştı. Elmas
Yıldırım’ın doğumunun 100 yılında yapılanlar kadar,
görünmeyen ama yüreklerin en ücra köşesinde hissedilenler de
muhteşemdi.
Tarih 11 Nisan 2007 güneş görevini yapmanın
mutluluğu içerisinde dünyanın diğer yarısına ulaşmak için
dağların arkasında kaybolurken Doğu Anadolu’nun incisi Hazar
Gölü bir başka ısınıyordu kardeş ülke Azerbaycan’dan gelen
Azerbaycan Yazarlar Birliği Başkanı Anar ve beraberindeki
heyetin Büyük Hazar’dan getirdikleri suyla. Baba Hazar’ın
suları Elazığ Valisi, Belediye Başkanı ve Azerbaycan’dan
gelen heyet tarafından Bala Hazar’a dökülüyordu. Baba
Hazar’dan getirilen küçük taş parçaları ve midye kabukları
içerisine atılıyordu Bala Hazar’ın. Bala Hazar, Baba
Hazar’ın suları ile buluşmanın mutluğunun iliklerinde
hissediyor, tatlı ürpertilerle meydana getirdiği
dalgacıklarını kıyılarına vurarak sevincini gösteriyordu.
Kolay değil yüzyılların hasretiydi bu. Elmas Yıldırım’ın
Büyük Hazar’ın, bu vatan ve hasret şairinin ta 1930 yıllarda
bunaldığı zamanlar kıyısına koşarak “Aç koynunu, uzaktan
gelmişim, çok yaslıyım/ eli, yurdu çalınmış bir garip
Kafkaslıyım” diyerek dertleştiği; kıyısında oturarak
birlikte ağlaştığı Hazar Göl’ü yüz yılların özlemini
gideriyordu. Bazen kelimeler o kadar kifayetsiz kalıyor ki
duygu okyanusunun kabaran dalgaları arasında. İşte Hazar
Gölü’nün kıyısında, onun küçük adasının tam karşısında,
batık şehrinin siluetinin gölü gölgelediği noktada öylesine
büyük bir duygu atmosferi vardı ki anlatmak ne mümkün. Yine
şiir yetişiyordu imdada. Azerbaycan’dan gelen heyetin
içerisinde yer alan Meleyke Memmedova o güzel sesi ve eşsiz
yorumu ile Elmas Yıldırım’ın yüreğinden dökülen vatan
sevgisi, vatan aşkı ile bezeli mısraları ile süslüyordu bu
duygu dolu atmosferi:
Benim
imanım bir, aşkım, özüm bir,
Bir çeşmeden aktım, kaynar gözüm
bir,
Türkoğlu Türk’üm ben, merdim,
sözüm bir,
Yol ver, yol ver, öz yurduma
gidem ben!...
Ey koca şair, sen öz yurduna
gidemedin; ama bak öz yurdun sana geldi. Senin uğruna
döktüğün gözyaşları ile yürek sesi mısraların bak işte iki
ülkenin birlik ve kardeşliğinin, tek yürekliliğinin harcı
oldu.