Aynı dili konuşan, kardeş Türk devletlerinin seçkin
şairlerini, bir cennet güzelliği ile Doğu Anadolu’nun incisi
olan “Bala Hazar” da buluşturan Uluslar Arası Hazar Şiir
Akşamları bu yıl Kazakistan milli şairi Mağcan Cumabay adına
düzenleniyor.
Kimdir bu Mağcan Cumabay?
25 Haziran 1893 yılında Kuzey Kazakistan’ının Bulaev
Kasabasında dünyaya gelen, Dedesi Cumabay’ın kulağına ezan
okuyarak: “Senin adını Mağcan koydum” deyip gururla bağrına
bastığı Türk balası.
Türkistan coğrafyasında önce Çarlık Rusya’sının daha sonra
Bolşevik yönetiminin işgal ve tahakkümüne karşı Türk
kimliğini yüceltmek ve yükseltmek için yola çıkan Türk
Milleti’ne bayraktarlık yapan büyük insan,
1921 yılında baskının, zulmün en ağırını ülkesi ve kendisi
yaşarken dahi acılarını içine gömüp Türkiye Türklüğünün
başında dolaşan kara bulutlarla birlikte ağlayan ve
Anadolu’da kurtuluş mücadelesi veren Türk kardeşlerine:
“Özgürlüğe hamle eden Türk canı,
Gerçekten hasta mı, bitti mi hali?
Söndü mü yürekteki ateş, kurudu mu, ?
Damarında kaynayan atalar kanı?”
Diyerek ta Kazakistan’dan kalemi ile Kurtuluş Savaşımıza
katılarak güç veren büyük şair.
1924 yılından itibaren Bolşevik Sovyet yönetimi tarafından
yoğun, takip ve baskı altında bırakılan nihayet 1929 yılında
tutuklanarak önce idama sonra da çalışma kamplarına
gönderilen Türk Milleti’nin yetiştirdiği büyük destan adamı.
Esaret altında yaşarken dahi hayali ile geçmişinin ve
atalarının özgür ruhu ile nefes alan:
“Türkistan iki dünya eşiğidir
Türkistan er Türkün beşiğidir
Muhteşem, Türkistan gibi yerde doğmak
Türkün Tanrı veren nasibidir.”
Mısraları ile geleceğe Türk adını ve ortak Türk kimliğini
haykıran ses.
Ve nihayet, Türkistan’da yakılan Türklük meşalenin
söndürülmesini amaçlayan Sovyet yönetimince 19 Mart 1938
günü kurşuna dizilerek şahadet şerbeti içen Türkistan
coğrafyasının İstiklal bayrağı.
Büyük Türk coğrafyasının bir ucunda:
“ Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım;
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner aşarım
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım”
Diyerek Türk milletinin ezelden ebede akan zaman
çizgisindeki gücünü ortaya koyan İstiklal Marş’ımızın yazarı
Mehmet Akif Ersoy
Diğer ucunda:
Aslanım ben, heybetime kim dayanır?
Ben kaplanım, bana karşı kim durur?
Gökte bulut, yerde yelim gürleyen
Yeryüzü kralıyım, yele yönünü kim sorar?
Gökte güneşim, herkese nur saçarım
Gönlüme koysam, şimdi arşa uçarım
Ucu, dibi yok denizim kara kök
Bunalırım-heyecanla, kaynar, taşarım.
Diyen Mağcan Cumabay.
Evet, Bala Hazar’ın suları bu yıl da bir başka çarpacak
kıyılarına. Acı çekerken dahi “Uzaktaki Kardaşın’nı düşünen
Mağcan Cumabay’ın Türk milleti için esareti zillet olarak
gördüğü ve şiirleri ile özgürlük ve hürriyet meşalesini
tutuşturduğu o zaman diliminin üzerinden yaklaşık bir asır
geçti. Onun güvendiğin ve:
“Yorulmak var mı tulpara
Yılmak var mı sunkara
İman güçlü onlarda
Ben gençlere güvenirim.”
Dediği Türk gençleri yılmadılar, yorulmadılar. Bayrağı bir
adım daha ileriye taşımak için hep gayret içerisinde
oldular, olacaklar.
“Türk’e hedef, Türk’ umur, Türk’e can
Bala Hazar seni anar, can Mağcan”
Ruhu şad olsun!