Dizgi ve Sayfa Düzeni: Necla Bulut. Kapak Tasarım: Dr. Tamer
Kavuran.
Sayfa Sayısı: 253
Baskı-Manas 2007 Elazığ.
Deden de olsa,
İnsanı, efsane öğretmeni bize tanıtmağa çalıştığın için
binlerce teşekkür sana sevgiliFeridettin Atatuğ. Böyle bir
romanı, bir özenle bizlere sunduğun için, sana dabinlerce
teşekkür sevgili Şener Bulut...
Bir 23 Kasım
akşamına denk getirdiler bu güzel romanın
tanıtımını.. Birgün sonra 24 Kasımdı. Yani ÖğretmenIler
Günü. O gün, bir büyük öğretmen, bir biiyük Başğrietmen de
dünyayagelmişti. Bu büyük Başöğretmene
"Gazi Mustafa Kemal Atatürk" diyorlardı.Ta 1921'lerde Birinci Eğitim
Şûrası'ndatanışmışlardı
Tahtasiz Hoca ve Abdullah Lütfi ile-, Abdullah Lütfi,
toplantıyaçağrılmamış, ama
yaya olarak düşmtiştû yollara. Gide gide de geleceğin
Başkenti olacak Ankara’ya varmıştı.Ülkücü öğretmen,
eski deyimle
Mefkûreci öğretmen
buna derlerdi. İstanbul’dan Ağın'a uzanmak ve oralarda ışık
olmak ne demekti? 1855'lerde gelmişti dünyaya. Destansı bir
yürüyüşle düşmüştü yollara. 1931 tarihi, sonsuz
yolculuğa çıkacak tarih olacaktı. Dolu geçmiş 76 yıl. Dile
kolay bu. Yeşil Ağın’ın ak
toprakların üzerine bir ışık gibi inmişti. Öğretmen okulu
muzunu değildi. Ama o, öğretmen
okulu bitirmiş, formasyon kazanmış binlerce öğretmeni çoktan
sollamış düşlerdeki Öğretmen Tahtına çoktan oturmuştu bile.
Seven bir gönlü, öylesine atan biryüreği vardı.Okuyan ve
okuduklarını başkalarına aktaran bir kişiliğe sahipti
Tahtasiz Hoca. En büyük kaygısı da, kitaplarından ayrılmak,
ayrı düşmekti. Ölüm döşeğinde bile bunları sayıklıyor, Kızı
Fatma'dan, "Hafız'ı Kütübüm" dediği Fatma'dan bu konuda
yardım bekliyordu.
Sayıklıyordu, hep güzel Ağın'ı, Anadolu'nun bu yeşil
beldesini sayıklıyordu. "Ağın, hep böyle güzellikler
içinde olmalı, çiçekler aynı renkleri ve kokuları ile
açmalı, kuşlar şarkılarına bahçelerde ve bağlarda devam
etmeli. Güneş, ışık oyunlarını derelerin akan şırıltısında
oynatmalı Bütün bu güzelliklere bir de okula güle oynaya
koşan çocukların şen şakrak sesleri eklenmeli..."
Ağın, Tahtasız Hoca için adını dilinden düşürmek istemediği
"Anıp da bahtiyar ölmek istediğim yer" dediği, son yurduydu.
.
Evet, Tahtasiz Hoca, böyle bir gönül adamı, böyle bir sevgi
yüklü, hizmet aşkıyla yoğrulmuş bir ülkü adamıydı. Gözleri
ışıl ışıl parlayan o çocuklara, kimbilir nasıl uzanıyor, o
mübarek elleriyle, onları nasıl okşamaya çalışıyordu.
Tahtasız olmanın, bize göre iki anlamı vardı:
Biri, gerçekten birkaç tahtası eksik olan İnsan...
Biri de, olağanüstü işleri başaran, kendi çıkarından çok
başkalarının çıkarını düşünen, birçok şeyleri elinin
tersiyle ötelere iten, adam gibi adam olan insan...
Kuşkusuz bu bir halk yakıştırması. .
Abdullah Lütfi, öğretmenlerin öğretmeni Tahtasiz Hoca,
aslında hiç tahtasiz olamazdı.
Bugün onu böylesine anabiliyorsak, bu yakıştırmanın
altındaki gerçek yüzüyle tanıyabildiğimiz için, yapıyoruz
bunu. Seti çok yaşa, oğulunun oğulu Feridettin Atatuğ. Sen
olmasaydın, bu efsane insanı, efsane öğreteni tanıma
mutluluğuna erişemiyecektik.
Tahtasızlığın, ne menem birşey olduğunu da
anlayamayacaktık.
Unutma ki, karanlığı aydınlatmağa çalışan o mumun bir
parçası da sen oldun.