Mevlüt Uluğtekin
Yılmaz ismini bir zamanların gençleri çok iyi hatırlarlar.
Dergilerde gümbür gümbür yazılar yazar, gürül gürül şiirler
dizerdi. O yıllarda onun Cenk Hasreti (1977) adlı kitabı
elden ele, içindeki şiirler dilden dile dolaşıp dururdu.
Ardından birçok başka eserle ismini ve başarısını kalıcı
kıldı:
Deli
Dumrul (Oyun, 1987)
Ertuğrul Gazi (Çizgi Roman, 1992)
Şiirimizde Mehmetçik (Antoloji, 1994)
Osmanlı’nın Arka Bahçesi (Araştırma, 1998)
Ayakların Dili (Öykü, 2000)
Damdaki Pabuç (Oyun, 2002)
Mevlüt Uluğtekin
Yılmaz’ın son eseri Elazığ’da Manas Yayıncılık tarafından
2006’da basılan “Türk Budunlarının Ortak Atababaları.”
Aslında bu kitap, biyografik roman şeklinde 1997 yılında
Azerbaycan’da yayınlanmış. Şimdi ise bilhassa çocuklar ve
gençler için kısa biyografiler hâlinde düzenlenmiş. Fakat bu
basım size kitabın kuru ve yavan bir hayat hikâyeleri
derlemesi olduğunu çağrıştırmasın. Yılmaz, ele aldığı 44
şahsiyetin her birini bize öylesine bir şiirli dille,
öylesine bir akıcı Türkçeyle anlatıyor ki, gerçekten Türk
Budunlarının Ortak Atababaları’nı bir şiir lirizmiyle, bir
roman sürükleyiciliği ile okumaktan kendimizi alamıyoruz. Bu
eseri biz onun şairliğinin, araştırmacılığının, milliyetçi
ruhunun ve yazarlık gücünün bir ortak ürünü diye
niteliyoruz.
Türk
Budunlarının Ortak Atababaları 262 sayfa. Düzeni Nida
Bulut’a, kapak tasarımı Dr. Tamer Kavuran’a ait. Elazığ’da
Güler Ofset Tesislerinde basılmış. Kâğıdı ve baskısı
kusursuz.
Mevlüt
Uluğtekin Yılmaz, kitabı hakkında şunları söylüyor “Söz
Başı”nda:
“Bu
kitap, ne biyografik bir çalışma, ne de bilimlik bir
araştırma… Gerçeklerin, sadece ozan gönlünce bir anlatımı. /
Eserleriyle, çalışmalarıyla, Türk Milleti’nin büyüklüğünü
haykıran bilginler, sanatkârlar, kahramanlar, sıradağlar
gibi tarihin bağrına dizilmişler… Aldım elime kalemi, o ulu
dağları gezdim. Gördüklerimi, bildiklerimi yazdım.”
Kimler
mi var, sıradağlar gibi dizilen o bilginler, sanatkârlar,
kahramanlar arasında? Atlamalı olarak bir kısmı:
Alp Er
Tunga, Attila, İmam Ebû Hanife, Er Manas, Tirmizî, Birunî,
Kaşgarlı Mahmut, Hacı Bektaş Veli, Nasrettin Hoca, Uluğ Bey,
Ali Kuşçu, Fuzûlî, Köroğlu, Mahtumkulu, İsmail Gaspıralı,
Atatürk, Osman Batur, Şehriyar…
Ölçü
bu olunca, 44 kişinin gerisini sanırım siz
tamamlayabilirisiniz.
Ne
demişti Atatürk; “Türk çocuğu, ecdadını tanıdıkça daha büyük
işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.” Yılmaz’ın
amacı da budur; Türk çocuğuna atababalarının gittiği yolu
göstermek, yaşadığı ruhu aşılamak!. Mete (Oğuz Han)’yi
tanıtırken diyor ki Yılmaz;
“Çin’i
sürekli olarak baskı altında tuttu. O koca devin
kıpırdamasına hiç fırsat vermedi. Fitnesini, fesadını
engelledi. Hun töresini tüm dünyada geçerli kıldı. Türk
kültürünü yaşamak, Türk gibi giyinmek, Türk gibi ata binmek
Türk olmayanlar için bir ayrıcalık haline geldi.”
Güçlü
olursanız böyledir bu. Herkesin gözü-gönlü üzerinizde olur,
herkes sizi örnek alır. Gücünüz sadece size karşı kuvvetler
için değil, bütün dünya için bir caydırıcı unsur olarak işe
yarar.
Alparslan’ı okurken, Çağrı ve Tuğrul Beyleri da tanıyoruz.
Onların, iki kardeş birlikte devleti yönetmeleri ne büyük
bir erdemdir. Fakat Alparslan’ın Türk Gazneliler’le savaşmak
zorunda kalması ne acı bir vak’adır. Bunun daha birçok
örneği var kitapta. “Hani derler ya” diyor Yılmaz; “Kimse
etmez Türk’e Türk’ün ettiğini…”
Türkçe
erdemin bir örneği de Bilge Kağan bahsinde bize gülümser.
İlteriş Kutluk Kağan, Bilge Tonyukuk, Kapgan Kağan, Bilge
Kağan, Kül Tiğin hep birer şahsiyet abideleri; diktikleri
bengü taşlar gibi maziden atiye Türk ırkının ebediliğini
yansıtan devlet adamları!.. Bu taşlardaki yazıları okudukça
atalarımızın soylu gayretlerini de, soyumuzun tarih boyu
nerede, ne yanlışlar yaptığını da ayan-beyan görmekteyiz.
Bugün dahi ne hazindir ki aynı hataları yapmayı sürdürmekte
oluşumuz, bizim, tarihten hiç mi hiç ibret almadığımızın bir
belgesidir. Ceddimizin koca koca taşlara yazıp bize
bıraktığı o her kelimesi altın değerindeki öğütler hiç işe
yaramamış. Diyor ki Mevlüt Uluğtekin Yılmaz;
“8.
yüzyıldaki atalarımız, Türk Milletinin birliği, dirliği,
refahı bozulmasın diye biz torunlarına o günlerden adeta
yalvarmaktadırlar, bizleri uyarmaktadırlar.”
Kemendiyle uçaklar düşüren, bir avuç yiğidiyle destanlar
yazan Doğu Türkistan kahramanı Osman Batur!.. Türk
çocukları, bu gözü pek kahramanı okuyup da hâlâ öz
benliklerini bulamıyorlarsa yazıklar olsun!..
Mücadele esnasında Osman Batur’un kader arkadaşlarından biri
de kızı Azapay’dır. Yılmaz; –Allah şifa ve selâmet versin-
Dilâver Cebeci’nin, kızına “Azapay” adını verdiğini yazıyor.
Otuz küsur sene önce, bir dergide okuduğumuz Dilâver
Cebeci’nin, “Nerdesin Azapay” başlıklı bir yazısının
heyecanıyla biz dahi kızımıza bu kutlu adı verenlerdiniz.
Mevlüt
Uluğtekin Yılmaz, çocuklarımız, gençlerimiz için çok
lüzumlu, kayda değer bir başvuru eseri hazırlamıştır.
Tarihten günümüze ışık tutmuştur. Bilhassa Valiliğimizin
ilimizde başlatmış olduğu “Elazığ Okuyor” kampanyası için
bulunmaz bir eserdir Türk Budunlarının Ortak Atababaları.
Herkesin; ama özellikle her okulun kütüphanesinde, her
sınıfın kitaplığında bulunmasında yarar vardır. Genç
dimağlar için bir ders kitabı kadar yararlı olacağı
kanaatindeyiz.
Türk
Budunlarının Ortak Atababaları millî hafızamızdır.