Manas Yayıncılık olarak,
21 Kasım 2006 tarihinde çok genç
bir yaşta aramızdan ayrılarak ebediyete göçen Elazığlı
şair Mustafa Öz için vefatının 1. yıldönümü
münasebetiyle 21 Kasım 2007 tarihinde bir anma programı
düzenledik.
Elazığ’ın kültür hayatına yapmış olduğu
hizmetlerle kültür ve sanat çevrelerinin sevgisini kazanan
şair ve yazar Mustafa Öz için yayınevimizde yapılan anma
toplantısına; Şükrü Kacar, Yrd. Doç. Dr. Tarık Özcan, R.
Mithat Yılmaz, Bedrettin Keleştimur, Günerkan Aydoğmuş, Hadi
Önal, Necati Demir, Öğr. Gör. Recep Bağcı, Dr. Tamer
Kavuran, Mahir Gürbüz, Hüseyin Poyraz, M. Şükrü Baş, Nusret
Özgen, Naci Sönmez, Feti Ahmet Deniz, Reşat Gündüz, Nihat
Kazazoğlu, Zekeriyya Bican, Muammer Aksoy, M. Faik Güngör,
Berika Küçük, Ülker Ardıçoğlu ve öğrenciler katıldı.
Programda Gazeteci Yazar Şükrü Kacar, Hadi
Önal ve R. Mithat Yılmaz tarafından Mustafa Öz’ün kişiliği
ve ilimizin kültür hayatına yaptığı hizmetleri anlatıldı.
Hadi Önal
Çok kıymetli arkadaşlar, bugün çok genç bir
yaşta aramızdan ayrılarak ebediyete göçen can kardeşimiz
Mustafa Öz’ün ölümünün birinci yıldönümü. Rahmetli Mustafa,
bu salonda yaptığımız birçok toplantıda bizimle beraber
olmuştu. Hatıraları sanıyorum hepimizin hafızasında
tazeliğini koruyor. Kendisine yüce Allah’tan bir kez daha
rahmetler diliyorum.
Değerli arkadaşlar, ben sizlere kısaca
Mustafa’nın hayat hikâyesini özetleyeceğim. 1970 yılında
Elazığ’ın merkeze bağlı Hacerli köyünde dünyaya gelen
Mustafa Öz, İlk, orta ve lise öğrenimini Elazığ’da
tamamladıktan sonra müzik eğitimi alarak sanat hayatına
başladı. Hasan Sağındık ve Selçuk Küpçük gibi sanatçılarla
birlikte ülkemizin birçok ilinde konserlere katıldı. 2001
yılından itibaren Elazığ Musiki Konservatuarı Derneği’nde
piyano öğretmenliğine başlayan sanatçı 1997 yılından
itibaren Günışığı gazetesinde yazı hayatına başladı ve her
hafta düzenli olarak yazılarını devam ettirdi. 2006 yılında
faaliyete başlayan Manas Yayıncılık’ın kuruluş çalışmalarına
da katılan Öz, 22–24 Eylül 2005 tarihlerinde Azerbaycanlı
şair Elmas Yıldırım anısına düzenlenen 13. Uluslararası
Hazar Şiir Akşamları’na katıldı. 2006 yılının Mayıs ayından
itibaren Elazığ Belediyesi Kültür Müdürlüğünde göreve
başlayan sanatçı, 2.Elazığ Kültür ve Sanat Festivali’nin
gerçekleşmesinde aktif olarak görev aldı. Evli, biri kız
diğeri erkek iki çocuk babası olan Mustafa Öz, 21 Kasım 2006
tarihinde vefat etmişti. Gerçekten vakitsiz gelen bu acı
haber ile çok sarsıldık. Onun kaybı kültür ve sanat
camiamızı büyük üzüntüye boğmuştur.
Onun bir şiiriyle sözüme son veriyorum:
Âlem-i ervahda, aşkla yoğruldum
Şâhâdet âlemi, ayna dediler.
Aşkla vücud buldum, aşkla doğruldum
Elem-i aşk ile kayna dediler.
Âlemler içinde çok sırlar gizli
Sırların içinde asırlar gizli
Aşk ile örtülür, kusur dediler.
Âlem-i lâhûtda, yok olur zaman
Kâinat aşk ile döner dediler.
Ve yeşerir cennet denilen mekân
Cehennem aşk ile söner dediler,
Şükrü Kacar
Bir yalnız adam olarak görürdük O’nu. Yalnız
bırakmak hiç de hoş olmazdı. Çünkü hiç kimsede göremediğimiz
bir duygusallık ve alınganlık vardı üzerinde. Sürekli ilgi
sürekli yakınlık beklerdi. O kilolu yapısıyla koşardı. Seven
sayan kimse gibi koşardı. Ağır gövdesiyle nasıl koştuğunu,
nasıl başardığını da bilemezdiniz. Ama ben bilirdim, onda ki
o ince, o alıngan ruhluluğu. Onun için hep kollamaya hep
ayakta tutmaya çalışırdık.
Saygılıydı, hem söz hem de ses ustasıydı. Hem
sesini, hem de ustalığını saza dökmesini de bilirdi. Hemen
her gün birlikte olan Şener Bulut da bizim kadar, belki de
daha fazla bilirdi ondaki bu inceliği. O nedenle hep ilgi
odağı yapmaya çalışırdı. Gerçekten bir garip adam bir yalnız
adamdı Mustafa Öz.
Benim her iki şiir kitabımda da yer almıştı
bu yalnız adam. Gerçekten yalnız gibi gözüküyor; bu da bize
büyük üzüntü veriyordu. Belli bir işi de yoktu. Nereye
koştuğunu, koşmak istediğini de bilemiyorduk. Elazığ Musiki
Cemiyeti’nde musiki dersleri verir, şiirler yazar, bazen de
gazetedeki köşesinde ince ince yazılar dökmeye çalışırdı.
Şener Bulut’un sağ kolu gibiydi. Nereye istese, oraya da
koşardı seve seve. Ondaki bu sevecenliği, bu saygılı duruşu
çok zaman anlayamaz bir değerlendirme de yapamazdınız.
Gösterişi olmayan ama kendini kabul ettirmeye çalışan bir
kişiydi. Biraz da inat tarafı vardı. Dediklerini zorla da
olsa kabul ettirmek isterdi çevresindekilere.
Son olarak Elazığ Belediyesi’nde çalışmaya
başlamıştı. Onu Belediye Kültür Müdürlüğü’nde uygun bir işe
yerleştirmekle bir başka güzelliğe imza atmıştı başkan
Selmanoğlu. Artık kendi ayakları üzerinde durabiliyordu,
kendine bir güven de gelmişti. Belediye Kültür Müdürlüğü’nde
çalışması ne kadar da anlayışına uygun düşmüştü. Kültür
Müdürü İbrahim Özgen Erdoğmuş ile de iyi anlaşıyor, iyi
geçiniyorlardı. Mustafa Öz saygı göstermesini, sevdirmesini
de iyi bilen bir kimseydi. Sevgi ve saygı, o ince duygusunun
içinde yatıyordu. Ne diyelim, Bir Yalnız Adam çabuk ayrıldı
aramızdan. Dileriz öbür dünyada yalnız kalmasın. Yüce
yaradan rahmetini esirgemesin sevgili Öz’ün üzerinden…
R. Mithat Yılmaz
Sevgili Şair Dostlar;
Şu anda bu odanın atmosferinin nasıl boğucu,
tavanının nasıl basık, pencerelerinin nasıl ışıksız
olduğunun farkındayım.
Bundan bir yıl önce kimin aklına gelirdi?
Kimin aklına gelirdi ki, o şen şakrak adam; o
kahkahalarıyla burayı çınlatan; o hayata bağlı, o hayat dolu
Mustafa Öz ölecek de, bir yıl sonra bizler Manas’ta toplanıp
onu anacağız… Genç ölümleri nasıl insana ağır geliyorsa,
genç ölüleri anmak da o kadar ağır geliyor.
Mustafa Öz’ü nerede, ne zaman veya nasıl
tanıdığımı hiç hatırlamıyorum. Ama onunla ilk tanışmam,
herhalde üç yıl öncesine varmaz. Şu üç yıl zarfında nasıl
oldu da yirmi-otuz yılın muhabbetiyle birbirimize bağlandık,
onu da bilmiyorum.
Mustafa Öz’e sevgiyle bağlanması da, Mustafa
Öz’den kırılıp uzaklaşması da kolaydı. Hatta diyebilirim ki,
ona bağlanması belki zaman alırdı; ama ondan küsüp
uzaklaşması bir an meselesiydi.
Bu nasıl olur, derseniz; derim ki;
Çünkü Mustafa Öz, sözünü budaktan esirgemeyen
bir insandı. En sonda söyleyeceğini en başta söylemekte bir
beis görmezdi. Soyadıyla mütenasip bir karakteri vardı; özü
sözü birdi. Ak bildiğine ak derdi, kara bildiğine kara.
Tamamen bu yüzden sevdiklerini, sevenlerini kırıp
gücendirdiği çok olmuştur.
Ayrıca o, müşkülpesent bir insandı da. Çok
okurdu ve öyle üstünkörü de okumazdı. Mütalaa ederek,
künhüne vararak, satır aralarını yorumlayarak okumak gibi
bir huyu vardı. İşte bu yüzden de bilgisi, birikimi; özgün
bir sanat görüşü vardı. Çok okumanın kazandırdığı bir
hakemlik yeteneği ile fikrini almak için okunan bir şiir,
bir yazı hakkında isabetli hükümler ortaya koyardı. Onun bu
görüşü başlangıçta hoşumuza gitmese dahi, sağduyu ile olaya
eğildiğimizde Mustafa Öz’e hak vermememiz mümkün değildi.
Ya hafızasına ne demeli?
Ondaki o ne zekâ idi ki, bir defa okuduğu
veya bir kere yanında okunan bir şiiri zapt u rapt altına
alırdı. Artık siz hata yapsanız da o yapmazdı; yanlışınızı
size gayet bir rahatlıkla hatırlatırdı. Bir şarkıdan, bir
şiirden, bir türküden takıldığımız yerleri ilk soracağımız
kişi şüphesiz Mustafa Öz’dü. Manas’ta internet olmadığı
yıllarda, Mustafa Öz, Manas’ın canlı interneti idi.
Bana kalırsa bir özlemin ardından gitti
Mustafa Öz. Öz’den, sevdiği, özlemle arzuladığı iki insanın
ardından gitti o.
—Kim miydi o iki insan?
—Şeref Tan’la, Dr. Ali Öztürk!
Zatürreeyi, böbrek rahatsızlığını; kısacası
hastalığı bahane edip bu iki insana olan özleminin ardından
gitti Öz. Onların Harput’taki birlikteliğini kıskandı ve
hayatı yüz üstü bırakıp ölüme sarıldı. Allah bilir ya, şimdi
üçü bir arada ne koyu bir muhabbettedirler!..
Belki bizi bile duymuyorlardır…
Diyelim; her üçünün de ruhları şad, mekânları
cennet olsun.