Çaydaçıra Işığında Elazığ, Bakü,
Şanlıurfa, Kerkük Müzik Buluşması’na Katıldık
Tarih: 24-26 Mayıs 2012
Yer: Ankara –Türkiye
MANAS / HABER - HADİ ÖNAL
Manas Yayıncılık
olarak; Elazığ Valiliği, Elazığ Belediye Başkanlığı, Fırat
Üniversitesi Rektörlüğü ve Elazığ Ticaret ve Sanayi
Odası’nın desteğini alarak yürüttüğümüz Türk dünyasıyla
sosyal ve kültürel ilişkilerin geliştirmesi programı
çerçevesinde Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı tarafından 24-25
Mayıs 2012 tarihlerinde Ankara’da düzenlenen Çaydaçıra
Işığında Elazığ, Şanlıurfa, Kerkük, Bakü Müzik Buluşması’na
katıldık.
Ankara’da gerçekleşen
programa yayınevimizin genel koordinatörü M. Şener Bulut’un
başkanlığında, Muammer Aksoy, Mehmet Şükrü Baş, Mehmet
Dursun Aksoy, Mehmet Faik Güngör, R. Mithat Yılmaz, Hadi
Önal ve Fırat TV’den Ceyhun Bağcı’dan oluşan bir heyet ile
katıldık.
ANKARA’DA ŞÖLEN VAR…
Hasret ve özlem, gönül kuşlarının yüreklerinde korlanınca
kanat açarlar maviliklere. Vuslatın vereceği hazla uçarlar
biteviye. Mavilikler onların dünyalarıdır. Maviliklerde kin,
kir, kötülük yoktur. Vuslat yaklaşınca da gönül kuşlarının
kalpleri deli deli atar. Bu deli atışta yorgunluk değil,
sevgililere kavuşmanın verdiği heyecan vardır
Kültürün ve şiirin şehri Elazığ, işte bu uçuşların yoğun
olarak yaşandığı vuslat beldelerinden biridir. Bazen başka
diyarlarda yaşayan gönül kuşları, hasretlerini dindirmek,
özlemlerini gidermek için bu şehre doğru uçarlar. Bazen de
tersi olur; bu şehrin gönül kuşları bir başka yöreye kanat
açarlar. Her uçuşun, her kanat açışın sonunda vuslat vardır.
O vuslata sevgi yumak yumaktır. O vuslatta sevdalar
demlenir, birlik müşahhaslaşır; dostluk ve kardeşlik gerçek
boyutları ile sarmaşır.
O vuslat; aynı kültürle beslenen, aynı yağmurla ıslanan
kardeşlerin ortak sesi olur yücelir göklere sonra da
Uluslararası Hazar Şiir Akşamları gibi bir büyük
organizasyon olur; gelir, gelir de kurulur Hazar Gölü’nün
kıyısına. O vuslat, büyük Türk milletinin birliğine,
dirliğine ve diriliğine harç olur. Türk Dünyasına Hizmet
Ödülleri ile bezenir; Türk dünyasını ortak dilde, ortak
kültürde buluşturmak, Türk dünyasına mensup ülkeler arasında
duygu ve gönül köprüleri kurarak dostluk bağlarını
kuvvetlendirmek, sosyal, kültürel ve iktisadi alanlarda yeni
açılımlara zemin hazırlamak için bir büyük amaç olur.
HAZAR’IN KIYISINDA ELAZIĞ BAKÜ BULUŞMASI…
İşte, o vuslatın durağı bu defa Türkiye’mizin başkenti
Ankara’ydı. Gönül kuşlarının maviliklere, bu yıl içerisinde
ikinci kanat açışlarıydı. İlki bu yılın 2- 4 Şubat tarihleri
arasında Elazığ’da gerçekleşmişti. Dili, tarihi, kültürü,
sözü, özü bir olan kardeş ülke Azerbaycan’ın bağımsızlığına
kavuşmasının 20. Yılı kutlamaları çerçevesinde “Elazığ- Bakü
Kültür ve Sanat Buluşması” adı altında düzenlenen bir büyük
organizasyonla özlemler dindirilmişti. Elazığ’ın Cumhuriyet
Mahallesinde iki ülke kardeşliğini somutlaştıran, Azerbaycan
parkının ve park içerisinde yaptırılan 1918 yılında Nuri
Paşa komutasındaki Kafkas İslam Ordularının Azerbaycan’ın
başkenti Bakü’yü işgalden ve zulümden kurtarması esnasında
şehit düşen Elazığlı iki asker için yaptırılan Azerbaycan
Şehitleri Anıtının açılması… Ardından yapılan bir dizi
kültür ve sanat etkinlikleri bezeli programlar ve her iki
ülkenin de ortak sesi olan Fuzuli’yi anma gecesi ile
doruklaşmıştı.
ANKARA YOLUNDAYIZ..
Şiirin ve kültürün şehrinde kültür ve sanata sevdalı o kadar
çok insan var ki... İşte bunlardan bir avucu olan bizler, 24
Mayıs 2012 tarihinde sabah ezanından hemen sonra Ankara’ya
doğru yola çıktık. Ne mi vardı Ankara’da: Ankara’da
hasretin, özlemin kavurduğu gönüllerin müzik deryasında
yıkanması, yunması vardı. Ankara ‘da Elazığ Kültür ve
Tanıtma Vakfı ile Elazığ Kültür Derneği’nin ortaklaşa
düzenledikleri “Çaydaçıra Işığında Elazığ, Şanlıurfa,
Kerkük, Bakü Müzik Buluşması” vardı. Kürsübaşı ile Elazığ,
Sıra Geceleri ile Şanlıurfa, Çayhaneleri ile Kerkük, Mugam’ı
ile Bakü vardı. Ses vardı, söz vardı, müzik vardı.
Evet, bu varları gözlerimizle yaşamak; gönüllerimizle bu
varlar iştirak etmek için Elazığ’dan hareket etmiştik.
Heyetimiz; Kültür ve gönül elçisi M. Şener Bulut,
gazeteci-yazarlar Muammer Aksoy, Mehmet Şükrü Baş, Mehmet
Dursun Aksoy, Şair ve yazarlar; Mehmet Faik Güngör, R.
Mithat Yılmaz Fırat TV adına kameraman Ceyhun Bağcı ve ben
Hadi Önal’dan oluşmuştu. İlk durağımız Kardeş Malatya
şehrinin Darende ilçesindeki Somuncu Baba idi. Öyle ya o
günün akşamı Regaib Kandiliydi. Somuncu Baba’da bu milletin
birliği, dirliği ve diriliği için dualar ettik. Somuncu
Baba’nın selamlarını da heybelerimize alarak tekrar yollara
düştük. İkinci durağımız Nevşehir ili Hacıbektaş ilçesiydi.
13. Yüzyılda yaşayan, gönlü ile Anadolu’yu kucaklayan,
“incinsen de incitme”, diyen bu Anadolu Erenini- Hacı
Bektaşi Veli’yi- ziyaret ettik. Burada Hacı Bektaş Veli
Kültür Merkezi Müdürü Arkeloğ Ayşe Bedir Akhan ile Sanat
Tarihçi Nevin Kaya’dan bilgi aldık. Sağ olsunlar. 42 sene
Hacı Bektaşi külliyesinde görev yaptıktan sonra emekliye
ayrılan Salih Aysu hep bizimle birlikte oldu. Peki, Kimdi
Hacı Bektaşi Veli? Horasan'ın Nişabur kentinde doğan, ilk
eğitim ve öğrenimini Türkistan Piri Hoca Ahmet Yesevi Kültür
Ocağı’ndan alan ve oradan Anadolu’ya gelen Hacı Bektaşi
Veli, bir Anadolu ereniydi. Anadolu kültürünü, Anadolu
insanının gelenek ve göreneklerini özümseyerek yeni bir
bilim ve öğreti merkezi kurmuş, burada yetiştirdiği
öğrencilerle Anadolu birliğinin sağlanmasında önemli roller
üstlenmişti. Yeniçeri ocağının da piri olarak bilinen Hacı
Bektaşi Veli’yi öyle bir iki satırla anlatmak mümkün değildi
elbette. Onun Türk dili ve kültürünü yabancı etkilerden
kurtarmak için verdiği mücadeleleri satırlara sığdırmak
elbette mümkün değildi. Gelin isterseniz onu, onun
sözlerinden seçtiklerimle anlatmaya çalışayım:“İncinsen de,
incitme. Kadınları okutunuz. Murada ermek sabır iledir,
Araştırma açık bir sınavdır. Eline, diline, beline sahip ol.
Her ne ararsan, kendinde ara. Arifler hem arıdır, hem
arıtıcı. Bir olalım, iri olalım, diri olalım. Marifet
ehlinin ilk makamı edeptir. İnsanın cemali, sözünün
güzelliğidir. Hiçbir milleti ve insanı ayıplamayınız.
Nefsine ağır geleni kimseye tatbik etme. İlimden gidilmeyen
yolun sonu karanlıktır. Düşünce karanlığına ışık tutanlara
ne mutlu…
Akşam, ezanı ile birlikte Ankara’dayız. Hacı Bayram Veli
camisinin önünde bir dost karışıyor bizi; Mevlüt Uluğtekin
Yılmaz. Hacı Bayram Veli camisinin önü bayram yeri gibi…
Anadolu birliğinin erenlerinden bu büyük zatı, Reğaib
Kandili öncesi ziyaret edenlerin sayısı bir hayli fazla.
KIZILCAHAMAM’DA KONAKLADIK…
İki gün boyunca kalacağımız Akasya Termal Tesisleri
Ankara’nın Kızılcahamam ilçesindeydi. Akasya Termal’de
bizleri güzel insan, kültür ve gönül dostu Kadirhan
Sunguroğlu karşıladı. “Siz kıymetli hemşerilerimizi burada,
Akasya Termal Tesislerinde görmekten mutluyum, hoş
geldiniz”,dedi. Günün yorgunluğu ile bedenlerimiz bir an
önce kendisini yatağa atmamızı istiyordu; ancak, otel
salonunda gördüklerimiz bize bedenlerimizin isyanını
unutturdu. Mehmet Özbek Hoca oradaydı. Devlet sanatçısı
hemşerimiz Mustafa Turan, Elazığlı sanatçılar; Mehmet Şerif
Çeçen, Hasan Öztürk, Adnan Çilesiz, Zülfü Demirtaş,
Türkmeneli Televizyonun Genel Müdürü Yalman Hacaloğlu,
Şanlıurfalı, Kerküklü, Azerbaycanlı sanatçılar oradaydılar.
Onları dinlemeden yataklarımıza çekilmek istemedik.
Bedenlerimiz şikâyetten vazgeçtiler mi bilmem ama ruhlarımız
bu güzel buluşma ile şifa buldu.
ANKARA’DA MUHTEŞEM BİR GECE…
25 Mayıs 2012 Ankara Balgat’ta Anadolu Gösteri
Merkezi’ndeyiz. “Çaydaçıra Işığında Elazığ, Şanlıurfa,
Kerkük, Bakü işte bu salonda vuslata erecek. Hasretin ve
özlemin sesine kulak verenler; kalpleri birlik, dirlik ve
dirilik için atan müzik sevdalıları vuslat için salona
gelmeye başladılar. 3500 kişilik salon yavaş yavaş doldu.
Gelenlere bakıyoruz, kimler yok ki; Milletvekillerimiz; Şuay
Alpay, Enver Erdem, Zülfü Demirbağ, Necati Çetinkaya… Yine
bir zamanlar bizleri TBMM’de bizleri temsil eden
milletvekillerimiz; Mustafa Gül, Abdulbaki Türkoğlu… Ağrı
Milletvekili Sinan Ogan, Elazığ eski Valisi Muammer Muşmal,
Hemşerilerimiz TİKA Kurucu Başkanı Öner Kabasakal, Danıştay
üyesi Fethi Aslan, Prof. Dr. Kerim Sunguroğlu, Salih Özbulut,
Güçmen Memişoğlu, Avrasya Yazarlar Birliği Başkanı Yakup
Deliömeroğlu, Harput kütüğüne kayıtlı Şair Ali Akbaş… İsmini
sayamadığımız her biri Türk kültürü için, Elazığ’ımız için
birer mücevher değerinde olan canlarımız, can dostlarımız,
hemşerilerimiz.
Sunuculuk görevini TRT İstanbul Radyosunun değerli sanatçısı
billur sesli hemşerimiz Adile Kurt Karatepe’nin yaptığı
Çayda Çıra Işığındaki bu vuslat gecesinin açış konuşmasını
Ankara-Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı Başkanı Mehmet Çağlar
yaptı. Çağlar: “Kültür, tarih ve gönül birliği içerisinde bu
dört şehri burada Türkiye’mizin kalbinin attığı Ankara’da
buluşturduğumuz için çok mutluyuz. Amacımız, bir büyük ses
ve bir büyük nefesle bu coğrafyayı kucaklamaktır.”,dedi.
Ankara-Elazığ Kültür Derneği Başkanı Prof. Dr. Haşim
Çakırbay, birliğin ve birlikteliğin ülke geleceğindeki önemi
üzerinde durdu. Alperenlerin, gazi dervişlerin, sütü pak
annelerin gönül birliği ile Anadolu’nun yurt olduğunu, bu
birlik ve birliktelikle Anadolu’nun cihan devleti olarak
tarihte yerini aldığını, bu birliğin, bitti tükendi denilen
bir zamanda Türkiye Cumhuriyet Devletini doğurduğunu
söyledi. “İşte bizler, bu birliğin gücüne inanıyoruz.
Birliğimiz dirliğimiz için Yüce Allah’a dua ediyorum”,
diyerek konuşmasını tamamladı. Türkmeneli TV Genel Müdürü
Yalman Hacaloğlu; “Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı ve Elazığ
Kültür Derneği’ne böylesi muhteşem bir geceyi düzenledikleri
için sonsuz teşekkür ederim”,diye başladığı
konuşmasını;“Bugün burada dünyanın kandilleri olan Elazığ,
Şanlıurfa, Kerkük ve Bakü yalnızca müzik ile buluşmuyor.
Fikirleri ile düşünceleri ile aynı medeniyetin varisi olarak
buluşuyorlar”,diyerek sürdürdü.
“Çaydaçıra Işığında Elazığ, Şanlıurfa, Kerkük, Bakü Müzik
Buluşması” programını yönetmek üzere kürsüye Hocaların
Hocası Mehmet Özbek Hoca geldi. Programa başlamadan önce
böylesi bir güzelliği 40 yıldır hayal ettiğini
belirterek:“Yaklaşık bin yıl önce güneyde Basra Körfezi’nden
Kuzeyde Hazar Denizi kıyılarına kadar dalga dalga gel git
göçleri ile yerleşmeye çalışan ve bu tarih çerçevesi
içerisinde biri birlerinden ayrı düşen kardaşların bu akşam
buluşma törenidir.”dedi. Daha sonra da Özbek Hoca’nın
yönetiminde programı başladı. Böylece hasret ve özlem bir
büyük vuslatla daha giderildi. Kim bilir bu vuslat belki
daha da büyük vuslatlara bir başlangıç olacaktı. İşte o
saatlerde Ankara Balgat’ta -Anadolu Gösteri Merkezi’nde- tek
ses, tek yürek vardı. O yürekte ve seste; hasret vardı,
özlem vardı sevinç ve bayram vardı. O seste, o yürekte, o
nefeste; birlik, dirlik ve dirilik vardı. O yürekte ve seste
türkü vardı, şarkı vardı, hoyrat vardı, ağıt vardı. Sevgi
vardı, sevda vardı. O seste bir büyük milletin müziği vardı.
O müziğin değişik nameleri ile şekillendirdiği bir büyük
coğrafya vardı. O vuslatta Kerküklü sanatçı Ayad Burhan’ın:
“Ben bura dosta geldim/ Elimde posta geldim./Sizi gördüm
sağaldım/ Gelende hasta geldim.”, deyişi ile özetlediği bir
büyük hasretin kavurduğu yüreğin sevinci vardı.
O vuslat gecesinde söz billurlaştı, ses elmaslaşarak
ebedileşti. O muhteşem geceye Kerkük’ten gelerek saz ve
sözleri ile katılan; Ali H. Ali Muhammed, Ayad Burhan Haseeb,
Harbı Shakor Ader, Jalıl Muhammed Jameel Rashıd, Mouayad M.
Tawfek, Nıhad Mustafa Hasan, Nashat N. Muhammed, Rebaz
Hoshyar Ismael, Suhail Kasım Jabbar, Yalman Zeynelabidin Ali
yürekleşti. Kerküklü sanatçılar, okudukları hoyrat ve
ezgilerle Anadolu Gösteri Merkezi’ni dolduran sevdalıların
sevdalarına tercüman oldular. Bakü’den geceye teşrif eden;
Abdullah Gurbani, Almaz Orucova, Ehtiram Hüseyinov, Elshad
Jabarov, Mirnazım Asadullayev, Melekhanım Eyubova, Mohlat
Müslümov, Ogtay Bayram, Nizami Allahverdiyev, Sultan Aliyev
ile bir büyük coğrafyanın ortak sesini paylaşmanın
bahtiyarlığına erişildi. Şanlıurfa’dan bu büyük toya saz ve
sözleri ile şeref veren İsmail Altıngöz, Bekir Çiçek,
Şeyhmüslüm Yavuk, İbrahim Halil Karakaş, Kalender Yorgun,
Cumaali Yolaçan, Abdurrahman Baydağ, Osman Deveci, Mehmet
Nacak, Mustafa Büyükgürses’in sundukları biri birinden güzel
gazellerle, türkülerle kendimizden geçtik, gururlandık. Bir
yerde ev sahipliğini de üstlenen Elazığlı sanatçılar;
Muzaffer Ertürk, Adile Kurt Karatepe, Çiğdem Gürdal, Zülfü
Demirtaş, Hasan Öztürk, Adnan Çilesiz’ M. Şerif Çeçen,
Turgay Coşkun, Burak Çakır, Cemil Altan, Ertuğrul Coşkun,
Mehmet Üçer, Şehmus Çeçen ile yücelere çıktık, tek yürek,
tek beden olduk. Bayraklaştık, sonra da Harput kalesinin
burçlarında çıktık, dalgalandık.
Biliyorum teşekkür yetmez, şükran bodur kalır böylesi bir
güzelliği gönül bahçemize sunanlara. Ve hocaların hocası
Mehmet Özbek Hoca, minnettarlık hangi kelimelerle anlatılır
bilemiyoruz ama Mehmet Özbek, bizlere Türkülerin milleti
olmanın ne büyük bir ayrıcalık olduğunu yaşattı. “İyi ki
varsın Özbek Hoca”, dedik.
ELAZIĞ KÜLTÜR VE TANITMA VAKFI’NA TEŞEKKÜR
EDİYORUZ.
Her gecenin
bir sabahı her gidişin de bir dönüşü vardı. Ancak, gözleri
ile bir büyük buluşmaya şahit olmuş, gönülleri ile bir büyük
güzelliği alkışlamış olanların mutluğu ve huzuru içerisinde
geri dönmek elbette bir başkaydı. Yolcu yolunda dedik, dedik
de Ankara Elazığlılar Vakfı gönlü güzelliklere sevdalı
başkanı Mehmet Çağlar’ı aşamadık. Tutturdu illaki Elazığlı
hemşerilerimi evimde misafir edeceğim diye. Kırmak ne mümkün
bu gönül ve kültür dostunu… Hemşerimiz Mehmet Çağlar’ın
Beysukent’teki evine misafir olduk. Güzelce düzenlenmiş
bahçede ağırlandık. İnceliğin, zarafetin, tevazünün
yoğurarak şekillendirdiği bir Mehmet Bey ve eşleri Vildan
Hanımefendi Türk misafirperverliğini, içtenliğini ve güler
yüzlülüğünü yaşattılar bizlere… Vakıf üyesi işadamı Salih
Özbulut, Harput folklorunu günümüze taşıyan gönül eri Fikret
Memişoğlu’nun oğlu Güçmen Memişoğlu, Ankara- Elazığ Derneği
Başkanı Prof. Dr. Haşim Çakırbay, gurbette Elazığ’ın
musikisini yaşatan devlet sanatçılarımız Adnan Çilesiz,
Zülfü Demirtaş…
Sohbet
koyulaştıkça koyulaştı. Manasın süvarisi Şener Bulut,
yaşanan bütün bu güzellikleri kalıcı kılmak için harıl harıl
çalıştı. “Çaydaçıra Işığında Elazığ, Şanlıurfa, Kerkük, Bakü
Müzik Buluşması”na ait duygular, her insanda bir başka
etkilemiş. Söz “Elazığ için, Elazığ kültürü için, musikimiz
için neler yapılabilir.”, cümlesinde düğümlendi. Sonra da bu
düğümü çözme arayışları ile sürüp gitti. Vakit ilerliyordu.
Sohbet çok güzel de yol uzundu.
Ankara’ya
gelirken Anadolu birliğini kurma yolunda ömür tüketen iki
cana Somuncu Baba ile Hacı Bektaşi Veli’ye uğramıştık.
Ankara’ya Hacı Bayram Veli’yi geç vakitte olsun selamlamak
için Kırşehir’i transit geçmiştik. Oysa planımızda orada
yatan iki canı da ziyaret vardı. Bu iki candan biri
Anadolu’da Ahilik teşkilatının kurucusu ve 32 esnaf
zümresinin piri olan Ahi Evran Veli, diğeri ise 13. Yüzyılda
Kırşehir ve çevresinde Türkmen oymaklarının şeyhi olan
eserlerini katısız bir Türkçe kaleme alan Aşıkpaşa idi. Bu
iki zatı ziyaret etmek için Kırşehir’de konakladık.
Kırşehir’de
bizi, gönlünü sanat ve kültüre kaptırmış iki güzel insan
karşıladı. Elazığ Fırat Üniversitesinden tanıdığımız iki
bilim adamı. Doç. Dr. Nadir İlhan ve Doç. Dr.Selahattin
Bekki…
Manas Gönül
ve Kültür Evi’nin de yakından tanıdığı, Manas yayınları
arasında çıkan Geçmişten Geleceğe Sözcülük Geleneği ile Türk
Dilinde Çokluk adlı eserlerin yazarı Doç. Dr. Nadir İlhan ve
Altay Türk Destanı Maaday Kara, Baş Yastıkta Göz Yolda adlı
eserlerin yazarı Doç. Dr. Selahattin Bekki’nin rehberliğinde
Ahi Baba külliyesini gezdik. Ahi Baba Meydanındaki Cami,
cami içerisindeki türbeyi ziyaret ettik. İnsanın Doç. Dr.
Nadir İlhan ve Doç. Dr. Selahattin Bekki gibi konun uzmanı
şahsiyetlerle gezmesi de bir başka güzellik kattı. Bir
Nadir Hoca bir Selahattin Bekki Hoca anlattı bu Anadolu
erenlerini fikir ve gönül adamı olarak yaptıklarını. Bizler
de bu arada Anadolu birliğini ve Osmanlıyı altı yüz ayakta
tutan ahiliğin sırlarını öğrendik.
Ziyaretimizi, Kırşehir çevre yolunun Elazığ- Kayseri-Ankara
gidiş istikametindeki çevre yolunun hemen sağına düşen
mezarlıkta meftun olan Âşık Paşa türbesini ziyaret ederek
tamamladık. Selamlarla başladığımız Elazığ- Ankara gezimizi
yine selamlarla noktaladık.